Yazar: Sinem ÖZCAN
Bölüm öyle bir yerde bitti ki bu hafta “ Eyvahhhhh! Bu işi nasıl toparlamalı?” diye plan yapmaya başladım. Bir anda ekrandaki diziden çıkıp “bizim” mahalledeki sorunu çözmeye çabalarken buldum kendimi. Aklım Tarık’la Itır’da kaldığından yorumda ne çıkacak şimdi, ben de bilmiyorum, açıkçası.
Hangimiz Sevmedik için sadece ben değil pek çoğumuz her sözü edildiğinde “sıcacık” nitelemesini kullandık. Doğru da… Bölüm sonunda içine girdiğim ruh hâlini çözerken o “sıcacık” ifadesinin sebebini de buldum. Senaryosuyla, rejisiyle ve oyunculuklarıyla izleyeni alıp içine çekiveren bir havası var. Çok bildik, çok aşina ve çok yaşayan bir dizi, Hangimiz Sevmedik.
İlk iki bölüm yorumunda da dile getirmiştim, tekrar olacak ama es geçemiyorum. Dizinin en büyük başarısı bence anlatım dilinde… Reji de bu dili destekleyince sürenin farkına varmadan akıp gidiyor, bölüm. Hiç durağanlaşmıyor, hiç kendi ekseninde dönüp durmuyor. Sahneler birbirine çok iyi monte edilmiş ve ritmi çok iyi yakalanmış.
İlk iki bölüm, tipler belirlenmiş ve ana olay ortaya konmuştu. Bu bölüm, yavaş yavaş tiplemelere derinlik verilmeye başlanmış. Gerek Şener’de gerek Tarık ve Itır’da ilk iki bölüme oranla karakter özellikleri daha belirginleşmeye başladı. Gördüklerimden çıkarabildiğim kadarıyla; spontan kararları, yaptığı her şeye rağmen insanları ikna edebilen karizması, yaptıklarıyla ilgili pişmanlık ve utanç duymaması, devamlı yalan söylemesi, her tartışmada kazanan taraf olma çabası ve özellikle empati yoksunluğuyla Şener aslında çok tipik bir sosyopat. Bütün sosyopatlar gibi değişmesi, farklılaşması da imkânsız. Çünkü o kendisinin mükemmel olduğuna inanıyor. Diğer insanlar onu anlayamayacak ve layık olduğu değeri ona veremeyecek zavallı bö
Itır, bu bölüm biraz daha netleşti gözümde. Akıllı ve kararlı bir kadın, o. Ne istediğini bilen ve kararının arkasında ne olursa olsun duran bir yanı var. Ama diğer yanı çok nahif… Sevdiği insana tam güvenemeyişi ve bunun doğurduğu kıskançlık, tripleri ve özellikle tartışma anında ağzından çıkanı kulağının duymaması bu yanının dışavurumu… Annesiz büyüyen genç bir kadında bu tarz güven sorunları çok doğal elbette. Babasının onun üstüne titremesi de o güven sorununu çözmemiş belli ki… Akıllı, soğukkanlı ve özgüvenli hâline âşık olan Tarık, onun aşırı tepkileri, tripleri ve buna bağlı gelgitleriyle epey uğraşacak gibi görünüyor. Evliliği ailelere açıklayamadığı için Tarık’a gösterdiği tepki, sonuna kadar mantıklı da olsa tartışmada kullandığı ağır sözler, ilerleyen dönemler
Tarık, geçen bölüm üç kadınla yaşamanın zorluğundan söz etmişti, etmesine de bu bölüm Itır’la ilişkisinde anladık ki kadınlarla başa çıkmada sorunlar yaşıyor ve yaşayacak gibi. O, düz bir adam… İniş çıkışları yok, net… Kimseyi kırmak istemeyen, saygıda kusur etmeyen, karışıklık ve kavgadan pek haz etmeyen bir insan… Sevgisi de net! Itır’ı seviyor ve tüm mahallenin dilinde dolaşan yakışıklılığına karşın bunun şımarıklığında da değil. Itır’dan başkasını gözü de görmüyor zaten. Eğer çevresinde olup bitenleri fark etse ilk göreceği Emel olur ama onun duygularını da anlamamış, büyük olasılıkla Emel’in gönderdiği işaretleri hiç algılamamış bile…
Aileden uzak okumuş da olsa hayatı da fazla tanımış değil. Hele insan ilişkilerine belli ki hiç kafa yormamış. Dürüstçesi kendisini de ne kadar tanıyor, onunla ilgili de şüphem var. Onun odağında ailesi ve Itır var, sadece. Itır’ın tepkileri karşısında sertleşmemesi, klasik Türk erkeği tavrıyla “Eeee, yetti artık!” dememesi aslında farkında olmasa da kadınlarla yaşamaya alışkın oluşundan kaynaklanıyor.
Emel’e gelince: Benim bu dizide hiç kıyamadığım ve Tarık’a her bakışında gözleri dolduğunda içimin cız ettiği karakter o. Hele bu bölüm Tarık ve Itır’ın evlerinde onların mutluluklarına şahit oluşu canımı fena yaktı. Hani, ne kadar anlatılırsa anlatılsın inanmak istemediğimiz ve kendimizi inandırmak için zorlanarak da olsa kendi gözlerimizle şahit olmak istediğimiz durumlar vardır ya, Itır ve Tarık’ın evinin önüne gelip pencereden onları izleyen Emel’de ben tam da bunu hissettim. Öyle vakur ve öyle içten seviyor ki için için “Ah Tarık, ah!!! Sen yanlış yerdesin!” diyorum. ( Tarık ve Itır aşkını fazla kolay bulduğum için çok benimseyemediğimi söylemiştim.) Ben Emel’in aşk acısını bir başına yaşayıp bunu yüreğinde büyütmesini çok seviyorum. Çok seviyorum da bir o kadar da korkuyorum, bu acı ona zarar verecek diye. Sevgili senaristlerden ricam: bak, kızı dertten hasta filan etmeyin; dayanamam!
Bir diğer bayıldığım isim de İlyas… Daha önce de söyledim yine söylüyorum hep de söyleyeceğim. Ah, Ayşen ah! Sende kuş kadar beyin olsa o Şener fırıldağı yerine bu güzel seven adama âşık olurdun. Ama belki de hem İlyas’ın hem Emel’in aşklarının bu kadar dolu oluşu imkânsız oldukları içindir.
Ben İlyas’ın sadece Ayşen’e aşkına değil, düzgün bir adam oluşuna da hayranım. Şener dışında kimseye bir garezi olmayan, kendi hâlinde bir adam o, aslında belki de en çok da bu tarafı Şener’in baş düşmanı yapıyor onu. Şener’den her anlamda çok daha iyi ve Şener’i delirten de tam olarak bu.
Cengiz Bozkurt’u Şener’de çok başarılı bulduğumu daha önce de söylemiştim. Şener’den nefret etmemi sağlayan onun oyunculuğu, özellikle aklına gelen her yeni fikirde gözlerinde yanan ışığı seviyorum ve her dibe vurduğunda yüzündeki mimiklere de ayrı bayılıyorum.
Pelin Ermiş’in de Emel’e ayrı yakıştığını söylemeliyim. Umarım ilerleyen bölümlerde çok daha can alıcı sahnelerini izleriz.
Bülent Şakrak, İlyas için en doğru isim olmuş. Kendi kimliğindeki şeytan tüyünü İlyas’a çok başarıyla geçirmiş. Çok temiz bir oyunculuk çıkarıyor, gerçekten.
Can Yaman, geçen bölümden itibaren Tarık’a kendi damgasını vurmaya başlamıştı. Bu bölüm, çok daha net gözlemledim. Can Yaman oyunculuğu özellikle küçük anlarda ortaya çıkıyor. Bir başkasının elinde olsa fark etmeden gelip geçebilecek bir sahnede küçük bir göz kırpışıyla, basit bir bakışıyla ya da eliyle yaptığı bir jestle sahneyi öne çıkarıyor. Hangimiz Sevmedik’te canlandırdığı tipleme çok baskın ve iddialı bir adam değil. Tahminim tam da bu nedenle oyunculuğunu küçülttü. Kendini olabildiğince geri çekiyor. Fiziğinin getirdiği avantajı yok etmek için yürüyüşün bile farklılaştığını gördüm, bu bölüm. Tarık olgunlaştıkça Can Yaman da bu farklılığın altını daha koyu çizmeye başlayacak bana kalırsa…
Başta söylediğim gibi çok kritik bir noktada sonlandı bölüm. Bana kalırsa Şener yine bir dolap çevirip gerçekler ortaya dökülmeden işi toparlayacak son sahnede gözler, yine fırıl fırıl dönmeye başlamıştı çünkü. Ancak bir sonraki tehlike çok da uzak değil gibi geliyor, bana. Evliliklerini gizledikleri sürece her an patlayacak bir bombanın üzerinde oturacakları da kesin…
Bir hafta bu merakla nasıl geçecek işte onu da hiç bilmiyorum!
Bütün ekibe yaşattıkları keyifli anlar ve bütün güzellikler için teşekkür ediyorum. Emeklerinize sağlık.