Yazar: Sinem ÖZCAN
Zeynep, oturduğu bankta kızı Elif’e bir kucak mesafesinde miydi, değil miydi ikilemiyle bırakmıştık ikinci bölümü. Azrail’i bekleme moduna alan Sabri, son nefesiyle kızını Zeynep’e teslim edip öyle veda etmeye niyetli, hayata. Gel gör ki Sude, Elif mi; değil mi?
Sude’yi gördüğü andan beri etrafına, hiç tereddütsüz “Bu, benim kızım!” dedi demesine de kendisiyle kaldığında yüreğindeki sesi işittik. Aslında o en baştan beri inanmıyor, Sude’nin onun kızı olduğuna ama delice inanmak istiyor. “Saçı benziyor, gözü benziyor; DNA’ya ihtiyaç yok.” demesi de bundan. Bilimin ona “Bu da gol değil!” demesinden ödü patlıyor. “Sabrım kalmadı artık” dedi çaresizce; ne olursa olsun çocuğum diye sarılacak birine ihtiyacı var. Çok yorgun bu arayıştan ve bir şekilde o ümide sarılıp onu bırakmamak ve o ümidin gerçekleşmesini istiyor. DNA dendiğinde kızması da çekinmesi de ondan. Sude’nin kızı olmadığını anlayıp yıkılmak ve bir kez daha baştan başlamak çok ürkütüyor onu. Sinan’a öfke kusarken aslında kendini ikna etmeye çalışıyor ki bu mücadele bitsin, kızına kavuşsun ve her şey yoluna girsin!
Senaryoda yan karakterlerin tamamı çok sağlam bir düğümle Elif’in kaçırılmasına yani ana çatışmaya bağlandı. Zeynep’in dövdüğü medyum aracılığıyla Nil ve Meltem’in de halkaya dahil olduklarını gördük. Medyumla birlikte çalışan Zühre, hapisteki Remzi’nin karısı ve bir nedenle Meltem de onlara aylık ödemeler yapmak zorunda. Öte yandan Remzi’nin kız kardeşi Arzu’nun çiftliğinde Meltem’in durumunu sorduğu Cansu var ki “Elif bulundu!” haberleriyle panikleyen Meltem’in bu sorusu onun da bu plana dahil olduğunu gösteriyor. Kaçırılan çocuk; Zeki, Remzi, Arzu, Zühre ve Meltem arasında bir şeyler dönüyor. Bütün bunların dışında gibi görünen Nil’in Sinan’a kavuşma hayaliyle, kayıp çocuğun bulunması için astronomik bir ücret teklif etmesi de o ateşin altını harlayacak gibi duruyor.
Zeynep’in en yakınındaki isim, kuşkusuz, Sinan ve yine kuşkusuz ki onun para pulla bir derdi yok. Manevi anlamda batağa saplanmış durumda ve kendini oradan çekip kurtarma derdinde. Elif’in kaçırılması, onun için Zeynep’ten fazlası. Evet, Zeynep’e saplantılı bir düşkünlüğü var, çok istemesine karşın onu hayatından çekip atamıyor ama öte yandan bu vaka onun mesleğinin sonu olmuş. Bütün tecrübesine ve profesyonelliğine rağmen polisken de işten atıldıktan sonra da bunu çözememek Sinan’ı içten içe kemiren bir kurt. Nil, bu noktada haklı. Elif’i sağ veya ölü bulmadıkça Sinan, hayatına asla devam edemeyecek. Ancak Nil’in kaçırdığı büyük bir gerçek var ki Sinan, Zeynep’i hayatından asla çıkarıp atamıyor. Evet, aklı ona bunun bir dipsiz kuyu olduğunu söylüyor ve evet, kendince deniyor da… İş bulmaya çalışıyor, yeri geldiğinde Zeynep’e rest çekiyor ve kendi içinde bu sevdanın sonu olmadığını da görüyor. Ne var ki aklın kulağından çeke çeke getirip önümüze koyduğuna, yürek kahkahalarla güler, bazen. Sinan’ın yüreği de katıla katıla gülüyor, işte! O, sadece âşık değil Zeynep’e, hayata da onunla tutunuyor üstelik. Sinan’ın dünyasından Zeynep’i çekip aldığınızda bir gayesi yok. Ablası ve Nil bu anlamda ona gerek duyduğu motivasyonu sağlamaktan çok uzaklar, içinde yanan o ateşi anlamalarına da imkân yok. O ateşin ucu Ahmet’e dayanıyor. Yıllar önce kıskançlığı yüzünden elindeki gücü kullanıp Sinan’ı işinden eden de o. Her ne kadar konu Gürbüz Komiser’le kavgasına bağlansa da olayın ardında Ahmet’in olduğunu da öğrendik. Sinan’ın Ahmet’e hırsı bu bakımdan Zeyep’ten bağımsız ve Ahmet’e rağmen gücüne kavuşmayı başaramadıkça da kendine gelmesine imkân yok. İşte Zeynep, bu noktada da Sinan’la Ahmet arasında bir köprü.
Zeynep, Ahmet defterini hiç açılmamak üzere çoktan kapamış. Ahmet, Elif’in bulunmasının şartları değiştireceğini düşünse de durum onun sandığı gibi değil. Elif’in babası olarak Ahmet, onun hayatında yer alsa da Zeynep’in onunla bir kez daha birlikte olması mümkün değil; üstelik bu, Sinan’dan bağımsız olarak böyle. Kaybettikleri kızları yüzünden kopamaz biçimde bağlantılı olsalar da Zeynep, aldatılan bir kadın. Sadece bu bile Zeynep yapısında bir kadının kocasının üstünü çizmesine yeter de artar. Üstelik evliliklerine dışarıdan baktığımızda da aşktan çok alışkanlığın hüküm sürdüğünü söylemek mümkün. Zeynep, Ahmet’e gerçekten âşık oldu mu bilemiyoruz ama olduysa da o köprünün altından çok sular akmış. Beş yıldır, kızını bulma ümidiyle oradan oraya savrulan kadının yanında gerçek anlamda duran tek kişi: Sinan. Zeynep, çok uzun zamandır Sinan’a tutunuyor; bu, aşk gibi değil belki ama belki de ondan da güçlü bir duygu ve Sinan’dan bir şekilde vazgeçemiyor. Ne var ki bunun bir ilişkiye dönüşme ihtimali şimdilik yok çünkü ikisi de ağır hasarlı. Bu yıkıntının molozlarını temizleyip alanı düzeltmeden yeni bir ilişki inşa etmek de imkânsız.
Yazan, yöneten, canlandıran ve ekran gerisinde büyük yük omuzlayan bütün set çalışanlarının emeklerine sağlık.