Yazar: Sinem ÖZCAN
Bölüm finalindeki şok olmasa yüzümde kocaman bir tebessümle kalkıyordum bu hafta ekran başından. Gel gör ki, kan Hangimiz Sevmedik’e de sıçradı. Hulusi Komiser’e bir şey olmayacağından eminim ama yine de sadece güzellikleri görmeye alışık olduğumuz dizide birini kaybetme endişesi içimi burktu.
Mahalleye dadanan hırsızın bildiğimiz biri çıkmasını ve bir yanlış anlama filan olmasını beklemiştim ben, niyeyse. Hatta bir ara Şener’in yeni bir numarası mı acaba, diye düşünmedim değil. Değilmiş. Şener’in zabıtalığı sadece mahalleliye kan kusturmaktan ibaretmiş. Bu arada söylemezsem çatlayacağım: Zabıta olmak için KPSS gerekmiyor mu? Şener ne ara sınava girdi, kazandı da zabıta oluverdi? Ya da Münir Baba’nın devlet kademelerinde sınavsız eleman işe alacak kadar yetkili tanıdıkları mı var? Keşke atlanmasaydı, keşke bir kılıfına uydurulsaydı. Haaa, yeri gelmişken bir de Ayşen kuaförde yeni elemanla konuşurken topuklu ayakkabılarla ardındaki sahnede kapının önünde terlikleriyle arz – ı endam etmeyeydi iyiydi. Detaylar küçüktür ama takılan göze de rahatsızlık verir.
Ne var ki Ali giderek köşeye sıkışıyor. Adile’yi Münir’den ayrılmaya zorladı ama başaramadı. Münir her ne kadar şu anda onun hiç üstüne gelmiyorsa da bir tehlike olarak bekliyor, kenarda. İlyas, açık açık zorluyor Ali’yi. Hele Itır’dan öğrendiği bilgiyle kartlarını da açtı. Şanssızlık Emel’in o konuşmanın sonunu duymuş olması. Ali, çok iyi bir yalancı ve rolünü çok başarıyla oynuyor. Bu durumda kızını kandırması çok kolay ama atladığı bir tek şey var ki o da İlyas’ın durmayacağı. Bu da Ali’yi tedirgin etmeye başladı. Bana kalırsa hata yapacak. İlyas’ın Emel’e bir şey demesine gerek yok, Ali’yi o kadar huzursuz edecek ki onun kendini ele vermesini sağlayacak, diye
Ali, Adile ve Münir’i ayırmayı başaramadı ama Adile haftalardır istediğimi yaptı ve baba – kızın arasını bulmayı başardı. Münir’in inadını kırabilecek bir tek o vardı. Bu haftaya kadar, Münir’i niye yumuşatmayı denemediğini hiç anlamamıştım ama Tarık çığrından çıkınca bunu fırsat bildi neyse ki…
Geçen hafta Tarık, giderek yalnızlaşıyor, demiştim. Bu da onu iyice hırçınlaştırdı. Annesinin Münir’le birlikteliği konusunda başta Itır’dan destek bulsa da burnunun dikine gitmesi o desteği kaybetmesine yol açtı. Üstüne üstlük çevresindeki herkesin duygularını ve arzularını hiçe sayarak aldığı kararlar krizi büyüttü. Tarık’ı severim, hem de ona hiç toz kondurmayacak kadar ama gel gör ki bu hafta beni bile çileden çıkardı. Mahalleden taşınma inadı, bu kararını etrafındakileri ikna etmeden “Ben yapt
Peki, ya şimdi? En büyük düğümlerden biri daha çözüldü. Ne bekliyor, bizi? Bana kalırsa bundan sonrası benim kriz patladığından beri olmasını hayal ettiğim şekle bürünecek. Münir, sadece kızını affetmedi, Tarık’a karşı da daha olumlu. Şimdi Itır’ın çok akıllı bir hareket p
İlyas’ın Ali’yle hesaplaşma sahnelerinin her ikisini de çok sevdim. Bülent Şakrak, zaten bayıldığım bir oyuncu… Onun da Demir Karahan’ın da performanslarını çok sevdim. Hele İlyas’ın kahvede Ali’ye imalı tavrı ve Ali’nin suçluluk psikolojisiyle ondan bakışlarını kaçırması, hiç konuşmadan İlyas’ı o çatışmada 1 – 0 öne geçirdi. Repliğin kolaycılığına kaçmadan mimiklerle bu tür sahnelerin kotarılmasını çok seviyorum. Sözden çok daha etkili ve oyunculuk açısından çok daha doyurucu oluyor.
Bu hafta geçen haftaya göre çok daha şanslıyım. Tahmin ettiğim üzere Can Yaman sahnelerinin çok daha dolu olduğu bir bölümdü. En sevdiklerimden biri, Münir Baba’yla çay bahçesinde buluştukları sahneydi. Yine yüzüne o “ulaşılmazlık” maskesini takmış, saygılı ama mesafesini koruyan ve çok kararlı bir adam çiziyordu, o sahnede. Aslında sahne hâkimiyeti, doğal olarak Altan Erkekli’nindi çünkü parayı almaya ikna edilemeyen hem de bunun gerekçesini çok etkili repliklerle ortaya seren oydu. Tarık düşüncesini ortaya koyacak, iknaya çalışacak ve bunu çok daha kısa repliklerle başarmak zorunda kalacaktı. Artık çok alışkın olduğum üzere bu handikap aslında Can için bir avantajdı. Dinlemede kalması demek bakışlarının öne çıkması demek; repliklerin az olması, tonlamanın ağır basması demek… Nitekim öyle oldu ve kararlı, ne olursa olsun yolundan dönmeye niyeti olmayan adam profilini çok net verdi.
Bayıldığım sekanslardan biri de karısını babasının evinden almaya giden Tarık’tı. Münir Baba’yla evinin kapısında karşılaştığında daha önce meydan okuduğu adam yoktu karşısında. Bu kez saygılı ama yine de kararlı bir adamdı. Duruşu “Terbiyesizlik etmeye niyetim yok, ama ne olursa olsun içeri gireceğim!” duygusu veriyordu. Itır’ın oda kapısını önce açıp sonra kapıya vurduğu noktaya ise bayıldım. Paldır küldür içeri giren adam, karısının yüzündeki ifadeyi görür görmez kendine geliyor ve yine kendini
Bu bölümle birlikte yeni bir başlangıç geliyor iki aile arasında ve bu da şimdikilerden farklı Can Yaman sahneleri izleyeceğim, demektir. En mutlu olduğum şeyi söylemeden bitirmeyeyim yazıyı: “Aşkım” hitabının bir süredir tümden yok olduğunu görüyorum. Hele yerine gelen “Bir tanem” çok daha sıcak, çok daha dolu ve çok daha sevgi dolu bir sözcük. Ne diyeyim? Çokkkkk teşekkürlerrrrrr.