Kendinizi bir çıkmazda hissetmek, ne yaparsanız yapın nereye dönerseniz dönün bir kapana kısılmış gibi kıvranmak… Doğru olanı yapmak ya da kolay olanı seçmek arasında bocalamak, aklınızla kalbiniz arasında kalmak, tüm bunlarla boğuşurken en yakınınızın bile sizi anlamadığını görmek… Ne kadar çabalarsanız çabalayın bir adım ileri gidemiyor olmak ve bu konuda elden gelen hiçbir şeyin olmadığını bilmek… Ne kadar zor bir durum öyle değil mi? Zeynep şimdi bunların hepsini tek tek yaşıyor ve bu sıkışmışlığı yok etmenin bir yolunu bulamıyor. Bu duygu onu zehirli bir sarmaşık gibi sarmış durumda. Kaçamıyor, kurtulamıyor…
Çabalamak, her durumda fedakârlık yapmak Zeynep’in bu hayattan öğrendiği, daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldığı ilk şey. Her zaman önce çevresini düşünüyor, onların mutluluğu yahut mutsuzluğu Zeynep için kendinden önce geliyor. Çünkü bu da onun travması; o henüz bireysel olmak ne demek bilmiyor, ben diyebilmek sadece “Ben suçluyum, benim kabahatim.”derken anlamlanıyor onun için. Mesela Benal, Mehdi’den hamile ve bebeği aldırmasına izin vermediği için o kendisini suçluyor. Halbuki doktora “Bilseydim de kıyamazdım.” diyen de kendisi. Zeynep kendine öncelik veremeyecek kadar fedakâr. Gerçekten bazen hayret ediyorum nasıl böyle bir bakış açısına sahip olabilir diye, sonra çocukluktan beri yaşadıkları geliyor aklıma. Zeynep bu çünkü diyorum, onun öğrendiği tek şey bu. O “Herkes kendince haklıyken nasıl onları suçlarım, demek ki ben bir yerde hata yapıyorum ki bunlar oluyor.” düşüncesinde kapana kısılmış. Bu yüzden mutluluğuna gölge düşmesine bile ses etmiyor.
O, sevdiği adamla bu kadar mutluyken ilişkisi yerine oturmuşken eşinin hamile eski sevgilisiyle aynı evde yaşamak zorunda kaldı. Mutlu olmasına mutlu ama huzurlu değil, bu onun mutluluğun tadını çıkarmasına engel oluyor. Sürekli Benal’le gergin dakikalar yaşıyor, Müjgan her fırsatta laf çarpıyor ve annesi onu korumak için söylenip duruyor. Tüm bunların yanında bir de Mehdi bunların hiçbirine müdahale etmiyor ve yetmezmiş gibi yaşadığı tüm huzursuzluğu tek başına üstlenmek zorunda kalıyor bu da onun sıkışıp kalmasına neden oluyor. Yaşadıklarını yaşamayı düşünmek bile istemem açıkçası. Aslında Zeynep boğulmuyor sadece, kırılıyor da aynı zamanda. Çünkü Mehdi çözmesi gereken sorunları çözmüyor ve çok muhtemeldir Zeynep bu kırgınlığının tam olarak farkında bile değil. Benal’le aynı evde yaşıyor oluşu, evdeki konumunun belirsizliği, Mehdi’nin bu duruma tavrı onu çok yıpratıyor ve rahatsız ediyor. Onun başından beri istediği tek şey kendini ait hissedebildiği bir yuva, bir aileydi. Fakat şimdi kendi elleriyle çabalaya çabalaya kurduğu ailede yine kendini dışlanmış ve aidiyet duygusundan yoksun hissetmeye başladı. Düşünsenize patronu ona sen kimsin diye sorduğunda bile ev resmi çizdi, kendini bu kavram üzerinden tanımlıyor çünkü. Diğer rollerinin hepsi , annelik, bir eş yahut bir evlat olma hâli onda problemli ne yazık ki. Bir yuvayı bu kadar çok arzularken her gün o evde aşağılanıyor olması ne kadar üzücü bir durum! Umarım doktor ona da aile ve Mehdi’yle olan ilişkisine de iyi gelir. Zira Mehdi bu durumu görmemeye devam ederse Zeynep’in daha çok üzüleceği aşikâr.
Bu bölüm Mehdi’yi tanıyamadım resmen ya da onun bu kadar düz ve yüzeysel olduğunu kabul etmek istemedim. Çünkü Zeynep bu kadar bocalayıp tökezlerken Mehdi’nin tek derdi huzuru kaçmasın, Zeynep’le arası bozulmasındı. Zeynep’in çaresizlikle kıvrandığının farkında bile değil. Biliyor olsaydı bu duruma kayıtsız kalmazdı elbet ama bunu göremeyecek durumda. Ona göre Zeynep ona âşık, onunla mutlu, avukat da oldu ve şimdi bir de hayalindeki işe kavuştu ne derdi olabilir ki? Mehdi evde yaşanan gerginliği de oluşan sorunları da çözüme kavuşturmuyor. Sorunları sadece görmezlikten gelerek bastırıyor. Kibrit okuldan mı kaçtı? Zeynep’ten saklansın sorun çıkmasın. Sakine ve Müjgan atışıyor mu ? Hiçbir şey söylemeyeyim, duymazlıktan geleyim yeter ki huzurum kaçmasın düşüncesinde. Hatta öyle ki can dostu ‘Emmioğlu’ dediği Nuh’u dinleme zahmetine bile katlanmayıp kestirip attı. Sorunları çözmek yerine halının altına süpürmeye devam ederse onlar çığa dönüşüp onu da boğacak, naçizane benden söylemesi.
Mehdi’nin böyle afallamasının ve yaşanan meseleleri görmezden gelmesinin sebebi hayatında ilk kez âşık olması. O belki de hayatında ilk kez mutlu, sevdiği kadın yanında; Zeynep’ten olmasa da bir çocuğu olacak. Şu an tek derdi Zeynep’le kendisinin iki kişilik dünyaları. Evdeki kadınlar birbirini mi yemiş kimin umurunda, elbet barışırlar; hem Mehdi’nin kaçacak bir tamirhanesi var. Bu kadınlar evde ne yaşıyor, iç dünyaları ne âlemde haberi bile yok. Onların psikolojisi ne durumda en ufak bir fikri bile yok. Düşünemiyor aslında umursamazlıktan ziyade ciddiye almıyor bu durumu çünkü öyle görmüş, öyle biliyor. Ama Zeynep ne annesine de kız kardeşleri gibi sıradan, bu atladığı en önemli nokta.Bu yüzden Zeynep’in içinde bulunduğu durumu kavrayamıyor. Onun artık bir şeylerin idrak etmesi ve silkelenip kendine gelmesi gerekiyor. Bu da bence Zeynep’i kaybetme korkusu yaşamasından geçiyor. İdrak aşamasının ilk basamağı da Benal sorunu! Benal duygu sömürüsü ve had bilme konusunda artık sınırları zorlamaya başladı çünkü.
Başta kabul etmek istemesem de bu kadarını yapmaz, desem de kabul etmek zorundayım ki Benal çocuğunu kullanıyor. Hâlâ Mehdi’nin peşinde ve karısını ne kadar sevdiğini gördüğü hâlde ondan umudunu kesmiş değil. Utanmadan Mehdi’ye yüzüme bakmıyorsun diyebiliyor, elini tutabiliyor; onların yatak odasında kalmasını saymıyorum bile! Bunlar cidden çıldırtıcı detaylar. Eğer sadece bebeğini düşünüyor olsaydı ve o evde sırf Mehdi gitmesine izin vermiyor diye kalsaydı eski kocası onu ilk bulduğunda kolluk güçlerine şikâyet ederdi. Sonra da ondan olabildiğince uzaklara gider ve yakalanmasını beklerdi. Fakat o bunların hiçbirini yapmayarak sadece kendini acındırıp Mehdi’nin yanında kalmayı seçti. Şimdi diyebilirsiniz ki ama Zeynep kızınca çekti gitti. Evet gitti ama fark ettiyseniz ilk kavgada Sakine çıkıştığında bavullarını toplayıp Mehdi’nin gelmesini bekledi ve Mehdi “Gitmek yok!” deyince hiç itirazsız kabul etti. Fakat Zeynep çıkışınca hiçbir şey almadan yok oldu çünkü Mehdi’nin onu geri getireceğini çok iyi biliyordu. Zeynep’in de dediği gibi eve gelirken Mehdi’den izin almayan Benal ne hikmetse gitmeye gelince “Mehdi istemiyor.” ipine sarılıyor ve bu bana hiç samimi gelmiyor. İlk başlarda bu durumu istemese de sonradan bu hamileliği de eski kocayı da kullandığı su götürmez bir gerçek maalesef.
Bir yere kadar Benal’i anlayabilsem de ben Müjgan’ı hiçbir şekilde anlayamıyorum. Bu nasıl bir kötü kalpliliktir! Biliyoruz yaşayamadıkları var, içinde ukdeleri var. Mutluluğa garezi var! Fakat çocuğunu senden alacaklar deyip Benal’i dolduruşa getirmek, acımasızlık ve kışkırtmada artık üst seviye gibi geliyor bana. Neredeyse dua etmeye başlayacaktım ona da bir sevdalı getirin de belki biraz empati yapar, kalbi yumuşar diye. Bu kadar kararmış bir kalbin yumuşaması zor olsa da yazan eller imdadıma yetişti ve artık biliyoruz ki onun da bir sevdası varmış! Müjgan’ın geçmişi yavaş yavaş açılmaya başladı bakalım neler olacak?
Mehdi şu an için silik, Zeynep sıkışmış ve ev halkı birbirini yemekle meşgul. Ne olur olaylar daha nereye kadar böyle devam eder bilemiyorum ama izlemek için şimdiden sabırsızlanıyorum