Site icon Dizifilm BiZ

Her Zaman Biri Daha Çok Sever (Her Yerde Sen, 19. bölüm)

                                                  Yazar: Şeyma BULUT

İki insanın birbirini sevmesi mucizedir. Sevmek dünyanın en güzel duygusudur, karşılıklı olduğundaysa dünyayı rengârenk, yaşanası bir yere dönüştürür. Ancak her zaman biri daha çok sever diğerinden. Bizim masalımızda o fazla seven, Demir. Sevdiği kırılmasın diye paramparça olan, onun tek damla göz yaşı dökülmesin diye kendini yok eden de oydu. Selin sevmiyor mu? Tabii ki seviyor. Ancak Selin’in sevgisinin Demir’den bir tık aşağıda olduğunu gördüm. Bugüne kadar onlarca söz verdi bu çift birbirlerine, son bölümde gördük ki bu sözlere sadık kalan sadece Demir’miş. Selin, defalarca gitmeyeceğim sözü vermesine rağmen, ilk kırılma noktasında kapıya yönelen kişi oldu. Bu da onu bu hikâyenin az seveni yaptı maalesef.

Sevgi her zaman tek başına yeterli değildir. Eylül meselesinin ortaya çıkmasıyla da anladık ki Selin için de yeterli değilmiş. Bu bölüm kadar ona kızdığım başka bir bölüm oldu mu hatırlamıyorum. Kızdığım, gerçekleri öğrendiğinde verdiği ilk tepkiler değildi. Onlar oldukça olağandı. Olayın şokuyla yaşadığı karmaşaydı. Eğer Demir, gerçekleri sakladığı için kızmış olsaydı anlayabilirdim. Fakat Demir’e “Bu sizin hikayeniz” dediği anda onu anlamamı kimse beklemesin. Karşısındaki adam, affetmem dediği her şeyi affetmiş; sen her köşe başında yalan söylemişsin görmezden gelmiş, değiştirmem dediği tüm kurallarını senin için yıkıp seninle yepyeni bir hayata adım atmış bir adam. Hani unuttuysan biri, benim yerime sana hatırlatıversin bir zahmet.

Demir’den beklentisi neydi? Kendisinin adını bile bilmediği bir zamanda, bir gün karşıma Selin Sever çıkar diye kimseye âşık olmaması mı? Bunun mantıklı tek izahı yok. Tamam, Demir yarım kalmış hikâyesini bitirmek için döndü. Fakat dediği gibi evlerinden içeriye adım attığı anda her şey bitmişti. Selin’le yeni bir hayata başladı ve eskiyi asla düşünmemeye çalıştı. Bu adamın kendisi için yaptığı her şeyi unutup geçmişini delik deşik ederek onunla yaşadıklarının hesabını sorarak acının önüne geçemez. Selin tam anlamıyla karıştı. Adama beni anlamıyorsun deyip sonra da konuşmak istemiyorum laflarını ederken onun kendisini nasıl anlamasını bekliyor ki? Anlaması için anlatması gerek ama aslında anlatacağı bir şey yok. Tek sorunu, Eylül’le bir zamanlar nasıl ilişki yaşar? Selin güçlü bir kadın elbette ama panik yaşadığında o gücünden eser kalmıyormuş, görmüş olduk. Halbuki biraz mantığını çalıştırsa kendilerine yapılan şeyi görebilirdi, göremedi.

Selin, Eylül’ün varlığıyla sorun yaşarken aslında biraz da olsa uyandı diye düşünüyorum. En azından Eylül’ün iyi niyetli olmadığını anladı diye umut etmek istiyorum. Haftalardır beklenen Eylül ve Selin hesaplaşması yaşandı. Hanım kızımız her zamanki gibi gözü açılmamış kedi yavrusu gibi Demir’e söyledim, bilmeseydin keşke deyiverdi. Bazılarına bu iyi niyet göstergesi olarak görünse de bana kalırsa karşındakini aptal yerine koymak dışında bir şey değil. Eylül, Demir’le yaşadıklarını anlatmayabilir, onunla anısı olan yüzüğü vermeyebilir, Selin’den uzak durabilirdi. Bunların hepsi bir tercihti ama yapmadı. Aksine eski nişanlısının yeni sevgilisine olabildiği kadar yaklaştı. Hatta daha da ileri götürerek İstanbul’da kalmak için Burak gibi bir bahane de yarattı kendine. Bu kadının hiç bir adımı iyi niyetli değildi, sadece maskesini mükemmelen takıyor. Bana kalırsa Selin de mantığıyla olmasa da hissiyat olarak bunu gördü. Eylül’e herkesin bedel ödeyeceğini söyledi. İlk bakışta bu kendisi ve Demir gibi görünse de bana kalırsa Eylül’e bir gözdağıydı. Ben Selin kendine geldiği anda – umarım uzun sürmez – Eylül ile bir yüzleşme daha yaşayacağını ve hesap soracağını düşünüyorum. Zira sadece eski sevgili olarak bir etkisi olmayacaktı Selin ve Demir’in ilişkisinde. Yaptıklarıyla atom bombası etkisi yarattı. Demir’in gerçekleri söylemekten korkması da üstüne tuz biber ekti.

Demir uzun süre gerçekleri korkarak söyleyemedi değil aslında. Selin kendisini anlasın, güvensin ve sevgisinden asla şüphe etmesin istedi. Gerçeklerin ortaya çıkmasıyla anlıyorum ki Demir’in bu husustaki gerginliği fazlasıyla yerindeymiş. Ben Demir’i çok iyi anlıyorum aslında. İnsanı en çok yarım kalmak yorar, tüketir. Önce ailesinin evini satın aldı, ardından Eylül’e ulaşıp yarım kalan tüm hesapları kapatarak yeni bir hayata başlamak istedi. Bu dönemde Selin’le yollarının kesişmesiyle yarım kalanların da bir değeri kalmadı. Selin hayatına girer girmez, zaten yeni ve güzel bir başlangıç yaptı. İlk kez sevildiğini, önemsendiğini hissetti. Bu mutluluk için de tüm kurallarını yıkarak yapmam dediği her şeyi yaparak yeni ve farklı bir insana dönüştü. Keşke bu değişimi, Demir’in sevgisini Selin de görseydi. Geçen haftaya kadar görüyor diyebilirdim ama bu hafta gördük ki hiç anlamamış bu kadın; karşısında, hayatında kendine bir yer açsın diye çırpınan adamı. Demir hayatı boyunca ailesi dair kimseye ve hiçbir yere aidiyet hissetmeden yaşamış, yaralı bir göçmen kuştu. İlk kez bir yuvası oldu ve bu yuvada kendini sevenlerle mutlu olacağını hissetti. Ancak Selin aldığı tavırla onun tüm hayallerini yıkacak noktaya getirdi meseleyi. Üzülmesini anlayabilirim ama bir insanı geçmişiyle yargılamayı anlayamam kimse kusura bakmasın.

Demir’e en başta kızdığımız konu Selin’i anlamaması ve ona kâbusunu yaşatmasıydı. Evet, Demir hatalar yaptı ancak bilmiyordu. Selin’in iç dünyasını, korkularını bilmiyordu. Peki, ya Selin? İşte orada beni delirten noktaya geldik. Beni anla dediği adamı bir gram anlamamış. Eğer anlasaydı o adamın nasıl çırpındığını, o büyük dünyasında kendine küçücük bir yer açmak için verdiği savaşı görürdü. Selin, Demir için her şey. Aile, yuva, aşk, sonsuzluk… Selin’inse hayatındaki sıralamada sadece bir derecesi var. Yazının başında da dediğim gibi bu hikâyenin çok seveni Demir. Selin onun her şeyiyken, keşke o da ‘seviyorum’ dediği insanı biraz olsun anlasaydı. Anlayamadı, anlamadı.

Final sahnesine geldiğimizdeyse abartısız diyorum Selin’e bu kadar sinirlendiğim başka bir bölüm olmamıştı. Az önce dedik ya Demir, Selin’e bir şeyler yaşatırken bilmiyordu diye. Bu sefer Selin biliyordu. Hem de adı gibi biliyordu. Demir’in onsuz o evde nefes alamadığını, bir gün bile ayrı kalamadığını, habersiz evden gittiğinde bile acı çektiğini. Her şeyin ötesinde o evden annesinin nasıl çekip gittiğini ve Demir’in ruhunu nasıl paramparça ettiğini biliyordu. Sakızla konuşurken size hiç kıyamıyor ama bana nasıl kıyıyor derken içimden “Selin, şuursuz musun?” demekten kendimi alamadım. Hanımefendi eve geldi, eşyalarını topladı ve evi terk etti. Hani kızdık ya bilmeden de olsa kıza kâbus yaşattı diye. Eee bu ne? Selin Hanım aynısını üstelik de bilerek yaptı.  Demir’in acılarını bilerek yıllar sonra aynı acıyı yaşatmak sevgi falan değil bencillik gibi geliyor bana. Selin seviyor, anlıyorum ama Demir kadar sevmiyor artık buna eminim.

İnsan sevdiğine kıyamaz. Orta yolu bulmaya çalışır. Oturup konuşur. Çocuk gibi kendini sahillere atıp başkalarına anlatırken kıyamam, onu seviyorum derken sevdiğinin ruhunu parçalamak da nedir? Selin’i bir süre gözüm görmesin benim, o kadar hayal kırıklığına uğrattı ki beni. Tüm bölümü Demir’i sarıp sarmalama isteğiyle izledim. Kafasının karışmasını, bağırmasını, çağırmasını anlarım ancak adamla oturup adam gibi konuşmadan sorunları çözme değil geçmişin hesabını sorma noktasına çekerse anlamam ben o insanı. Kimse de anlamamı beklemesin.

Peter ve Wendy’nin masalı şimdi çok büyük bir darbe aldı. Bu masala inancımı korumakla birlikte üzgünüm ama Selin’i bir süre affedemem sanırım. Zaten parçalanmış bir insanın üzerinde tepindi resmen. Keşke bağır, çağır kavga edip gün sonunda derdini anlatsaydı. Demir en ağır durumda bile o evden gitmedi, Selin’den de öyle bir güç beklerdim,gösteremedi. Umarım hatasından en yakın zamanda döner, yoksa bir anne korumacılığıyla oğlumun yanında olacağım.

Her Yerde Sen bizi bu hafta da güzel bir bölümle karşıladı demek isterdim ama üzgünüm bu sezon izlediğim en kötü bölümü izledim. Haftalardır bize anlatılan Selin’e ne yaptınız deyip durdum bölüm boyunca. İlk 18 bölümde izlediğim Selin, sevdiği insanlar için her şeyi yapan bir kızdı. Bu haftaysa çocukça kapris yaparak sevdiğini yakan bir kadın gördüm. Ben hu hafta gördüğüm kızın zerresini tanımıyorum. Eylül meselesinin ortaya çıkmasını bekledim uzunca bir süredir. Bunu mu bekledim ben demekten de alıkoyamadım kendimi. Tabi ki ne yazılacağını söylemek haddimiz değil fakat bir sahne de olsa Selin ve Demir’in her şeyi masaya yatırıp konuştuğunu izlemek isterdim, kısmet değilmiş. Umarım en yakın zamanda bize uzun süre anlatılan o kızı tekrar görebiliriz, tüm kalbimle diliyorum bunu.

Yazan, yöneten, oynayan ve kamera arkasında büyük emekler veren tüm ekibin yüreğine sağlık.

Yazıma Can Yücel’in bu unutulmaz dizeleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.

 

“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.

Çok sevmeyeceksin mesela.

O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden.

Exit mobile version