YAZAR:Şeyma BULUT
Rahmetli anneannem “ akrabanın akrabaya, akrep etmez,ettiğini” derdi. Bu atasözünü bazen çok acımasız bulsam da yine de acaba doğru mu söylüyor diye içimden geçirmeden edemem. Bu hafta Çarpışma’da bunu iliklerimize kadar yaşadık. Cansız ve Kadir arasındaki tüm sırlar açığa çıkarken oğlunu daha önce kızı ve eşiyle vuran adam, bu sefer de yıllarca hasretini çektiğini annesini aldı. Cansız için söylediklerimizin hepsi maalesef ki doğru çıktı. İçinde insanlığa dair zerre kırıntı barındırmayan, kendisinden başka kimseye değer vermeyen bir insan, o. Bu tarafıyla beni fazlasıyla irrite etti. Bölüm bittiğinde “Ölür müsün artık, lütfen?” diye içimden geçirmedim değil. Hatta uzun zamandır artık ölse de kurtulsam dediğim Veli Cevher’i bana sempatik göstermeyi başardı .
Çarpışma’da son bölümde deyim yerindeyse bir kedi, fare oyununa şahit olduk. Cansız kaçtı, Kadir kovaladı. İlk sahnede Kadir ve Veli tarafından sıkıştırılan Cansız, oradan çıkmayı başardı. Artık safların belli olduğu bir savaş başlamıştı. Cansız kaçacak, Kadir kovalayacaktı. Nitekim öyle de oldu ama Kadir’in kafasına çok büyük bir çivi de çaktı aslında. En başından beri kendisini öldürmek isteyen bir katilin kendisini neden koruduğunu araştırmaya başlayan Kadir, alacağı cevaptan çok korkuyordu. Bu yüzden Veli’ye Cansız’ın kimliğini söylemediği için hesap sorarken o soruyu soramadı. “Cansız kim, Veli?” diyemedi. Bir insanın başına daha kötü ne gelebilir bilmiyorum. Kadir gibi gerçeğin peşinde bir hayat yaşayan adamın, hayatının en acı gerçeğinden korkacak hâle gelmesi çok zordu. İzlerken kalbimi titretti Kadir’in bu çırpınışları. O, sadece kaybettiği ailesinin değil, babası yüzünden yitirdiği bir de kardeşin acısını yaşamak durumunda, artık. Belki onu hiç tanımadı, bilmiyordu ancak küçücük bir çocuğun başkalarının günahının bedelini ödediğini bilmek bile yetiyor bazen. Tolstoy’un dediği gibi “Acı duyabiliyorsan, canlısın. İşte, bazen başkalarının acılarını da yaşayabiliyoruz. O yüzden bu söze bir ilave yapmak lazım sanırım: Başkalarının acısını hissedebiliyorsan, insansın. Kendi adıma bazen insan olmanın ağır geldiğini düşünürüm. Dizide bunu, bu hafta iliklerimize kadar hissettik. İşin acısı Cansız gibileri var, aramızdalar. Bizler de bunu bilerek ve Kadirlerin daha da artması için dua ederek yaşıyoruz. Kısmet, belki bir yerlerde insanoğlu için hâlâ umut vardır.
Bu hafta Zeynep ve Kadir sahneleri çok güzeldi. Uzun süre baş, başa kalamayan çiftimiz kendilerini sahile vurdular. Etraflarındaki hengameden başka türlü de kaçmaları pek mümkün değildi. Birbirlerini dinlediler, denizi, rüzgârın fısıltısını. Hayat, bazen büyük bir çalkantı ve koşturmacaya girdiğinde insan bir dinginlik arar. Biraz sakin olmak, biraz nefes almak ister. Kadir ve Zeynep’in bunca aksiyon içerisinde buna ihtiyacı vardı. Uzun zamandır etraflarındakileri o kadar çok dinlediler ki birbirlerini ve kalplerini dinlemeyi unuttular. Yanan ateş, romantik bir masa ve olduğunca sükûnet… Sahnenin bütün bu ayrıntıları beni mest etti. Kadir, Zeynep’e harika bir masa kurarken, Zeynep’in de çocukluklarında birbirlerine verdikleri sözleri hatırlaması hoşuma giden, güzel detaylardı. Tabiii bu sakinlik bir gece sürdü. Ertesi gün, istemeseler de o koşturmacaya geri döndüler.
Kadir, artık adım adım yaklaştığı Cansız’a bir tuzak kurdu. Ancak bilmediği Cansız’ın da kendisi için benzer bir hamle yaptığıydı. Cansız bir satranç ustası ve bir oyun oynarken on hamle ötesini hesap edebilen biri olduğunu geçen haftaki yazımda uzun uzun anlatmıştım. Cansız, iş ortaklarının ve Kadir’in kendisine kurduğu tuzağı gördü ve o da bir karşı hamle planladı. Kadir’in hayattaki en değerli varlıkları, Zeynep ve Asiye. Cansız ikisini de ele geçirdi ve karısını, oğlunun elinden kurtulmak için onun gözleri önünde öldürdü. Veli olmasa sanırım Kadir’i de öldürecekti. Veli’nin oraya gelmesiyle acaba oyun Kadir lehine döner mi dememe rağmen Asiye’nin getirilmesinden sonra Cansız’ın kazanacağından adım gibi emin oldum.
Kadir’in en büyük hatası düşmanını tanımaya çalışmıyor. Kendi tarzıyla üstüne gitmek istiyor ve sonunda da kayıp veren kendisi oluyor. Annesini kaybetti ve Zeynep’i de kaybetme riskiyle karşı karşıya. Burada iki yol var: Cansız, Zeynep’i hayat sigortası olarak kullanıp kaçacak ya da kaçamayacağını anladığında Kadir’in dikkatini dağıtmak için Zeynep’i öldürecek ama belki bir mucize olur ve birileri onu kurtarmayı başarır, diye de umut ediyorum. Zeynep’in ölme ihtimali bana çok uzak olsa da öyle bir durum gerçekleşirse sanırım Veli haklı çıkacak. Veli polisliği bıraktığı anda, Kadir’in de kendisine benzeyeceğini söylüyordu. Sevdiğini de kaybederse ben de onunla aynı fikirdeyim. Kadir’in içindeki son merhamet kırıntısı da yok olacaktır.
Ben onların mutluluğuyla mutlu olurken Demir ve Meral’in muhteşem buluşmasına şahit olunca dedim ki “Geliyor bir şeyler.” En tehlikeli insanlar, kaybedecek bir şeyleri olmayanlardır, Demir gibi. Demir, kaybedecek çok şeyi varken korkuyordu fakat artık hiç korkmuyor çünkü Cemre onun elinde ne varsa aldı. Böylece kendini Demir’in en büyük hedefi hâline getirdi. Cemre daha annesinin günlüklerinde bahsi geçen adamın, babası olma ihtimalini sindiremezken bir de Demir’le uğraşmak zorunda kalacak.
Bu hafta kızlarımızın ikisi de ölümle burun buruna geldiler. Hem Cemre, hem de Zeynep. Mutlu sona dair umutlarım her hafta daha da azalırken onların bir şekilde hayatta kalması ihtimaline sığınıyorum şu anda. Nedir, senin bu mutlu son takıntın diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hayat zaten çok zor. Mutluluk da var, keder de ama ikinci kısım çok daha fazla sanırım. İyiliğe, güzelliğe ihtiyacı oluyor insanın. Gerçek hayatta hep kötüler kazanıyor, olan da iyilere oluyor. En azından kurguda da olsa iyilerin kazandığına şahit olmaya ihtiyacım var. Akıl ve ruh sağlığım açısından özellikle çok istiyorum mutluluk görmeyi.
Çarpışma’yla ilgili söylenecek sözlerim, isyanlarım ve kendimce yaptığım analizlerim var. Bunların hepsini final bölümü yazımda uzun uzun anlatmayı düşünüyorum. Zaman zaman keyifli, zaman zaman da bunaltıcı bir bölüm izledim, bu hafta. Tüm ekibin yüreğine ve emeğine sağlık.
Yazıma Özdemir Asaf’ın bu güzel dizeleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
Dünyanın en büyük ordusu iki kişidir,
En kalabalık kenti de bir kişi.
Başladığından beri onların bitmez savaşı
Evden eve taşınır durur o bir kişi.