Yazar: Berrak KÜÇÜK
Geçtiğimiz bölümü Mete’nin kapkara şantajıyla kapadık ve böylece o tatlı aşk hikâyesinin de hastalıklı bir öykü olduğu gün gibi ortaya çıktı. Zaten kendi vicdanında müebbet yiyen Deniz, bir de bu suçu bir hiç için işlediğini anladığında infilak etti. İlhan Şen’i ilk kez seyrediyorum ama sahnedeki ürpertici, son derece kalpsiz Mete’nin sırlarla dolu öfkesi, tekinsiz ifadesinin Leyla Tanlar’la karşılıklı yükselen oyununda umut vaat ettiğini söyleyebilirim. Mete’nin düpedüz adice davranışının gerisinde bir çocukluk travması olduğu apaçık. Öykünün omurgasında çocukluğun onarılamayan anıları olduğundan bu yeni yan hikâyenin ana kurguya iyi bir pas verdiğini düşünüyorum.
Bu son andan sonra iyice allak bullak olan Deniz’in zihnine bir de huzursuz sanrılar hücum edince Tuna’nın alarmı devreye girdi. Bu tehlikeli vicdan azabının kontrol edilebilir sınırları aşacağını fark eden Tuna için Deniz’i göndermek, ayağının altından itmek zaten sıradan bir hadiseydi Zira Tuna’nın önüne çıkan her engelde meseleyi çözme biçimi, tam anlamıyla bir yok edicilik. Deniz’i, annesi olduğunu unutup yurt dışına göndermeye karar verirken, Ezgi’yi şantajla tıpış tıpış yollarken, Nilüfer’in dükkânını kundaklarken takındığı tavrı tarzı hep belli: Hedefe kilitlenip konuyu hiç dolandırmadan, bekletmeden üzerine bir gece bile uyumadan hep aynı ehlileşmemiş içgüdüyle hareket etti. Hem gücü hem felaketi bu Tuna’nın fakat görünen o ki aynı anda zaafiyeti de çünkü gözünü bürüyen öfkeyle birlikte gelişen ani koruma refleksiyle hata yapmasına ramak kaldı. Özellikle de konu Demir olunca!
Melek’in kalbinden geçen, yüreğinden açık veren bir his sezilmese de Demir’in içindekiler gün gibi ortada. Gizli saklı verilen para meselesi, geçmişin vesvesesiyle birleşti ve Tuna’ya en temizinden yeni bir hınç daha verdi. Bu para, kaynağını bilmese de aslında almak istemese de yeni bir umut oldu Melek için. Hatta Tuna’nın paranın kaynağını herkesin içinde yine öldürücü bir zarafetle yüzüne çarpması bile bu umudu gölgelemedi. Tam tersi bu oyun içinde, şimdilik müttefikini buldu diyebilirim. Avukat Erkan’ın bunaltmayan ilgisi, mesafesi ve müşfik tavrı Melek’in güvenini kazanırken Şeb-i Verda hakkında verdiği hayatî bilgiler şimdiden Melek’in elini güçlendirdi. Kendine ait toplantı odasını bastığında meydan okuyan varlığı, Tuna’nın pimini çekti; bundan sonra olacaklar, yükselen kasırga veya kırıp yıkılacak günler pek yakında. Ve bu günlerde özellikle Erkan’ın hislerini fark eden Ceylan’ın, içinden çıkacak yeni Ceylan’ı merakla bekliyorum. Ceylan’ın hep bastırılan ve idare edilen kalbinde bu hafta bir eski aşk hikâyesi yattığını işittik.Bu hikâyenin bitişinde, Tuna yine muktedir olduğunda ikinci bir kayıp yahut bir ikinci yenilginin Ceylan’ın aynı vakarla karşılayacağı bir olay olmayacağı aşikâr. Şimdilik mantık ve sükûnla dolu uysal Ceylan’ın içindeki cinnet, şüphesiz öykünün aksında yeni çatışmaları tetikleyecek.
Bu hafta Tuna’nın özellikle Melek’e duyduğu sınır tanımayan entrika ve kötülüğünün sadece Demir’le yahut hep ilgi gören Melek’i kıskanmasıyla açıklayamadım, burada daha kuvvetli bir şey hissettim, öç gibi. Sanki bu ikilinin çatışmasında daha bilmediğimiz çok şey var. Tuna’nın çok çok derin bir acısı ve sırrı var. Hatta anne- babasıyla ilgili gerçekleri ve Melek’in bu kanlı hikâyedeki yerini biliyor olabilir. Tuna görkemli tavrına rağmen bu öyküdeki kara kutu, bu kutunun açılmasına bin bir kaza belânın neden olacağı ise açık.
Melek’in kaybettiği güce ve ihtirasa adım adım kavuşacağını söylemiştim geçen bölüm, bu hafta buna dair en belirgin kırıntıları aldık diyebilirim. Babasının notlarını karıştırıp, yeni bir parfümün formülünü fark etmesi Melek’in yolunu işaret etti ve bu sahneler koku duyusuna özel saygı duyan beni de benden etti bu anlarda,Ebru Özkan’ın Melek’teki o kırgın ama yine bütün etkileyici tavrının pek çok izleyiciye net geçtiğini düşünüyorum.Parfümün ilk numunelerini koklarken Melek, geldiğinden beri ilk defa hayal etti; işte o hayal yeni yaşamının gerçeği çünkü bilen bilir istikrarlı hayal hakikattir. Melek’in hayallerini hakikate geçirirken, o sır gibi saklanan kokuyu ararken, kimya mühendisi Verda’nın, Şeb-i Verda’yı kurtaracak büyük gücü annesine vereceğine inanıyorum. Şimdilik uzak duruyor gibi görünse de bu öykü de Verda’nın iyi ruhu Melek’e merhem olacak.
Bu arada Efe ve Verda arasında açıklanamayan, söze dökülemeyen ikisine de yabancı o duygu, bu bölümde iyiden iyiye elle tutulur gözle görülür hale geldi; bence bölümün en keyifli sahneleri de buradan geldi. Romeo, Verda ve Efe sahnelerine ayrıca bayıldığımı belirtmeliyim!Ezgi’ye basıldığı an bile yüzünden düşmeyen o snob ifadesinin, Verda’yla geçirdiği anların sonunda iyice dağılması, o hülyalı hâlini izlemek çok keyifliydi.Dans sahnesi ise özellikle müziğiyle enfesti. Tam bu sahnede yüzünde gidip gelen duyguları ayna gibi okurken Boran Kuzum’un Efe’de ki ilk güçlü dokunuşunu hissettim. Verda’yı izlerken hayranlıktan kıskançlığa, tutkudan meraka savrulan bu ifade geçişlerinde Boran Kuzum’u çok beğendim. Barış’ın zihnini okuduğu o an , Verda’yı kendine saklıyorsun dediği an Efe’nin de içindeki ateş söze döküldü. İkili arasındaki yükselen gerilim, Melek ve Tuna’nın dikkatinden kaçmadı elbet.Melek kızını gayet anaç bir dille uyardı birkaç kez ama Tuna’nın sessizliğinde yine bir vukuat gizli.Ustaca bir çelme takarak kurtulduğu Ezgi, görünen o ki Efe ve Verda ilişkisinde Tuna’nın ilk hamlesi.Tuna oyuna tekrar dahil ettiği Ezgi’nin artık eskisi kadar saf olmayacağı, elinin Tuna’ya karşı güçleneceği besbelli.
Bu haftanın finalinde Deniz sırdaşı Cem’i uydurduğu bir hikâyeyle Mete’nin başına sardı. Düşünme yetisi nedir, ne içindir gibi sorulardan bihaber dostumuz Cem için bu oltaya takılmak zor olmadı. Sonuçta bu it dalaşının hazin sonunda olan, Tuna’ya oldu. Mete’nin gönderdiği videoyla, Tuna’nın ellerindeki kan, geldi ve boğazına sarıldı. Tuna için asıl karabasan şimdi başladı…
Şahin Tepesi çok katmanlı ve akıcı bir senaryo ürünü, yazık ki bu iş rating hanesinde yeterli karşılığı alamıyor. Bu anlamda, henüz üç bölümü yayınlanan yapımın iyi bir manevraya ihtiyacı var. Dilerim çok geç olmadan, hak ettiği yeri bulur. Kamera önü ve arkasında emek veren herkese çok teşekkür ediyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiler.
*Gaye Su Akyol’un aynı adlı albümü.