YAZAR:Ayça AKMAN
O3 medya imzalı İyi Günde Kötü Günde, yeni sezonda seyirciyle buluşarak romantik komediler zincirine bir halka daha ekledi.Türün sıkı bir takipçisi olmasam da mevcut durumun ekran karşısında hoşça vakit geçirmeyi uman izleyiciyi bu gibi projelere daha da yakınlaştırdığını görebiliyorum.Ben de zihnimde bu kıstasla İlk Durak için yerimi aldım.
Öykünün kahramanı Leyla beş yıl önce, sevdiği, inandığı ve güvendiği erkek tarafından düğün günü hiçbir açıklama yapmadan terk edilince yıkılıyor, hayatının tüm akışı o “kara günden” sonra değişerek bambaşka bir hâl alıyor. Kul kurarken yüze gülen kader, onu pastacılıktan düğün organizatörlüğüne taşıyor ve Leyla kendi yaşayamadığı o biricik ânı gelinlere yaşatmak için çabalarken istemeden de olsa yaşamını büyük bir ironinin üzerine kuruyor. Ne zaman ki emrinde çalıştığı Aslıhan Hanım, kızı Melisa’nın düğün organizasyonunu ona veriyor, birbirini kovalayan rastlantılar zinciri sonucu asıl hikâye başlıyor! Memnuniyetle ifade etmeliyim ki ben olay örgüsünde bir romantik komediden beklediğimin de fazlasını buldum.Dram ayağının oldukça dengeli işlenmesinin bunda payı büyük, bu yönünü sevdim. Kimi romantik komedilerde gördüğümüz rahatsız edici hafifliği olmayan; bize elle tutulur, düğümleri sağlam, merak unsuru ortada, karakter çatışmaları ikna edici bir hikâye oluşturmuş bu yaklaşım. Sonuçta, derdini hemen ortaya koyan, ortalarda biraz ağırlaşır gibi olsa da hemen toparlayan, temposunu bozmayan, sıkmadan akan bir iş izledim. Hiç mi defosu yoktu, vardı elbette. Sırtını fazlaca rastlantılara dayamıştı.Yine de altını doldurmayı başarırsa bunun pek de göze batacağını düşünmüyorum.
Kaçak damat Sarp’ın ailesi, zengin ama görgüsüz olarak sunuldu bizlere. Zenginliğe iknayım lakin görgüsüzlük kısmında anne Perihan’a yaslanan komedi ayağı hiç içime sinmedi doğrusu. Çok tanıdık bir karakteri tekrar izliyormuş hissi, paralel bir evrenden ışınlanmış da hikâyeye eklenmiş hissine eklenince Perihan karakteri olmasaymış da dizi bir şey kaybetmezmiş dedim içimden. Zira tıpkı Leyla’nın arkadaşı Seda gibi tempoyu düşürdüğünü düşündüm hep. Sarp’ın ailesinde bilinmezlikler var, özellikle de babayı kaybettikleri trafik kazası etrafında düğümlenen. Onu, düğün günü sevdiği kadını terk edip yurt dışına gidecek kadar etkileyen ne olabilir; babasının başka bir ailesi olduğunu keşfetmesinin faturası her şeyden bihaber, masum Leyla’ya neden kesilir, anlayamasam da buradan ikna edici bir öykü çıkmasını diliyorum. Aksi hâlde her şey havada ve dayanaksız kalır. Sarp’ın nişanlısı Melisa’nın annesi Aslıhan ise gusto sahibi bir kadın ki Şenay Gürler’in onu ele alış şekline bayıldım. Zenginliği gösterişten ayıran, sade ve nezih bir dünyası var, bunu çocuklarına da aşılamış.
Sarp benim için soru işaretleriyle dolu bir karakter ve geçmişi puslu. Bu nedenledir ki onunla empati kuramadım. Ben hep bir kere yapan yine yapar, noktasında olacağım ve Melisa’yı da terk ederse hiç şaşırmayacağım. Onun Leyla’ya tavrı kabul edilesi değil, işin kötüsü hiç de vicdanı sızlıyormuş gibi bir izlenim vermedi bana. Affedilmeyi beklemeyen, bir daha da umut vermek istemeyen Sarp, hiç kendisini zorlamasın, onun Melisa’ya âşık olduğuna da inanmadım ben!
Bu zor zamanda yazan , yöneten, oynayan ve emek verenlerin yüreklerine sağlık.