Yazar: Ayşe KUTLUHAN
Feride Hanım’ın Çelen fertlerine Azra’yı yasal vasisi ve manevi kızı olarak tanıtmasıyla kapadık, dün akşamki bölümü. Kanından ve canından bir parça olan oğlunu kaybettikten sonra tutunacak tek dal olarak gördüğü Cenk’in başına buyruk davranışları, onu zor da olsa bu karara itti. Cenk ve Azra’yı birbirinden habersiz ama aynı hedef için farklı metotlarla, defalarca testte tabii tuttu, Feride Çelen. Cenk’in sabır yoksunluğunun tersine, Azra’nın mütemadiyen sabrına şahit oldu, defalarca. Kendi aile fertleri, ardını düşünmeksizin Feride Hanım’ı incitecek bir hayli nahoş cümleler sarf ederken Azra incitmemek için kendi incindi, birçok kere. Azra ‘’kemik çorbası’’ testinden de geçerken Cenk’in Çelen Grup bünyesinden kendi haklarını talep edip Amerika’ya dönme kararı, Feride Çelen’in kırılma noktası oldu hiç kuşkusuz.
İtiraf etmeliyim ki Feride Hanım’ın Azra’nın elinden tutacağını ve hatta Cenk’le tanıştırıp ikisinin bir araya gelmesi için çaba sarf edeceğini tahmin etmiştim. Ancak onları bu şekilde karşı karşıya getireceği hiç aklıma gelmedi. Kurguya bu açıdan bakıp geniş çerçevede düşündüğümde hep bir kırılma noktası aradım kendi kendime. Bir yerde bir şeyler ters gitmeliydi; Azra ve Cenk kendi çıkmazlarında birbirlerine karşı yükselirken, bir şeyler onları altüst etmeliydi. İşte bunun için en müthiş hamle Cenk Çelen’e ait olan her şeyin dolaylı yolla Azra’ya geçmesiydi. Görünen o ki Feride Hanım’ın aldığı bu karar onları çok farklı bir şekilde karşı karşıya getirecek. Kılıçlar kuşanılacak ve müthiş bir iç savaş çıkacak. Kazanan aşk mı yoksa iktidar mı olacak? İlerleyen bölümlerde göreceğiz. Bu arada küçük bir dip not; ben, Azra’nın kendine ait olmayan bir mirası bu kadar kolay kabul edeceğini hiç sanmıyorum. Belli ki Feride Hanım’la bir anlaşma yaptı, Feride Hanım’ın sınır tanımayan torununu ve ailesini yola getirmek için. Ama ava giderken avlandı. Karşısına Cenk çıktı.
Cenk, sergilediği fevri davranışlarla her geçen gün kendini bir kademe daha aşağı çekiyordu. Babasının ölümüne sebep oluşundan sonra içinde söndüremediği yangını Azra’nın varlığı dindirecek derken Cenk’in yanlış anlaması onu dönüşü olmayan bir hataya daha sürükleyiverdi ve Azra’yı incitti, hatta Cenk onu kaybettiğini düşündü. Bütün bunların yanı sıra yıllardır en yakın arkadaşı olan üstelik evinin kapılarını ona sonuna kadar açmakla kalmayıp anahtarını dahi teslim eden arkadaşının arkasından Azra’ya farklı imalarda bulundu. Evet, Tarık’a geçtiğimiz bölümlerde kızmışlığım var. Ancak çıkmazda olan Azra’ya yardım eli uzatması ya da ona evinin kapılarını açması, Azra’nın konumundaki bir insan için çok da yanlış bir durum değildi. Fakat evsiz kaldığını bildiği Azra’yı Tarık’ın evinde, üstelik koltukta uyurken gören Cenk’in davranışı fazlasıyla gereksizdi, bana göre. Ön yargılar insanı dipsiz kuyulara sürükler. Azra’ya karşı hissettikleri ve ona beslediği sahiplenme duygusu Cenk’in İstanbul’da kalma umuduyken ön yargılı yaklaşımları ona bir anda Amerika bileti oluverdi.
Geçtiğimiz bölüm, Azra’ya kurduğu cümlelerdeki imalarla Cenk’in Azra’ya karşı hislerini öğrenmiştik. Bu bölüm ise Cenk’in yaptıklarına rağmen bir şeyler dile getirmese de Azra’nın Cansu’nun karşısında sessiz kalışından içindeki kıvılcımlara şahit olduk. Her ne kadar henüz kabul etmese de Cenk’in gitme kararına karşın döktüğü gözyaşlarıyla bunu net olarak belli etmiş oldu. Kıskançlıkla yaptığı hatanın ardından Azra’nın ördüğü duvar, Cenk’in İstanbul’da kalmasına sebep olan tek duyguyu elinden aldı. Ve yine fevri bir kararla gitmeye karar verdi. Gitmeden bir umutla Azra’ya veda etmek istediyse de Azra’nın döktüğü gözyaşlarını sorgulamayan Cenk’i buradan alkışlıyorum. Yaptığın hiçbir şeyde mantıktan eser yok Cenkçiğim, devam et! Aklın başına geldiğinde iş işten çoktan geçmiş olacak. Sen, sadece kendine düşünen bir insansın. Sen, geride sana çok fazla ihtiyacı olan annen ve kardeşlerini görmeyecek kadar körsün. Sen, babanın ölümünün sana verdiği vicdan azabının arkasına saklanıp kaçarken senden küçük kardeşlerinin, hem babana hem de sana ne kadar ihtiyacı olduğunu görmezden gelebilecek kadar bencilsin. Ve senin bir an evvel silkelenip kendine gelmen gereken durumlar var. Dilerim gözünü Arda’nın içine düştüğü o berbat kuyu açmaz. Aksi takdirde hem babanın hem Arda’nın ardından ezilir kalırsın.
Genel Notlarım:
- Kadehimi Sumru ve Azmi’nin ortaklığına kaldırıyorum!!! Sumru, bu hikâyede Azra cephesinin önemli kötü karakteriydi. Fakat yetersizdi. Azmi ise Cenk cephesinde aynı konumdaydı. Her ne kadar Sumru’ya oranla bir tık daha yukarda olsa da. Görünen o ki bu bölüm onlar, sırt sırta verip Azra ve Cenk için yapacakları koalisyona bir adım attılar. Mirasın Azra’ya bırakılması Azmi Bey’e de sürpriz oldu. Bu demek oluyor ki Feride Hanım ona yeteri kadar güvenmiyor. Şimdilik Azmi, Sumru ve Azra cephesini dehşetle merak ediyorum. Azra sadece Cenk’le uğraşmayacak anlaşılan.
- Bu bölüm kalbimi biraz Arda’ya bıraktım sanırım; o kadar haklıydı ki söyleyecek pek bir şey yok sanırım. Cenk’in tekrar gidişi, Arda’nın içinde büyüttüğü baba hasretini serdi benim gözlerimin önüne. Onun hayatında baba eksikti çünkü yoktu. Anne eksikti, çünkü annesinin aklı her daim Cenk’teydi. Babaanne eksikti, çünkü tek düşündüğü mal varlığını emanet edebileceği Ahmet kokulu Cenk’iydi. Ağabeyi zaten hiç olmamıştı. Bu kez ‘’Tamam, artık var.’’ dediğinde yine sadece kendini düşünerek terk ediyordu onu. Sonsuz haklısın Ardacığım, söylediğin her cümleyi başıma taç yaptım. Küçük bir dip not; bana göre Elimi Bırakma’nın yükselen yıldızı kesinlikle Emre Bey. Onu gelecekte çok iyi yerlerde görüyorum. Başarın bol olsun genç adam.
- Serap Çelen’e tek cümlem var; evladının her yaptığına ‘’O benim çocuğum.’’ demen onu hatadan hataya sürükler, Cenk’in yaptıkları gibi. Ve senin iki çocuğun daha var, üstelik babalarını küçük yaşta kaybeden. Bir ara onları da hatırla lütfen!
- Hülyacığım çok zeki çıktı valla. Onun bu asaleti beni bitiriyor. Sumru ne kadar klâs gözükmeye çalışıp varoş kalsa da Hülya attığı her adımda asaletiyle bir tekme savuruyor ona. Beter ol Sumru! Hülya’nın, Mesut’un sekreterini Sumru’nun tuttuğunu anlaması hiç zor olmadı. Sumru’nun kendi kazdığı kuyuya kendisinin düşecek olması beni mutlu etti, ancak kafaya koymuş bir kere, o yuvayı dağıtacak!
- Ah be Cansu! Ne zordur karşılıksız aşk… Sana ne diyebilirim ki şimdi ben. Aşk dünyanın en masum duygusu… Cenk’ten sana fayda yok, umarım bu aşk Azra’ya beslediğin duyguların önüne geçmez. Hep iyi kalırsın.
- Son olarak Mert’e değinmek istiyorum; Sumru’nun söylediği yalanlarla onu bıraktığı eve çaresizce alışmaya çalışıyor, Küçük Mert. Bir anlık boşlukta evden kaçan ve bulduğu ilk parkta ablasının ona çizdiği evi yeniden çizen Mert’i kalbimde taşırım ben. Sallanırken bir anlık korkuyla Fatma’ya sarılması, onunla oluşacak bir bağın işareti gibi geldi bana. Tahminimce Mert bulunduğunda bir bakıcıya ihtiyacı olacak ve bu bakıcı Fatma olacak gibi. Bekleyip görelim.
Yine doyasıya göz dolduran bir bölüm izledik bu hafta. Bölüm için bestelenmiş Bırakma Elimi şarkısı sözleriyle kalbimizi fazlasıyla çeldi. Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.
Sevgiyle kalın.