Yazar: Sinem ÖZCAN
Ali Asaf ve Eylül romantizminin yaşandığı sıralarda Ziya Nur Bey’in vurulmasıyla kapamıştık dördüncü bölümü. Yeni bölümse Eylül’ün giderek içine çekildiği duygudan koşar adım kaçışıyla açıldı.
Sadece Esma ile paylaştığı on yıllık bir sevdası var Eylül’ün aslında ama en büyük korkusunu bu bölüm öğrendik: Annesi gibi olmak… Anlaşılan babasına çok âşık olan annesi, onun bir başka kadını tercih etmesinin yarattığı acıya dayanamayıp intihar etmiş. Küçük bir çocuğun bu kadar ağır bir travmaya tanık olması elbette hayatında kapanmayacak bir yara bırakır. Eylül’deki güven probleminin kökeninin bu denli güçlü olması, beni onun sertliği konusunda ikna etti. Karşısındaki Ali Asaf da olsa annesini mahvettiğini düşündüğü duygudan uzak kalabilmek için her şeyi yapar, Eylül.
Sorun şu ki hiçbir ilişkide terk edilmeme güvencesi yoktur. Aşk da bu güvenceyi sağlamaz. Özetle Eylül’ün gereksinimi olan güvenceyi ona Ali Asaf da bir başkası da veremez.(Vermeyi istese de Eylül’e deli gibi âşık olsa da bunun garantisi olmaz) Bu durumda, Eylül’ün garanti istemekten vazgeçmesinden başka yol yok. Bunun olabilmesi için de Ali Asaf’ın onun için her şeyden daha değerli olduğunu kabullenmesi ve belirsizlikleri göze alıp onunla olmayı kabul etmesi gerek ki işte bu, en zor olan. Eylül’ün kendisiyle savaşının altında da bu yatıyor zaten.
Eylül çok güçlü yaratılmış bir karakter ve çok dominant. Bu da onu zaman zaman anlaşılmaz ve genellikle zor bir kadın yapıyor. Bu denli zor bir kadını elde etmek ve onun sevgisini kazanmak için Ali Asaf’ın izlediği yol doğru. Ancak yumuşaklıkla, pes etmeden ve ısrarla üstüne gidip onu ikna etmek ve bu sırada da çok sabırlı olmak gerek. Kötü bir benzetme olacak ama vahşi bir atı ehlileştirmek gibi biraz… Elde etmek de yetmeyecek bir de böyle bir kadını taşıyabilmek, onun kişilik özelliklerini ezmeden onunla olmayı bilmek gerek. Bu anlamda Ali Asaf’ın çok dominant bir görüntü sergilememesi de isabetli ancak beni ısrarla rahatsız eden taraf, Ali Asaf’ın Eylül’ü anlamak yerine ikna etmeye çabalaması. Bunun altında onu tanıdığını düşünmesi yatıyor, biliyorum ancak aradan geçen koskoca bir on yıl var. Üstelik de ergenliğinde tanıdığı genç kız şu an yetişkin ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadın. Bu noktayı atlamaması gerekiyordu bana kalırsa… Tanıdığını düşündüğü ve bu sebeple onu anlamak için çabalamadığından olsa gerek sevgisini gerçekten çok iyi sergilemesine karşın bende “Evet ya, Eylül artık bırak inadı da şu adamla birlikte ol!” duygusu uyanmıyor, bir türlü. Ali Asaf’ın tavrını ben “Seviyorum, benim olacak.” klişesi olarak görüyorum ve ona bu yüzden uzağım.
Öykünün aşk boyutunu biraz ötelersek diğer cephede Ziya Nur Bey’i vuran Serdar’ın geçen bölüm “kirli iş” dediği durumun Eylül’ün babaannesinin ölümüyle ilgili gerçeklerin kapatılması olduğunu öğrendik. Her ne kadar Sinan, babasını etkileyerek Serdar’ın öldürülmesini sağlayacaksa da artık o mızrak o çuvala sığmayacak. Eylül’ün olayın üzerine daha da güçlü gitmesi kaçınılmaz görünüyor.
Neredeyse torun sahibi olacak yaştaki Sinan’ın babası tarafından tokatlanması beni fazlasıyla etkiledi bu hafta. Böyle bir adamın yetiştirdiği Sinan, elbette ki kendisi de iyi bir baba olamayacak ve elbette onun yetiştirdiği evlat da kişilik bozukluğu taşıyacak. Bahar’ın karakterindeki defoların, dedesine kadar uzandığını da öğrendik ve itiraf ediyorum ben bu bölüm ona kızmadım, içim acıdı. Kötü olmanın insanların bir tercihi olduğunu düşünürüm hep. Bahar için de durum aynı. O da bilerek ve isteyerek seçmiş kötülüğü, tıpkı babası gibi ama şunu da göz ardı etmemek lazım. İyi olmak her şeyden önce güçlü olmayı gerektirir. O dede ve o babayla yetişen bir kadının da zayıf, güvensiz ve hırçın olmaktan başka pek az şansı vardır. Bahar da Sinan da babalarının gözüne girmek için her yol mubah anlayışını benimseyenlerden olmuşlar, anlaşıldı. Bu onları bağışladığım anlamına gelmiyor elbette ama en azından niye böyle olduklarını anlayabildim. Sinan için artık vakit çok geç ama Bahar, bu yaşadığı olaydan ders çıkarıp doktorluk sevdasından vazgeçse keşke. İnsani tarafı olmayan birinin doktorluk gibi merhamet ve empati gerektiren bir işi asla yapmaması lazım ama gel gör ki Bahar’ın da başka şansı yok.
İlk bölümden itibaren Bahar’ın doktor olarak başarısızlıklarına tanık oluyoruz. Bu defakinde suçu olmasa da yaşadığıyla nasıl başa çıkacak ve bir başka hastaya nasıl korkmadan el uzatacak bilemiyorum. Onun doktor olarak mutlak bir başarıya ihtiyacı var bana kalırsa. Duygusal olarak da Ali Asaf’tan umduğunu bulamayacağına göre gidişi, gidiş değil. Fatih’in ona olan sevgisinin Bahar kadar hırslı ve gözü yüksekte bir kadını tatmin etmesi de bence güç.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Bahar’ın Esma’nın yanına gidip çıkardığı olay ve ardından gelen kavga sahnesini sevemedim ben. Bahar’ın çirkinliğini vurgulamak için yapılmıştı biliyorum ama çeşme başı kavgasına varmasa çok iyiydi. Kendi adıma benim izlemeyi hiç tercih etmeyeceğim basitlikte bir sahneydi ve dizinin kalitesiyle örtüşmedi.
Benim Kalp Atışı’nda en sevdiğim karakterlerden bir Oğuz. Bu bölüm onu fazlaca göremesem de Eylül’e ağzından kaçırdığı” Öptüm” detayına bayıldım. Oğuz hızla Eylül’e kapılma yolunda ilerliyor. Hiç şansı olamayacağını bildiğim için de benim içime iniyor. Hani, “Yapma etme; yolun, yol değil; Gel, vazgeç!” diyesim var. Çok üzülecek ve ben onun üzüntüsüne yanacağım ama yapılacak bir şey yok. (Kişisel olarak fikrim Oğuz’un Eylül’e çok daha fazla yakıştığı ama gel gör ki hikâye bize ille Ali Asaf diyor ne yazık ki)
Eylül’ün merkezinde olduğu karenin diğer köşelerinde de Selim ve Mehmet var. Onlar birbirlerinin farkında ve niyeyse birbirleriyle didişmeyi tercih etmiş durumdalar. Selim, Eylül için dayanabileceği bir duvar, Mehmet ise en karanlık yanını bilen adam. Bu durumda her ikisinin de âşık olarak şansı yok onda. Ancak “dost” statüsüyle idare edecekler eğer birbirlerinin gözünü oymazlarsa….
Aslında Ali Asaf’ın diğer rakiplerini doğru değerlendirmesi ve onların Eylül için ne ifade ettiğini anlaması gerek. Onun Selim’le, Oğuz’la ve Mehmet’le ilişkisini doğru çözmeden Eylül’ü gerçek manada anlaması zor bana kalırsa.
Serdar, bir şekilde Eylül’e telefonla da olsa ulaşmayı başardı ama bildiklerinin ne kadarını anlatabilecek bilemiyoruz. Yine de Sinan için çark dönmeye başladı. Sinan, yanında babasını da Ziya Nur Bey’i de götürecek elbette ve bu Ali Asaf’la ilişkisine ne yapacak, bilemiyorum. Bildiğim Eylül’ü izlemeyi çok sevdiğim…
Bütün ekibin gayretlerine ve emeklerine sağlık.