Yazar: Sinem ÖZCAN
Final sahnesi biter bitmez ilk düşündüğüm “Ne Adile’ymiş kardeşim? Görüp de âşık olmayan adam kaldı mı acaba?” oldu… Zaten bütün bölüm boyunca Adile’yle Münir cinlerimi topladılar tepeme, Emel’in babasının “Adile aşkı” da tüy dikti.
Geçen hafta Adile’nin borcunun miktarını öğrenemediydik. Üç yüz binmiş, anlaşıldı. Elin tefecisi o parayı teminatsız vermez elbet, evi de ipotek etmiş Adile Sultan. Her şey birbirine girince de bir ağlamadır, bir feryattır, bir figandır sorma gitsin. Ezber cümlesi de “Gelmeyin üstüme!” Hayatta en deli olduğum savunma biçimidir. Düşünüp taşınmadan bir iş yaptıysan bedelini ödersin, kardeşim. Ödeyemiyorsan o zaman da kendinle birlikte batağa çektiğin insanlar söylendikleri için “Üstüme gelmeyin!” diye çemkiremezsin! Sözleşmeyi okumadan at, imzayı. Sonra Tarık çileden çıkınca “Ben evimi kimselere vermem!” diye feryat et. Neymiş dikiş dikip borcunu ödeyecekmiş. Pardon
İkinci deli olduğum da borcu Münir’in kapayacağını öğrenince sevinip onun boynuna sarılmalar… Hanım, hanım!.. Sen bir oğlunu düşünsene! Tefeciye sille tokat saldıran Tarık, o parayı verenin Münir olduğunu duyunca ne yapar, bir fikrin var mı? Ama yoookkkk! Adile Sultan’ın evi gitmedi ya, sevgilisi de ona destek oldu ya Tarık kim ki, zaten?
Münir ayrı âlem… Itır bence bir evladın, bir babaya yapabileceği en ağır konuşmalardan birini yaptı. Sivrisinek ısırığı kadar etkilemedi adamı, bir durup düşündürmedi, bir tereddüde sevk etmedi. 18’lik delikanlı gibi süslenip püslenip nikâha koştu, adam. İnsan bir burulur, bir incinir, bir durup düşünür… Yok! Sonra cüzdanında Adile’nin fotoğrafının yanında kızının fotoğrafını taşımalar… Geçiniz Münir Bey! Evlat sevgisi fotoğraf taşımakla olmuy
Herkes tutturmuş bir “36 yıllık sevda” türküsü, gidiyor. İyi, hoş; herkesin sevdaya saygısı var o ayrı. Peki, Tarık’a ve Itır’a Adile’yle Münir’in aşklarına saygı duyma öğüdü verenler, Münir’e de kızını silip geçmesiyle ilgili nasihat etmeyi niye düşünmezler acaba? O kadar haklı ki Tarık “Benim ona borcum yok!” derken… Herkesin sevgisini sahiplenen, âşıkları kavuşturan Münir Baba, bir tek kendi evladının sevgisine saygı göstermedi. Bu niye dikkatten kaçıyor ki? Kendi kızını, habersiz evlendi diye silip geçen adamın aşığın hâlinden anladığını kimse söylemesin, bana. Bizim oralarda Münir için “eller iyisi” derler. Yani kendi yakınına, ailesine faydası dokunmaz ama başkaları için canını dişine takar. “Adile’nin evini, kahveyi satıp kurtardı ama.” itirazlarını duyar gibiyim. O da Adile için yapıldı, çocukları için değil. Özetle ben Münir’in egosundan da bencilliğinden de çok sıkıldım. İşte bu sebep
Gelelim Itır’a… Babasına yaptığı konuşma çok ama çok ağırdı. Haksız mıydı, peki? Kocasını düşünen bir kadın olarak hayır! Yine de ben olsam canımdan çok sevdiğim babama o sözleri söyleyebilir miydim, sanmam. Itır, söyledi. Tarzını onaylamamakla birlikte Tarık’ın arkasında duruşunu sevdim. “Buradan taşınmak istiyorum!” cümlesini de Adile’ye bir tehdit olarak algıladım onu da doğru buldum, gel gelelim, ardından Tarık’a “Ben fevri davrandım!” demeyecekti. Fevri davrandığını kendine itiraf etse de zaten sağlıklı düşünmekte çok zorlanan Tarık’ı bir öyle bir böyle sersemletmenin de âlemi yok. Sonuna kadar dur arkasında, “Gidiyoruz!” restini bir çek; görüyorlarsa ne âlâ görmüyorlarsa zaten yapacak bir şey yok!
Tarık’ı yumuşatacak tek güç karısı ama böyle değil! Bu sadece onun öfkesini ve anlaşılmama duygusunu körükler, hepsi o! Tarık’ın kendisine inanan bir kişiye ihtiyacı
İlyas ve Emel’e de bir çift sözüm var. Adile ve Münir’e yine “Biz sizin yanınızdayız!” deyin, deyin ama ekleyin: Çocuklarınızla zıtlaşarak yapmayın bunu diye… Münir’i yumuşatın Itır’la arasını düzeltmesi için, Tarık’ı karşısına almaması için…
Özetle benim gördüğüm mahallelinin bu krizi yönetmeyi başaramadığı… Yuvacıklı olmak gerektiğinde para toplamak değil, sorun çözmek. Yoksa mahalle ruhunu ben mi yanlış anladım?
Tarık’ın aşırı tepki verdiğinin farkındayım ama haksız da bulmuyorum. Münir’e saygısını giderek kaybediyor. Bunu engellemek de Münir’in işi diye düşünüyorum. Öyle bir hamleyle gelmeli ki Münir, Tarık onların önünde engel olmaktan gönüllü olarak vazgeçmeli.
Emel’in babası, belli ki mahalledeki dengeleri değiştirecek. En azından bir süreliğine… Açıkçası Adile ve Münir’in çocuklarına rağmen evlenmeleri hiç işime gelmediğinden buna fazlasıyla memnun oldum. Umarım, Ali sadece Münir’den intikam almak için dönmüş olmasın mahalleye. Dengeleri gerçekten değiştirsin. Nasıl olur, bilemiyorum ama beklentim budur.
Aslında bakmayın söylendiğime… Ben öyküye kendimi kaptırıp çemkiriyorum yoksa ana çatışmanın yürütülüşünü çok sevdim. Tek itirazım karakterlerin doğru zamanda doğru tepkileri vermeyişlerine. Tarık’ın hemen pes etmesini asla istemiyorum, Adile ve Münir kavuşmasının çabucak gerçekleşmesine de fena hâlde karşıyım. Gidişat çok iyi, sadece ilaveler ve doğru tepkiler arıyor gözüm.
Bu hafta ana problemimiz dışında İlyas’ın arabalarla insanları örtüştürdüğü bölüme bayıldım. Çok hoş bir detaydı. Hele Emel’in İlyas’ı minibüsüne benzetmesine vuruldum ancak Zeki’yle Metin’in çocukları çalıştırma bölümlerinde fenalaşmadım desem yalan olur. Bölümün dolması gerekiyor farkındayım ama ısrarla aynı tiplerin etrafında dönmek şart mı? Zaten bitmek bilmeyen bir Şener kâbusum var. Bu hafta Mürvet’e gösterdiği tepkiden sonra farklı bir yol izler diye düşünmüştüm ama olmadı. Bir de depresyonu çıktı başımıza… İzmit’teki işi alsın diye dualar ettim. İzmit bölgesinde kundakçılığa başlama planım var. Şener işten başını kaldıramasın da bir gözümün önünden çekilsin diye…
Takıldığım bir diğer konu da Mürvet… Bir şekilde Mürvet’i izleyicinin gözünde affedilebilir hâle getirmek gerek. Bu Münir’in “Yuvacık kızı olduğunu belli ettin!” cümlesiyle olmaz. Mürvet, yaptığı büyük kötülüğü unutturacak kritik bir olaya imza atmalı. Aksi takdirde “Ad
Yeliz Kuvancı’ya bu bölüm hayran oldum. Hele Münir’le konuşmaya eve geldiği sahneyi bölüm bittikten sonra iki kez daha izledim. Bütün kırgınlığını, bütün üzüntüsünü sonuna kadar geçirdiği enfes bir sahneydi. En küçük mimik hatası yapmadan sesinin tonundan bakışına kadar her detayı kontrol ederek çok iyi bir performans çıkardı. Emel’le sahnesinde de aynı etki vardı. Neşeli ve komik sahnelerinde daha vurgulu oynarken bu defa sahnenin yoğunluğuna paralel vurguyu hafifletmiş ve çok doğru bir denge kurmuştu.
Sevgili Can Yaman’a gelince… Yine hangi birini söyleyeyim ki dediğim bölümlerden birindeyiz. En sevdiğimi en sona bırakıp kavga sahnesiyle başlayayım en iyisi.
Yine de beni benden alan İlyas’la sahildeki sahnesiydi. Giderek yalnızlaşmış, giderek derdini kimseye anlatamaz olmuş bir adamın çaresizliği ve hırçınlığı vardı üstünde. Artık hissettiği nezaretteki o salt öfke değildi. Kırgınlık, öfke ve kendini bir türlü anlatamamanın yükü vardı üstünde. Öfkeden dolan gözleri beni benden aldı. İlyas’a dahi derdini anlatamamak ve sürekli “ama …” diye başlayan cümleler duymak artık çileden çıkarmıştı onu ve sesinin tonundan, arabaya yasladığı ellerinin gerginliğinden, hele hele bakışlarından kısacası her detayından hissediliyordu içinde ne var ne yoksa…
Hepsini am
Bir kez daha anladım ki canlandıracağı sahnede bir küçük duygu, bir ufak mesaj varsa iş bitmiştir. Onu koca metnin içinden cımbızla çekip odağa yerleştiriyor ve her detayını işliyor. Her seferinde bir öncekinden başka biçimde hem de… Ne diyeyim yüreğine sağlık, güzel adam!
İlk andan beri Münir ve Tarık arasındaki gerilim bitmesin sorun çözülmesin deyip durmamın başlıca sebebi bu dolu dolu sahneleri izlemek için. O yüzden Adile’yle Münir sonsuza kadar ayrı kalsa umrumda değil…