Site icon Dizifilm BiZ

HANGİMİZ SEVMEDİK 29. BÖLÜM

Can Yaman

 

Yazar: Sinem ÖZCAN

İki hafta önce Itır & Tarık evliliği açığa çıktı zannedip o sevinçle fazla coşunca 28. bölümde Sevgili senaristler ayaklarımdan çekip yere yapıştırmışlardı beni. Öyle kötü çakıldım, o kadar öfkelendim ki bölüm yorumu yazmak gelmedi içimden. Sessiz sedasız izledim geçen bölümü ve bütün beklentilerimi bir güzel naftalinledim, kokmasınlar diye.
Geçen hafta ekran başından kalkarken ilk tepkim “Tamam, benim için Hangimiz Sevmedik macerası burada bitti!” oldu. Zira bir türlü çözülemeyen düğümleri sevmem, olduğu yerde daire çizip duran işten hiç haz etmem. Ee, doğal olarak başladım homurdanmaya. Amaaaaa gel gör ki bırakmak öyle kolay değil. Önceki dizisi bittiğinde “ Bundan böyle yer aldığın her projede takipçinim, Can Yaman.” dedim mi? Dedim. “Ne olursa olsun desteğim seninle.” dedim mi, onu da dedim. Ee, o hâlde işler yolunda gitmeyince yarı yoldan döner mi Sinem? Dönmez! Sözünü çiğnedi mi hiç? Çiğnemedi. O zaman maç belli, sonuç belli. Can Yaman hatırına ne olursa olsun izlenecek; yolu yok, dedim ve geçtim bu hafta da ekran karşısına.
Bu bölümde Emel & İlyas krizinin sona ermesini ümit ediyordum sadece. Diğer beklentilerimi minimuma düşürmüştüm. Malum, bir süredir Şevval bir türlü boşalmayan bir yağmur bulutu gibi tepemizde. Kapkara etti, diziyi. Artık bi’ çeker gider, ben de arkasında teneke çalarım diye dua ediyordum.
Emel, Tarık sınavını vermiş, bence aşk çilesini fazlasıyla çekmişti zaten. Yetmedi bir de İlyas finaline sokuldu. İlyas’ın, “Söz ağızdan bir defa çıkar!” tarzı adamlardan olduğunu baştan beri biliyorduk. Onun delikanlılık gururu kendini de Emel’i de yakacaktı. Adile’yle Münir’in simetrisini bu defa onlarda yaşayacaktık ama Allah’tan Şevval dönülmez hatayı yaptı. Şevval’i izlerken bölümün sonuna kadar tırnaklarımı kemirdim, durdum. “Onursuzluk” kavramına yeni tanım ekledi, kızımız. Neyse ki dönmemek üzere gidişi yakın diye sabrettim.
İlyas’tan ağzının payını alınca Emel’e saldırması da sürpriz olmadı. Varoşluğun kitabını yazmış hanım kızımız, direk Emel’e saç baş dalacak diye beklerken neyse ki İlyas’ın “bitti!” bakışını okudum gözlerinde. Eğer orada da bir ters köşe gelmezse haftaya yüzümde kocaman bir fiyonkla Şevval’in gidişini izlerim.
Emel ve İlyas’ın kördüğüm olan ilişkileri ve Ayşen’le Şener’in yine gündeme oturmasıyla Itır ve Tarık’ın iki bölümdür biraz geriye çekildiğini gördük. Hamilelik krizinden sonra da doğaldı bu elbette. Bu hafta, o cephede bir gelişme beklemiyordum; olmadı da ( Bombanın haftaya patlayacağını beklemiyordum yalnız, o sürpriz oldu işte).
İki haftadır dizinin verdiği sosyal mesajların çok hoşuma gittiğini söylemeden geçemeyeceğim. Mahalle atmosferinin yeniden canlandırılması ve araya sıkıştırılmış olumlu mesajlarıyla Hangimiz Sevmedik; her şeyin karmakarışık olduğu, her köşeden bir kötülüğün fırladığı ve bencilliğin bu denli övüldüğü diziler arasında gerçekten haftada bir gün temiz hava solumamı sağlıyor. Belki dizi izleyen gruba göre çok romantik kalıyorum ben ama “sonuca ulaşmak için her yol mubah” mesajlarının yanında “ başkalarını mutlu ediyorsan sen de mutlu olursun.” göndermesini ve bunun yansıtılmasını da çok seviyorum.
Şimdi izninizle bölüm sonunda geldiğimiz noktada bir durum tespiti yapmak istiyorum:
Bizim elimizde dört ana çift var. Itır ve Tarık, Adile ve Münir, Ayşen ve Şener, Emel ve İlyas… Bunlardan son ikisinde konum değişikliği yaşandı. Ayşen ve Şener’i evlendirdik. 26 yıllık kadrolu âşıklık, çiçeği burnunda evliliğe terfi etti. Emel ve İlyas için de düğüm çözüldü. Şevval kızımızı cehenneme direk olmaya gönderdikten sonra, artık duygularını birbirlerine açmayı başardıklarından arada sorun da kalmayacak ve orada da onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine diyeceğiz.
Adile ve Münir için durum çok kronik. Kendi aralarındaki sorunu aşmayı başarsalar bile ( ki inatları buna en büyük engel) ortada bir Tarık engeli var. Tarık, Itır’ı ne kadar severse sevsin, Münir Baba’ya ne kadar saygı duyarsa duysun onların bir araya gelmelerine şu an için asla izin vermez. Adile de oğlunu çiğneyip geçemez. Haaa, Tarık ne zaman ayak diremekten vazgeçer? Münir Baba, zaten aileden biri olursa ve kendi babasının yerini almayacağına ikna olursa… Peki, bunun yolu ne?
İşte kilit nokta da orası: Bunun tek yolu artık ciddi bir komplikasyon hâlini almış olan Itır ve Tarık evliliğinin aileler tarafından onaylanması… Bu onay, Tarık gözünde Münir Baba’yı aileden biri yapar. Üstelik kaybettiği babasının yerine koymasa da karısının babası olduğu için sadece saygı değil yakınlık duymaya başlar. Münir Baba, o noktadan sonra eğer akıllı olur, sağlam adımlar atabilirse Tarık’ın direncini de kırar. Böylelikle Adile ve Münir için bir şans doğar.
Burada bir kaygım var yalnız: Itır ve Tarık ilişkisi, Adile ve Münir’e sıçrama tahtası olur diye korkuyorum. Yani evlilikleri açığa çıkıp sorun tatlıya bağlanınca orada oyalanmadan Adile ve Münir’e atlarsak fena! Fena çünkü kurgunun o ayağı aksıyor maalesef.
Ayşen ve Şener, folyo karakterler. Onlar, ateşleyici güç olarak varlar, diğer karakterleri sarıp sarmalıyor ve olayların çözümüne ivme katıyorlar. Görevleri tamamlanıyor, Emel ve İlyas çok doğru yazıldı ve detayları çok güzel belirginleştirildi. Çatışma noktalandıktan sonra mahalle içindeki yerlerini alacaklar ve oraya tam anlamıyla oturacaklar.
Adile ve Münir’e gelince baştan beri derinliği, art hikâyesi ve bugünkü durumlarının neden- sonuç bağlantısı en iyi kurulan çift onlardı. Gerek flashacklerle gerek iç konuşmalarla gerekse başka olaylardaki rolleriyle onların aşkını da tanıdık ve buna inandık.
Oysa hep söylediğimi yineleyeceğim, Itır ve Tarık’ın da en az Emel ve İlyas gibi yerlerine monte edilmesi için, onlara şekil verilmesi gerekli bu da bağlantıları kurmak, art hikâyeyle artık izleyiciyi tanıştırmak ve kimliklere sabit bir çizgi çekmekle olur. Artık, lütfen, Tarık karakteri dalgalanmasın; karakter özellikleri netleşsin. Biz, Tarık ne zaman, hangi durumda, ne yapar bilelim. Itır’ın niye Tarık’a âşık olduğunu, neden en büyük zaafının kıskançlık olduğunu çözebilelim.
Oyunculukları konuşmadan önce söylemeden duramayacağım. İki bölüm önce Itır ve Tarık’ın sırrı ortaya çıkınca fena hâlde şaşırmıştım çünkü baştan beri; evlilik cüzdanı bir gün, bir şekilde, birinin eline geçecek ve bizimkiler artık yalanlayamayacaklar diye düşündüğümü geçen yorumda söylemiştim. Tarık’tan itiraf beklemiyordum. Bu hafta, Şener’in sarsaklığıyla nikâh cüzdanı ortaya dökülünce pek bir sevindim çünkü buna kılıfına uydurmaları çok zor. Başarırlarsa da kocaman bir “Pessss!” diyeceğim, haberiniz olsun!
Bu hafta sahilde duygularını İlyas’a açan Emel’de Pelin Ermiş’e bayıldım. O kadar ince ince işlemiş ve o kadar temiz geçirdi ki duyguyu, yürekten helal olsun diyorum. Son bölümlerde çok kritik sahnelerde hep vurdu damgasını ama bu defaki beni bir başka etkiledi. Çok beğendiğim bir başka sahne de finaldeki Gül Onat sahnesiydi. Her bölüm dile getiremediğim ama hep çok keyifle izlediğim bir oyunculuğu var fakat o nikâh cüzdanını eline aldığı yerde, yaşadığı şoku öylesine nefis aktardı ki hayran oldum. Yine o sahne için duyguları bize anbean anlatan Metin Balekoğlu’nu da unutmamak lazım. Daha önce yazdım ama yinelemekte fayda var. Özellikle duygusu yoğun sahnelerde enfes yakın planlarla desteklemesini ve hiç atlamadan kare kare bütün duyguyu dile getirmesini çok seviyorum, onun.
Veeee Sevgili Can… Bu kez sahne sahne gitmeyeceğim izninizle… Çünkü yukarıda da söylediğim gibi geçen haftadan beri küçültülmüştü, sahneleri ve geriye çekilmişti iyice. ( Önümüzdeki hafta acısı çıkacak diye umuyorum) ancak hep söylediğim bir şey var. Konu Can Yaman’sa sahne miktarı, ağırlığı ve detayı çok da önemli değildir. Bazen tek sahneyle bazen ufak ufak hareketlerle varlığını hissettirir, o. Bu kez daha farklı bir şey vardı. Belki de ilk kez odaklandığım için özel geldi, bana. Yer aldığı bütün sekanslara bir ayrı atmosfer, bir değişik hava katmıştı. Ne mi anlatmaya çalışıyorum? Açıklayayım:
Bölümün başında Itır’la ofiste oldukları sahnede “mutluluk”tu, hani renkle ifade etsem pembeydi aurası. Münir Baba’nın evindeki sahnede “hürmet”ti yani mavi hatta lacivert… Şevval’le konuşmaya çabaladıkları sahnelerde “can sıkıntısı” ve belki biraz “kızgınlık”, bana göre kurşuniydi, Ayşen ve Şener’in nikâhlarında ve kutlamada ise “neşe” yani bildiğin sarı, sapsarı… Öyle farklı geldi ki bu bana, durup düşündüm. Yazılanı oynamak değil işte bu. Yazılana hatta yazılmayana imzasını atmak…. Peki, nasıl geçiriyor bu duyguyu? Sanırım bu, bir süreç. Sahneyi algılıyor, nereye vurgu yapması gerektiğini düşünüp buluyor ve kendini ona evriltiyor. Bütünüyle hissediyor, hissettiğini de en net hâliyle çıkarıp sunuyor. İzlerken eğer odaklanmıyorsanız tek tek adlandıramayabilirsiniz ama yarattığı etkiyi alırsınız. İzleyiciyi uyandırmadan usul usul izlediğiniz dünyaya sızıyor çünkü.
Tam da bu yüzden Can Yaman oyunculuğu benim için çok farklı, tam da bu yüzden o benim için daima kategori dışı ve tam da bu yüzden izlemekten asla bıkmayacağım ve hep “Yeni ne fark edeceğim acaba?” şaşkınlığıyla izlediğim, oyuncu. Aklına, çabana ve emeğine sağlık Sevgili Can!
Tanıtıma bakılırsa haftaya “çifte düğün” var. Ayşen ve Şener düğününe eyvallah ama kimse kusuruma bakmasın ben Itır ve Tarık için temkinliyim, arkadaş. Geçen hafta çok yüksekten düştüm hâlâ parçalarımı topluyorum sağdan soldan. İkinci darbe ağır gelir bünyeye. Haftaya bölüm bitene kadar her an her şey olabilir, duygusuyla tetikte, Sinem. Haaa, oldu da bu defa da direkten döndük; eh, o zaman içimden çıkan cadıyla siz uğraşırsınız ne diyeyim?

Exit mobile version