Yazar: Şeyma BULUT
Eski mahalle kabadayılarını bilir misiniz? Bugünün siyah giyen adamlarından bahsetmiyorum. O adamlar mahallesine sahip çıkan, iş arayana iş bulan, ihtiyaç sahibine karşılıksız yardım eden insanlardı. Kuzgun da öyle bir adam oldu. Mahallesini koruyup kollayan, onu büyük bir iş adamı yapabilecek parası olmasına rağmen, kendi insanları için o parayı gözünü kırpmadan harcayacak kadar yerel halk kahramanı olan birine dönüştü ya da zaten hep öyleydi; bilemiyorum. Bildiğim şeyse içindeki intikam ateşi söndüğünde sokaklarda büyüyen ve o masum yanını kaybetmeyen çocuğun yeniden ortaya çıktığı oldu.
Kuzgun, Akça kimliğine döndüğünden beri uzun zamandır yüzünde göremediğimiz bir huzurla dolaşıyor. Bir amacı var artık bu hayatta, o da insanlara yardım etmek. Bunu yaparken de her şeyiyle savaşıyor, çabalıyor. İyi olduğuna, doğru olduğuna inandığı şekilde yaşıyor. Ne derler bilirsiniz, dünyayı iyilik kurtaracak. Belki de Kuzgun’u kurtaracak olan da budur: İyilik.
Açıkçası ben Dila’ya fazlasıyla kızgınım. Yaralandıktan sonra beyin travması mı geçirdin sen acaba, diye tüm bölüm sorguladım kendisini. Neşe’ye anlatırken “Babasının ölümünden bizi sorumlu tuttu, babamı bana öldürttü.” dedi ama Dila, canım biraz eksik anlatmadın mı? Mesela kendi babanın, Kuzgun’un babasını hapse mahkûm ettirdiğini, Kuzgun’un çocuk yaşta sokaklara düştüğünü ve adamın sana adım attığı ilk anda arkasından ne dolaplar çevirdiğini falan bir anlatsaydın keşke. Hepsi için bahanen var ama Kuzgun’un da bahanesi var. Seninkiler mükemmel geçerli, onunkiler geçersiz olmuyor maalesef, canım. Ferman, kendini anlatırken onun acısını görürken bütün hayatını çaldıkları adama bakış açıları gerçekten sinirlendirdi beni, ne yalan söyleyeyim. İşin kötü yanıysa Dila bir türlü göremiyor yanında durduğu adamın neler yaptığını ve yapabilme kapasitesi olduğunu. Canım, sen hâlâ sevdiğin adamı kötü bilip asıl canavarın yanında gül reçeli yapmaya devam et. O tatlılar yapıp bir kolyeyle kandığın adamsa savaşı en kirli şekilde yürütmeye devam etsin; devam et, yavrucum sen. Gerçekleri gördüğünde umarım seni hâlâ bekleyen bir Kuzgun bulabilirsin ama unutma ki Kuzgun’daki gurur hafife alınacak gibi değil.
Demeden de geçmeyeyim adamı sevdiğini sen biliyorsun, Kuzgun biliyor, Güneş biliyor ve hatta Şermin bile biliyor. Şu anda Kuzgun incinmediği için böyle rahat rahat geziyorsun. Ferman Beyefendinin hamlelerini öğrendiğinde de bahçede onunla birlikte bahçıvancılık oynayacak mısın acaba? Sadece merak ediyorum. Ne olursa olsun atacağın her adım, bir savaşı bırak durdurmayı, daha da alevlendirecek; aklında bulunsun.
Kartal hamlesinden sonra Ferman ve Kuzgun arasındaki savaş çok daha hararetli olacaktır. “Aileme bulaşırsan sana kuracak aile bırakmam.” demesindeki tehdit boş değildi. Bir önceki intikam mücadelesini de göz önüne alacak olursak Kuzgun’un daha gözü kara olduğunu hepimiz biliyoruz. Zaten Ferman da bunu öncesinde hissetti ki Dila’ya hemen evlenmek istediğini söyledi. Zaman geçtikçe durumun zorlaşacağını şimdiden görüyor. Kuzgun’un bundan sonra ne yapacağını kestiremesek de Güneş’in durumu netleştiğinde Ferman’ın Kartal hamlesine, o kanaldan cevap verecektir.
Çok kanlı, çok acımasız ve hiçbir etik kuralın dinlenmediği bir savaşın tam ortasına düşmek üzereyiz. Kuzgun ve Ferman silahlarını kuşanırken kendilerinden saklanan sırdan habersizler. Bütün taşları yerinden oynatacak bu sır, Neşe tarafından Meryem’in kucağına bırakıldı.
Neşe, Meryem’in sırtına öyle bir yük bindirdi ki bunu nasıl saklar, bilinmez. Yıllar önce, Ferman’ın annesinden alıp da vermeye söz verdiği mektubu, veremedi yeğenine. Olacaklardan ve yeğeninin hayatından nasıl korktuysa kendisine saklamış. Belki de Behram’ın onu da ellerinden alacağından korktu, kim bilir? Tüm bu içindeki korkularla girdi Meryem’in hayatına ve onu can evinden vurdu. Ancak ne olursa olsun Meryem’i tanıdığımız kadarıyla oğlunu korumak için kendini çekinmeden ateşe atacaktır. Zaten aradaki kayıp 20 yılda koruyamamıştı oğlunu, sırf bunun için bile ölümü dahi göze alacağını düşünüyorum. Maalesef mesele sadece Kuzgun da değil. Kumru ve Kartal da var ortada. Adıvar – Koroğlu aileleri arasındaki bu bağ, oyunun seyrini de fazlasıyla değiştireceğe benziyor. Bir yanda Kuzgun , diğer yanda Ferman ve büyük bir kaosun ortasında kalan diğerleri. Ferman, Kuzgun kardeşi diye de Dila’dan vazgeçecek gibi durmuyor. Günün sonunda riski alması gereken kişi yine Dila’dan başkası olmayacak ve onun tercihi, bu iki adam arasındaki savaşın da yönünü belirleyecek. Açıkçası ben hâlâ bu evliliğin olacağına inanmıyorum. Dila, hâlâ Kuzgun’u çok seviyor sadece çok kırılmış. Ruhunu tedavi etmeye çalışırken gerçeklere de gözünü kapatmış. Kuzgun da mahallesini korumaya çalışırken Dila’nın hayatının tam içine girdi yeniden. Dila zaten bunu bildiği için onu yollamaya çalışıyor ilk andan bu yana. Kendisi de fazla direnemeyeceğini biliyor ve kaçmak için çareler arıyor. Tabi eskiyi bildiğimize göre, Dila’nın duygularına uzun süre karşı çıkabileceğini sanmıyorum.
Kuzgun ekibi bize bu hafta oldukça şaşırtıcı ve karanlık bir bölüm hazırlamış. Yine bir sır perdesi aralanırken diğerinin yavaş yavaş inmeye başlaması geleneğini sürdürürken biraz klişelerle bezendi dizimiz. Öncelikle ilk eleştirim dizinin asıl çifti için olacak. Bu ikili arasındaki aşk, maalesef ki bir türlü doğru işlenmiyor. Aralarında ne dürüstlük var ne de masumiyet. Şimdi o masumiyet kurulmak istense de üzgünüm biraz geç kalındı. Geçen bölümdeki sırlar, tek tek aralanırken esas meseleler hâlâ karanlıkta. Bu kan davasını kim kazanır ya da herkes mi kaybeder bilemiyorum ama intikamdan, adını koyamadığım bir savaşa sürüklendi dizi. Akıbeti ne olur? Ben de merakla bekliyorum.
Yazan, çeken, oynayan tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Seyit Ali Oruç’un bu güzel dizeleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
Yürüyorum hayat denen keskin bir yolda
Rotam belli değil yazgımın sürüklediği yere doğru
Bir sonraki adımımın neresi olduğunu bilmeden
Var oluştan yok oluşa doğru adım, adım yürüyorum.