Yazar: Sinem ÖZCAN
İkisini de Sevdim, ATV’nin final yapan dizisi Ölene Kadar’ın yerine koyduğu yeni dramı. Ölene Kadar iddialı castına karşın beklenen reytingi getiremeyince sezon sonu beklenmeden yeni bir projeye şans tanımak istedi, kanal. Perşembe günü çok iddialı yapımların yer aldığı bir gün, bu nedenle ATV total izleyiciyi hedefleyen bir yapımla şansını denemek istemiş gibi görünüyor. Dizinin tanıtımları ve öyküsü geldiğinde takipçisi olmayacağımı tahmin etmiştim ancak yine de ilk bölümü izlemek istedim.
Kurmacanın en temel kurallarından biri okuyucuyu / izleyiciyi girişle yakalamaktır. Romansa ilk bölümde senaryoysa ilk 15 – 20 dakikada hedefi yakaladın yakaladın yoksa iş çok zorlaşır. En klişe konuyla da girsen en parlak fikirle de ortaya çıksan kural değişmez. Dizinin giriş sahnelerini geçtim bütün bölümü düşünerek soruyorum: İzleyici hangi karakterle ya da hangi durumla empati yapacak? Bende cevabı yok.
Konu bilindik: Genç, çalışkan ve cevval gazeteci kızımız büyük haber yakalar ve çok ünlü bir aileyi karşısına alır. Tabi ki o ailenin bir yakışıklı ve bekâr oğlu vardır. Diğer yandan kızımız fakir ama mutludur ve fakir bir taksici çocuğu sevmektedir. Çocuksa kızı sever ama parayı daha çok… Zengin ailenin bir de baş belası bir oğlu ve aklı bir karış havada şımarık bir kızı vardır. Şımarık kızımız, taksici çocuğa göz koyar ve evin kötü çocuğu yüzünden gazeteci kızla ailenin yolları da kesişir. İşte, tam da buradan çatışma çıkaracağız.
İyi de sorun büyük. Niye mi? Burdan çatışma çıkmaz ki! Taksici parayı seçip kızı terk eder, zengin kızla birlikte olur. Kötü ağabeye rağmen evin dürüst ve yakışıklı oğlu da gazeteci kızla aşk yaşar. Bitti, gitti. Araya istediğiniz kadar kötülük, entrika, gözyaşı ekleyin olup olacağı bu. Buradan en az bir sezon sürecek senaryo nasıl çıkacak? Farkındaysanız “katmanlı” da demedim. Zaten hedef kitle düşünüldüğünde senaryoda bir derinlik beklenmiyordur mantığıyla konuşuyorum.
İkinci büyük problem, ortada karakter yok, tiplemeler var. Namuslu baba, kötü çocuk, şımarık zengin kız, güzel ve başarılı, ilkeli esas kız ve dürüst, yakışıklı bir esas oğlan… Tiplemeleri bir bütün olarak inceler misiniz? Klasik Yeşilçam figürleri hepsi… Tamamı klişe, tamamı yüzeysel, tamamı vasat… Bunu da anlarım eğer bu tiplemelere bambaşka bir boyut kazandırabilir ya da çok çok başarılı bir oyunculukla taçlandırabilirseniz.
İşin oyunculuk boyutu ilk sahneden aksadı oysaki… Amine Gülşe; mutlu, neşeli, sevimli ve becerikli muhabir kızda bana göre çok yersiz bir abartıyla karakteri iyice karikatür hâline soktu. Sürekli ağız dolusu gülümsemeyle, sürekli heyecanlı heyecanlı koşturmayla, sü
İkisini de Sevdim büyük bütçeli bir yapım değil. Dolayısıyla fazla mekân tercih edilmemiş, iddialı bir reji de sergilenmemiş. İddialı olmasa da ben en azından temiz bir reji beklerdim ne yazık ki burada da çok ciddi aksamalar var. Tempolu bir akış sağlanmak istenmiş ama bu kargaşa doğurmuş. Yakın plan çekimlerinin nerdeyse hepsi hatalı. Oyuncular bir türlü sığdırılamıyor kadraja, alta da ekranın yarısını kaplayan reklam bandı girdiğinde izleyicinin ne yüz ne mimik görme şansı kalıyor. Cem Tabak rejisini Beni Böyle Sev’den biraz biliyorum, beni orada da çekmemişti ama bu denli rahatsız edici görüntüler de yoktu en azından. Oysa bu kez, kamera açıları kötü ve sahne planları bütünüyle estetikten yoksundu
Senaryodaki çatışma zayıflığının yanı sıra detaylardaki boşluklar da göze çarpmayacak gibi değildi. Tır şoförü öldürülmüş. Olay yeri incelemesi yapılıyor. Murat Karacabey, elini kolunu sallayarak olay yerinin tam ortasına geliyor. “Olayı çok merak ediyorum. Nasıl olmuş?” sorusu yöneltiyor. Komiser ne var ne yok dökülüyor. Nerde görülmüş devam eden soruşturmada dışarıdan birine bilgi verildiği, hele de olay mahallinde? Hadi geçtim onu Hasan’ın doğum gününü nişanlısı bilir elbette de iki gün önce tanıştığı ve sözüm ona Uludağ’a müşteri olarak götürdüğü kız nerden biliyor da sürpriz partiler düzenliyor? Polis Ferhat Karacabey’i tutuklama kararı alıyor. Ne hikmetse gazete editörüne “magazin” servisi bu bilgiyi geçiyor hem de adamın o anda bulunduğu mekâna kadar. Muhabir kızımız ve fotoğrafçısı polisten önce mekânda konuşlanıp her kareyi görüntülemeyi başarıyorlar ve bak Allah’ın işine! Uyuşturucu satıcısının dört bir yandaki adamları duruma uyanmıyor. Diyaloglardaki felaketlere hiç girmeyeyim, bu yazı sayfalar boyu sürer o vakit ama en azından Hasan “Benim daha yapacak işlerim var!” dediğinde Ezra’ya “Yaaaa yapma sen de!” gibi absürt bir diyalog yazmasaydınız.
Karacabey ailesini bir parça dahi olsa tanıdık tanımasına da Demir Bey’in k
Senaryo bana “Biraz ondan, bir parça da şundan koyalım. Kötülük, aksiyon filan ekleyelim, hizmetlilerle de komedi filan da sağladık mı, tamamdır usta!” düşüncesi uyandırdı. Diyeceksiniz ki total izleyicisi derinlik aramaz, abartma. Haklısınız ama o kitle bir kahramanla özdeşleşmek ister, kendi yaşadıklarını görmek ister, etkilenmek ister. Peki, soruyorum hangi karakterden, hangi oyuncudan etkilenip de özdeşleşecek? Cevabı bende yok.
Ölene Kadar’ın da hiç takipçisi olmadım ama başta da dediğim gibi hiç değilse daha çarpıcı bir castı ve daha sağlam bir olay örgüsü var gibiydi. Onunla alınamayan reyting bu diziyle alınır mı, bilemem. Pek söylemem bunu ama eğer tutarsa bu dizi, reytingi yok diye kaldırılmış pek çok diziye yazık olacak. Ne diyeyim ekran ömrü hak ettiği kadar olsun.