Site icon Dizifilm BiZ

Kalp Atışı 4. bölüm

Ali Asaf Denizoğlu Eylül Erdem

                                                                                                                              Yazar: Sinem ÖZCAN

Kalp Atışı’nda bu hafta bölüm bittikten sonra döner kapıdan çıkamayıp dönüp duran bir insan evladı gibi hissettim, kendimi. Çok ama çok yoğun bir bölümdü. Dramıyla, duygusallığıyla, yeni öykü açılımlarıyla ve geçtiğimiz bölümlerden sürüp giden detaylarıyla zihnimi allak bullak etti. Bir süre durup düşünmem ve düşündüklerimi bir düzene sokmam gerekti. Yerli dizilerde bu kadar tempoya pek alışık değilim, tembelleşmiş beynim.

İşin dram kısmıyla başlayayım en iyisi… Ana öykü dışında bu hafta Alp’in öyküsüyle tanıştık. Dış dünyaya kendini rahat, umursamaz ve deli dolu gösteren pek çok insan gibi Alp de derinlerinde bir acı barındırıyormuş. Terk edilen bir bebek onu kendi geçmişine götürdü. Hayattaki tek derdi popüler olmak gibi görünen bir gencin yalnızlığı, terk edilişine duyduğu öfke ve hiç tanımadığı annesine kırgınlığı gerçekten çok iyi verilmiş ve iyi canlandırılmıştı.

Diğer yandan bir aşk öyküsüne tanık olduk. Zamanında sahip çıkamadıkları bir aşkı yıllar boyu sürükleyip gelen iki yaşlı insan… Birbirlerinin hayatından çekip gidememiş ama birlikte olmayı da becerememiş… Kırgınlık, acı, inat ama hepsinin altında büyük bir sevda… Eylül’ün babaannesiyle özdeşleştirdiği, Ali Asaf’ın ise Eylül’e benzettiği Fadime, vaktiyle onu seçemeyen adama duyduğu kırgınlıkla göçüp gitti dünyadan. Yarım kalmış bir aşka tanık olan Eylül, ondan gereken dersi doğru çıkardı mı ilerleyen bölümlerde göreceğiz ama çok etkilendiği kesin.

Geçen hafta Eylül’ün geçmişinden çıkıp gelen Mehmet’le karşılaşmıştık. Onun gelişi sadece Ali Asaf’ı değil Selim’i da fazlasıyla rahatsız etti. Mehmet’in Eylül’e “iyi gelmediği” inancına sahip Selim… Ortadaki gerçek ise Mehmet’in 10 yıl önce Eylül’ün hayatından herhangi bir gerekçe bildirmeden çıkıp gitmiş olması. Şu an izleyici olarak bizim elimizde Mehmet’le ilgili Selim’in tespitinden başka argüman olmasa da ben Mehmet’i çok sevdim. Onun Eylül’ün yaşamında önemli bir yer kapladığı belli. Mehmet’in Eylül’e âşık olduğu da seziliyor ancak ben ilk düşüncemi hâlâ koruyorum. Eylül için Mehmet, kötü günlerini paylaştığı, yanında kendini iyi hissettiği ve kendini anlatmak zorunda kalmadığı bir dost olacak gibi.

Ali Asaf da Selim gibi onun gelişinden memnun değil ancak o, şu an daha çok Eylül’ün çevresindekileri inceleyip durum tespiti yapıyor gibi geldi bana. Ali Asaf, Mehmet dışında Selim’in ve Oğuz’un da Eylül’e ilgisinin farkında ancak akıllıca bir tavırla sadece gözlemci olmayı seçiyor. İlerleyen dönemlerde onların Eylül’deki yerlerine göre bir tavır alacağını düşünüyorum.

Oğuz, son iki bölümdür benim dizide Eylül’den sonraki en büyük favorim. Duruşunu da, bulunduğu noktaya kendi çabasıyla gelmiş olmasını da, Eylül’e yaklaşımını da (hatta ileride aşkını da) çok seviyorum. Bulunduğu yeri güçlükle elde edenlerin çoğu gibi Oğuz da temkinli ve akılcı bir adam… Macerayı sevmiyor. Bu defa yaşlı adamın ameliyatına yanaşmaması da bunun sonucu. O koşullarda pek çok doktorun alacağı kararı aldı ve ameliyat etmemeyi seçti. Ben bunun kendine olan güveniyle ilgili olduğunu sanmıyorum. Oğuz’un güven sorunu yok sadece o, risk almayı gereksiz görenlerden. İşte tam da bu özelliği ne yazık ki onu Eylül için “tercih edilebilir” olmaktan uzaklaştıracak. Eylül, gözü kara bir kadın… Her ne kadar “Kazanamayacağım savaşa girmem!” dese de o savaşmayı çok seviyor. Bütün yaşamını savaşarak elde etmiş çünkü. Oğuz’la hayata aynı yerden başlamış ve aynı noktaya varmış görünseler de yolları tamamen farklı. Oğuz, kontrolcü ve garantici; Eylül’se önüne çıkan herkesle ve her durumla mücadele ederek yükselmiş. Bu yapıdaki bir kadın, Oğuz’un kaybetme korkusunu ve kendini güvende tutmak istemesini korkaklık olarak algılar ve onu “mücadele arkadaşı” olarak görmez.

Ali Asaf ve Eylül’ü ameliyathaneden zaferle çıkmış görmek Oğuz’un rekabet duygusunu güçlendirecektir. Oğuz, Ali Asaf’ın bulunduğu yere adıyla geldiğini düşündüğünden ondan hoşlanmıyor bu da rekabet isteğini artırır ancak ben her şeye rağmen onun Eylül’e karşı cephede olacağını sanmıyorum. Oğuz’un Eylül’e bakışındaki hayranlık sadece bir “kadını beğenme” değil çünkü. O, Eylül’ün kendi yapamadıklarını gözü kapalı yapmasına da hayran bana kalırsa…

Hakkımda idam fermanı çıkmayacaksa itiraf edeceğim: Ali Asaf’ın Eylül’ü sevdiğini ve ona “iyi geldiğini” görüyorum oradan bir aşk çıkacağını da biliyorum ama açıkçası Ali Asaf’ı tanımıyorum. Tanımıyorum derken iç dünyasını kast ediyorum elbette. Eylül’ü ve Oğuz’u anlıyorum ancak Ali Asaf’ı anlayamıyorum bu da beni o aşka uzak kılıyor. Tamam, Ali Asaf çok güzel seviyor; tamam, Ali Asaf Eylül’ün ihtiyacı olan adam ama Ali Asaf, Eylül’e niye bu kadar âşık çözemiyorum. Eylül, etrafındaki erkeklerin hepsini etkileyen bir güce sahip… Selim’in, Mehmet’in, Oğuz’un ona ilgi duyması; asistanlarının hayranlığı boşa değil… Peki, bunun dışında onu Ali Asaf için özel kılan ne? Geçmişine tanık olması mı? Nereden nereye geldiğini bilmesi mi? Bunlar derin bir aşka zemin oluşturur mu?

Aslında biz onun Eylül’e sevgisinin nedeni dışında da pek bilmiyoruz şu an için Ali Asaf’ı… Evlatlık olduğunu öğrendik. Mesleki başarılarını öğrendik o kadar. Gerçi bölüm sonunda yaşanan Ziya Nur’un vurulması dengeleri değiştirecek ve biraz Ali Asaf’a odaklanacağız gibi geliyor. Kendi adıma belki ben, ondan sonra bu Ali Asaf’ı anlayabilir ve dolayısıyla Eylül’le ilişkisine gönülden destek verebilirim. Birbirlerine yakıştıklarını kabul ediyorum ama “evet, bunlar birbirleri için yaratılmışlar.” noktasında değilim şu an.

Ziya Nur’un vurulmasında bir gizem var. Büyük olasılıkla bu gizem geçmişe bağlanacak. Onu vuran adam, bir şekilde onun “kirli işleri”ne yardım ettiğini ifade etti. Açıkçası Ziya Bey ilk bölümden beri bana kirli iş çevirecek biri gibi gelmemişti. Bu daha çok Sinan ve babasının alanı gibi… Sinan ve babasının Ziya Bey’le ilgili bildikleri ama kullanamadıkları bir şey olduğunu da göz önüne alırsak geçmişte belki de ucu Ali Asaf’a bağlanacak bir problem yatıyor gibi. Ziya Nur, öldü mü bilemiyoruz ama her iki durumda da öykü bir viraj alıyor. Şu ana dek Sinan ve babası, geride kalmak zorunda olan adamlardı ama özellikle de Ziya Bey ölürse işler değişebilir. Bu değişim Ali Asaf’a da öyküde yeni bir rol yükleyebilir ve ben öykünün ağırlığının Ali Asaf’a kayması da benim kafamı meşgul eden sorulara bir cevap açabilir diye umuyorum.

Bahar, ilk dört bölümde hata üstüne hata yapan, hiçbir başarısı olmayan ve şu ana kadar ne doktorluğu adına ne de Ali Asaf’la yakınlaşmak adına hiçbir şey elde edememiş bir kadın. Açıkçası karşısında sürekli onu aşağılayan bir dede ve babayla da başarılı olması mümkün değil. Sürekli yetersizliği ve beceriksizliği yüzüne vurulan bir kadından bir şeyi de doğru yapmasını beklemek imkânsız. Karşımdaki Bahar olmasa böyle bir dede ve babaya sahip olduğu için ona acıyabilirdim ama konu Bahar olunca titreyip kendime dönüyorum ve “Beter ol, inşallah!” diyorum elbette. Ancak ilerleyen bölümlerde dedesi ve babası ellerini güçlendirirlerse Bahar da bundan faydalanır ve daha zararlı olmaya başlar. Umarım bunu görmeyiz zira tahammül edeceğimden emin değilim.

Bölüm finalinde Ziya Nur’un vurulmasını ve Ali Asaf’la Eylül’ün romantizmi çok yoğun sahnelerini eş zamanlı izledik. Vurulma, gelecek bölümden itibaren işlerin değişeceğini hissettirirken romantizm yüklü sahneler de Eylül, Ali Asaf ilişkisi başlıyor mu diye sordurdu.

Yağmur altındaki dans ve ardından gelen öpüşme çok güzel kurgulanmış ve çok iyi çekilmişti. Müziğinden görüntüsüne gerçekten enfes ve tadına doyulmaz bir sahneydi ancak ben bu sahneye rağmen Eylül’ün bir duygusal ilişkiye pat diye gireceğini düşünmüyorum. (Ali Asaf’ı anlayana kadar zihnim kota koyuyor belki de) Ziya Nur’un vurulma haberi zaten her şeyi karmaşıklaştıracaktır diğer yandan da özellikle Mehmet, Eylül’ün hayatına yeniden dâhil olunca işler biraz daha çetrefillenecektir diye düşünüyorum.

Şunu söylemeden bitiremeyeceğim: Eylül, çok iyi yazılmış bir karakter ancak çok da büyük bir şansı var ki canlandıran isim Öykü Karayel… Onun ruhunu öyle iyi yakalamış ve öyle başarıyla giymiş ki bana sanki ondan başkası bu rolü oynayamazmış gibi geliyor. Benim için bazı roller bası isimlerle özdeşleşir. Oyuncu ondan sonra ne oynarsa oynasın hep o rolüyle kalır zihnimde. Murat Yıldırım benim için hep Ecevit’tir mesela, Mehmet Aslantuğ hep Selim… Sanırım Öykü Karayel de bundan böyle daima Eylül Erdem olacak benim için. Öykünün akışına onun kattığı yorumu ve havayı gerçekten çok seviyorum.

Yeni bölümün tanıtımı kafamdaki soruları çözmeye yardım etmedi. Gelecek haftayı sabırsızlıkla bekliyor olacağım. Emeği geçen herkese yürekten teşekkürler…

 

 

Exit mobile version