Aylardır, her hafta pür dikkat ekran başına kilitlendiğim, her bir repliğini beynimde evirip çevirdiğim, bazen bir bakışa bazen bir diyaloğa vurulup bambaşka yerlere gittiğim, bir hafta boyunca yeni bölüme kafa yorduğum dizime veda vakti geldi.
Daha önce d
Bu kez, bölümü değil diziyi bütünüyle gözden geçireyim istiyorum. Elbette her haftaki sırayla ve elbette önce, benim için en önemli unsur olan senaryo:
Gel gelelim, benim kale duvarından sağlam önyargımı üç genç kadının kalemi zedeleyiverdi, işte! Niye mi?
Her şeyden önce, nefret ettiğim “erkek egemen tavır” ve buna bağlı tutuculuk çok iyi yeriliyordu. Kadını eli kolu bağlı, aciz ve zayıf göstermiyordu. Yaşı, sosyal konumu, eğitimi ne olursa olsun asıl gücün kadında olduğunu alenen vurguluyordu.
Ardından, alışılmadık ve enfes bir aşk öyküsü çıktı karşıma. İmkânsız olmayan bir aşk… Aldatma, ihanet, şüphe barındırmayan; kişilik çatışmalarıyla zaman zaman çıkmaza girse de sonunda hep galip gelen bir aşk…
Kurgunun sağlamlığı, her detayın işlevsel ve doğru zamanlamayla verilmesi, reyting kaygısına kapılmadan atlamalar, sıçramalar, gereksiz uzatmalar ve en mühimi abartmalar yapılmaması Türk televizyonlarının zırvalıklarından fena hâlde usanan beynime ve ruhuma âdeta bahar havası oldu.
Her gün çevremde, sokakta, günlük hayatta pek çok örneğini gördüğüm aşk kavgaları, iletişim kazaları, dostluk bağları, aile ilişkileri izledim. Yabancılamadım, yadırgamadım, “Hadi be!” demedim.
En önemlisi en çok da birbiriyle konuşan, konuşabilen; derdini, sevgisini, öfkesini, kırgınlığını söyleyebilen kahramanlarını sevdim. 30 küsur bölümü devirmiş bir dizide “sözüm ona” birbirine delice âşık iki karakterin iki satır lafı bir araya getiremeyip ıkınıp sıkınmalarını fenalaşarak izlemeye ( nasıl bir mazoşistlikse artık her hafta verem olup yine ekran başına geçip izlemek) alışkın Türk seyircisi için öylesine yeni, öylesine farklı hatta öylesine inanılmazdı ki her hafta fragmanlarda sorunların “konuşulup” çözüldüğünü ve kurgunun duraklamadan ilerlediğini gördükçe çoğumuz “Yok be, gerçek değildir. Kesin hayal sahnesidir, bu!” diye bölümde çakılmamak için tam gaz giden diziye zihnimizde fren yaptırdık.
Kendi adıma en azından artık dizi sektöründe farklı soluklar var, diyebilmenin keyfini yaşıyorum. Akıllarına, yüreklerine ve kalemlerine hayran olduğum biricik senaristçiklerim, bundan böyle artık peşinizdeyim! Siz nereye, ben oraya…
Kocaman yüreklerinize, güzelim kalemlerinize ve emeklerinize sağlık!..
Şimdi yine rutini hiç bozmuyor ve dizinin diğer kahramanlarına geçiyorum:
AÇELYA TOPALOĞLU: Muhtemelen kendi yapısına çok uzak bir kadını benim için, “evimin tatlı kızı”na dönüştüren kadın…
Dinamik ve esnek bir oyunculukla komediye sempatik bakmamı sağlayan isimlerden oldu. Komedideki başarısının yanı sıra son bölümlerde dramda da güçlü oyunculuğunu görmek benim için büyük zevkti. ( Bu arada “kedi kız” Açelya’nın balerin zarafetiyle yarattığı sahneyi hatırlamazsam taş olurum. Beynimin “unutulmazlar” köşesine yerleşti bile.)
Karşısındaki oyuncu kim olursa olsun ( Can Yaman, Mesut Yılmaz, Nilay Duru ve Aras Aydın’la ikili sahnelerinin neredeyse tamamında) kendi enerjisini karşı tarafa doğru aktarıp partnerinden aldığı pasları da çok başarılı gollere çevirdi. Ben onu komedi sahnelerinde Mesut Yılmaz’la, duygusal s
ahnelerde Can Yaman’la izlemeye doyamadım. Hele son bölümlerde Aras Aydın’la yakaladığı çok iyi frekans sayesinde pek çok harika sahneye imza atacaktı ki ne yazık ki fırsatımız olmadı.
Ben bundan sonra Açelya Topaloğlu’nu bir dönem dizisinde görmeyi çok arzu ediyorum. Komedi dışında bir türde ışığını, nahifliğini, zarafetini hele dansçı özelliğini izleyebilmek benim için çok ama çok zevkli olur.
Hep doğru projelerle ve hep güzel oyunculuklarla ekranlarda var olmasını yürekten diliyorum.
NİLAY DURU: Ayakları yere basmayan, kendi küçük ve mutlu dünyasında sevdiklerinin minik prensesi olarak yaşamayı seçen, oyunları ve şımarıklığıyla hepimize kendini sevdiren kadın…
Hep söyledim ama bir kez daha yineleyeceğim. Dizinin bana belki de en uzak karakterini canlandırıyordu. Buna karşın oyunculuğuyla dikkatimi çeken isimlerden oldu.
Zaman zaman izlediğimin dizi olduğunu bana unutturup “Yeşim”i bir güzel pataklama arzusuyla
Ben onu en çok her şeyden çok sevdiği abisiyle izlemeyi sevdim, yalan yok. Nilay Duru – Can Yaman sahneleri hep favorim oldu ve o sahnelerde bir başka bayıldım oyunculuğuna.
Bundan sonra da zevkle izleyeceğim isimlerden olacak.
FUNDA ESKİOĞLU: Küçücük bir role can verip onu hepimizin sevimli Meftune’sine çeviren kadın…
Bir başkası oynasa fark etmeden izleyip geçeceğimiz, iki gün sonra adını da simayı da beyinlerimizden silec
Her bölüm bir iki sahnede, çoğu kez birkaç kelimelik repliklerle gördüğümüz üstelik de silik, özellikleri pek de çizilmemiş bir tiplemeyi kanlı canlı bir kadına çevirdi. Deyimin tam anlamıyla Meftune’ye can verdi.
Usta tiyatroculuğunun, rolü gerçekten sevmesinin, senaryoya ve ekibe inanmasının bunda çok büyük payı olduğunu düşünüyorum.
Oyuncu olmanın yanı sıra eğitmen kimliğinin de dizinin genç oyuncuları için büyük şans olduğuna da inanıyorum.
Umarım yakın zamanda bu denli başarılı bir başka karaktere de imza atar ve ekranlarda yine onu izleme zevki yaşarım.
MESUT YILMAZ: Birden çok kimliği en küçük falso yapmadan çok başarılı geçişlerle yansıtmasına bayıldığım adam…
İblis / Adem zıtlığını jest ve mimiklerdeki ustalıkla, küçük detaylardaki başarıyla, duruş ve bakış becerisiyle öyle iyi yansıttı ki ben İblis’ken bile sevdim, onu.
Ancak o bende, hep Açelya Topaloğlu’yla sahnelerinde hatırlanacak. Bence komedi adına çok başarılı bir ikili doğdu “İnadına Aşk”ta…
Hem tiyatro hem de ekranda yolu çok açık olur inşallah!
ARAS AYD
Aramıza en son katılan ama dinamizmiyle bir anda dizimize yepyeni bir alan açan oyuncu oldu.
Ben Aras Aydın’ı ilk kez bu projede izledim. Daha önceki işlerini ve dolayısıyla oyunculuğunu bilmem ama gördüğüm şu ki çok doğru bir enerjisi var. Gelişmeye bence çok açık ve yetenekli… Eğer bu özelliklere doğru projelerle kanal açarsa ilerleyen dönemlerde konuşulan isimlerden biri olur diye düşünüyorum.
CEM BELEVİ: Ekranın gerisinden bana yansıyan pozitifliği ve sıcaklığıyla sevdiğim adam…
Oyunculuğu son bölümlerde açılmış ve bana gelecek bölümler için ışık vermişti ancak vakitsiz gelen son, ne yazık ki izlememe olanak vermedi.
Ekranın ardından içtenliği, izleyenlere geçirmek çok güçtür. Doğal hâlinin yansıması, doğru bir elektrikle bizlere ulaştı diye düşünüyorum.
İnşallah, hedeflediği yolda çok sağlam adımlarla yürür.
VEEEEEEEE………
CAN YAMAN: Her bölüm bir öncekini aşan oyunculuğu, her detaya kattığı özen ve inanılmaz azmiyle yüreğimdeki en büyük yerin sahibi olan adam…
İnadına Aşk’ın tutkunu olmamı sağlayan en büyük etkenlerden biri, Can Yaman…
Doğal olarak onu burada birkaç satırda anlatmamı beklemiyorsunuz, değil mi?
Az sonra Sevgili Can için özel bir yorum ekleyeceğim.
İnadına Aşk’ın son yorumu olunca uzasa da atlamak ya da kesmek istemedim. O yüzden sabrınıza sığınıyorum.
Zamansız ve bence hatalı verilmiş bir kararla, ne yazık ki, yayından kaldırıldı, dizim. ( Israrla final demiyorum, demeyeceğim de. Final böyle olmaz çünkü) Başlayan her şeyin elbette bir bitişi de var. Olanı dramatize etmek de istemiyorum.
32 bölüm boyunca bu işe yüreğini koyup bize en iyiyi sunmaya çalışan bütün ekibin emeğine sağlık, diyorum!
“Hayal edemediğiniz hedef, sizden uzaklaşır!” ilkesi gereği, hepsinin kendileri için en doğru, en büyük hedefleri düşlemelerini bütün kalbimle istiyorum.
Hayatımın 32 haftasında ışığınızla, emeğinizle, çabanızla hep var oldunuz ve hayatın hep “gülen yüz”ünü gösterdiniz bana! Hepinize yürekten teşekkür ediyorum, Var olun…