Herkesin başını alıp gidesi vardır ama aklındakileri sığdıracak valiz bulamaz. Birine arkanı dönüp uzaklaşabilmek sadece fiziksel bir eylem değildir. Aklını götürebiliyor musun, ruhunu da alabiliyor musun yanına bunu irdelemek lazım. Cemal Süreya’nın dediği gibi, “Gitmekle gitmiş olmazsın; gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.” Aslında gitmemiş, yalnızca bedenini bir yerden bir yere taşımışsındır. Demir de biraz duygularını anlamak, biraz da şirketin geleceği için Alara’yla yola çıktı. Bu hafta bölüm boyunca izlediğimiz her hâlleri aslında başlamakta olan bir aşkın, doğum sancılarıydı. Gitmeler, gelmeler, acılar ve boşluklar… Maalesef bunlar olmadan gerçek mutluluklar da yaşanmıyor. Ben yürekten inandığım bu çiftin, bunu da aşıp yeniden o hayal ettikleri peri masallarını yaşayıp yaşatacaklarına ve gökkuşağının o büyüleyici renklerine ulaşacaklarını düşünüyorum.
Hayaller ve hayatlar… Selin ve Demir bir süredir yaşadıkları masalsı balondan çıktılar. Selin’in söylediği yalan, Demir’in tek ailem dediği Vedat ve duyguları arasında sıkışmasına sebep oldu. Bu durumu domino taşları gibi yıkılmaya benzetse de tek taraflı bakarak kendince kararlar alması bu sıkıntıyı yaşattı ona. Demir her zamanki gibi olaylar karşısında kendisine göre hareket etti. Sıfır empatiyle davranması da Selin’i paramparça etmeye yetti de arttı bile. İlk bakışta, Selin’in tepkileri abartılı gelse de ben çok üzücü buldum. Demir, tam bir hafta karşısındaki kadının ona anlatmaya çalıştığını anlayamadı maalesef.
Selin’in Demir’e gösterdiği tepkide ona sonuna kadar hak verdim. Demir, birkaç saat önce masallar diyarında bir rüya kurduğunu unutup da ilk sıkıntıda arkasını dönüp gitme durumuna geliyorsa kendisini sorgulaması gerekir. Eh be Demir! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Terk edilmenin, arkada gözü yaşlı bırakılmanın ne olduğunu en iyi bildiğini iddia eden sensin. Bu durumda Selin’i de en iyi anlayacak olan kişisin aslında. Bir insan bu kadar mı empati yoksunu olur? Alara hem senin hem de Selin’in gözlerinin içine baka baka tatil planları yaparken samimiyetsiz bir gülümsemeyle olanları izlemek nasıl bir kafa yapısı? Şirket için gidiyor diyenleri duyar gibiyim fakat Ayda’nın dediği gibi Burak’ı ya da projenin diğer ayağı olan Selin’i de buna dahil edebilirdi. İş için Alara’yı kaybetmektense gözlerinin içine baktığı kadınının ruhunun renklerini almak daha kolay geldi zannımca. Kendince haklı olduğunu, söz verdiğin gibi şirketi kurtarman gerektiğini biliyorum. Belki yaptığınla ilişkinizde yeni bir pencere de açtın fakat döndüğünde Selin’in hayatı sana zindan etmesine engel değil bu, aklından çıkarmasan iyi edersin.
Korku mantıktan daha kuvvetlidir. O devreye girdiği zaman insan düzgün düşünebilme kabiliyetini de kaybeder. Bu haftaya kadar Selin’e bu kadar üzüldüğüm başka bir bölüm daha olmamıştı. Selin söylediği yalanların altında ezildi, eğildi, büküldü. Onun gibi berrak bir ruh ve kalbe doğal olarak çok ağır geldi bu durum. Arkadaşlarına da anlattı durumunu. ”Kaldıramıyorum.” dedi. Böylelikle canavar müşteri operasyonu da başlamadan bitmiş oldu. Esasında söylediği yalanları bahane etmesine rağmen, gerçek sebebi başkaydı. Gitmesini istemiyor Demir’in. Zaten Fransa seyahatine olan tepkisinin sebebi de bu. Demir’in ikisine çizdiği masalın bozulacağını düşünüyor. Mantığını da kaybettiği için Alara’nın söylediği her yalana düşüyor, maalesef. Peki, neden? Ona böyle bir rüya sunan adamın iki günde kendisini sileceğine nasıl inanabiliyor? Cevabı basit: Kendisini böyle bir aşka layık görmüyor. Sevgiyi karşılama problemi var. Ailesi ve arkadaşları tarafından bu kadar sevilen bir kadın nasıl bu hâlde, peki? İşte bu onun karanlık noktası. Önceki bölümlerdeki bir sahneye dönelim. Çiçi’yi kedi yemek üzereyken çok da dikkat etmediğimiz bir şey oldu. “Herkes gitmek zorunda mı? Neden sevdiklerimi kaybediyorum ben?” Bora ve Merve’yi kaybetme tehlikesi yüzünden yaptıklarıyla, şimdi Demir’i kaybetme hususunda geçirdiği krizi de hesaba katarsak cevap basit: Birini kaybetti. Bu insan kimdir, nedir bilemem ancak onun rengârenk ruhunu griye boyadığı bir gerçek.
Bu hafta dizide Selin ve Demir’in evinde düşlerin tasarımcısı Piero Fornasetti fügürlerinden birini gördük. Oldukça ilginç bir ayrıntıydı. Bu sanatçı ütopik sanat eserleriyle ünlense de bazen gerçek hayattan kesitleri kendi tarzıyla harmanlayarak sunan biriydi. Evdeki tablo da bunlardan biri. Resmi incelerseniz etrafı rengarenk fakat ortasında grinin tonlarıyla resmedilmiş, ağlayan bir kadın var. Selin, etrafına renkler saçsa da kalbi kırık. Korku, endişe onun renklerini soldurdu. Tablo da onu temsil ediyordu. Demir, sınırı o kadar aştı ki sonunda Selin’in kalbini kırmayı başardı. Şirkette içine akıttığı gözyaşları sonunda dışarı taştı, kalbinin kırıklığıyla birlikte aktı, aktı, aktı… Demir’se duymak istediği sözleri duyabilmek için üstüne gitti. Selin, Demir’in odasına dağıtarak eşyalarını toplarken ona eşarbını verdi. Aslında bu bir sembol. Napolyon Bonapart, Beethoven, Kanuni Sultan Süleyman hep eşlerine bu hediyeyi verdiler. Bu sevgi sembolüdür aslında. Bağı temsil eder bu eşarplar. Alara’ya vermesi için verdiği eşarbı; Demir, Selin’in odasına bağlayarak bıraktı. Bunu ona bilinçaltı yaptırdı ve bağlılığının nerede olduğunu gösteriyordu aslında. Selin’in bunu anlaması biraz sürer zannımca.
Selin kafası karmakarışık kendini yollara vurduğunda soluğu en yakın arkadaşlarının yanında aldı. Eskiler der ki köpekler acının ve kederin kokusunu alırmış. Aldıklarındaysa yaydıkları enerjiyle onu yok ederlermiş. Selin de Yedikule Hayvan Barınağı’na giderek sevgisinden emin olduğu köpeklerle güzel vakit geçirdi. Ona orada ulaşansa İbo’dan başkası olamazdı zaten. Dost dediğin sen söylemeden seni bilendir. İbo, Selin’i aramaya gerek bile duymadan elini koymuş gibi buldu. Arkadaşının derdini anlayıp hemencecik onu rahatlatıverdi. Dizide en sevdiğim dostluk onlarınki. İyi dostu olanın, aynaya ihtiyacı yoktur. Ayda ve Merve’nin aksine Selin’in derdini hemen anlayıverdi İbo. Ona “Amaan boşver Burak var, sendeki Stocholm sendromu” gibi konuşmak yerine onun yanlış baktığı noktaları gösterdi. Kızları suçlamıyorum, kafasının karıştığını düşündükleri arkadaşlarını, yine çok yakıştırdıkları başka arkadaşlarıyla olsun istiyorlar. Fakat bir bakmak lazım. O arkadaşının duyguları gerçek mi? Yoksa dediğiniz gibi mi? Şirkette gözyaşlarını tutamadı bu kız. Ortadan kayboldu, yani olayın basit olmadığı bariz belli. Belki biraz da konuşturmak için yaptılar bunu ama yine de bu tavrı yanlış buldum. Selin’in desteğe ihtiyacı vardı, İbo’nun topladığını dağıtmamalılardı.
Selin’in kafasını toplamak için ortadan kaybolduğu saatlerde, Demir’se evde jengasıyla olanları düşünüyordu. Jenga, Afrika dilinde inşa etmek demek. İnşa ettiği ve son anda yıktığıyla aslında hayallerin yıkılmasını temsil ediyordu. Bir dünya inşa etmişti ancak yıkıldığını düşünüyor Demir. Selin eve geldiğinde “Temeli sağlam olsa yıkılmazdı” demesinin üstüne yıkılan hayallerini toplar gibi odasına gitti fakat o bir parçayı unuttu. Selin’se kapısının önüne onu bıraktı. İnşa ettiği hayallerinin eksik kısmıydı bu ve onu ancak kalbini açtığın biri yeniden inşa ettirebilir sana. Zaten insanlar sevdikleri yüzünden dağıldıklarında yine o sevdiği insan tarafından bir araya getirilebilirler. Demir bunu unutmuş olsa da nasıl İbo, Selin’i topladıysa, Vedat da onu topladı. Demir, Vedat’ın Selin’e olan ilgisinden onu kaybetmeyi göze aldığını söylemeye çalışırken Vedat ona bambaşka bir şey sundu. O ev, Demir için acıların merkeziyken Selin’le bir çiçek gibi açtığını anlatmaya başladı. İyi de oldu. Birinin bunu Demir’in gözüne sokması gerekiyordu çünkü o anlamamakta bayağı ısrarcıydı sağ olsun. Vedat arkadaşını öyle anlıyor ki, arada olmadığını, Selin’in kalbinin nerede olduğunu yeniden gösterdi Demir’e.
İlk önce hepimizin gerçek olduğunu sandığı, oldukça etkileyici bir sahne izledik. Demir’le vedalaşan Selin uykuya daldığında en büyük kâbuslarının gerçeğe döndüğünü gördü. Selin’in korkuları o kadar arttı ki tüm sevdiklerinin gitmesiyle mücadele ettiği, kalbini ağrıtan bir kâbusla baş başa kaldı. O korkuyla son kez acı bir çığlıkla, gittiğini sandığı adama seslendi ve sanki bir daha göremeyecek gibi sarıldı Demir’e. O anlardaysa artık içinde tutamadı günlerdir biriktirdiğini. “Gitme” dedi. Demir’se o anlarda duyabildi bu kızın çığlıklarını. Gitmesini istemiyordu. Bu kadar basitti. Bütün geceyi o kızla geçirse de sabahın ışıkları vurduğunda maalesef kararı gitmekten yana kullandı. Demir’i bir yerde anlasam da o hâlde bırakıp gitmesini beklemiyordum açıkçası. Bir yanım dönmesini umut etse de dönmeyecek gibi hissediyorum. Aslında gitmesinin çok da felaket senaryosu olmadığını düşünüyorum. Ayda ve Merve bir noktada haklıydı, hep birlikteler bu ikisi. Ayrılık kısa da olsa duyguları anlamalarında yerinde olacaktır. Selin ve Demir ilk sınavlarıyla baş başalar. İlk engelde yıkılacaklarsa zaten olmaması gerekirdi. Demir’in son gördüklerinden sonra Selin’den vazgeçeceğini hiç düşünmüyorum. O köklerinin olduğu, en büyük acıları ve yalnızlığını hatırlatan evi, yuvaya dönüştüren kadın. Evi yeniden çikolata kokularıyla doldururken ona çocukluk mutluluğunu verirken kalbine de dokundu. Demir’in sevilmeye, bağlılığa ihtiyacı var ve artık Selin’in kendisine nasıl bağlandığını, o küçücük dünyasının baş köşesine koyduğunu biliyor. Değil iki günün, iki ayın bile bu durumu değiştireceğini zannetmiyorum. Sonuçta peri masallarını inşa eden, hayaller kurabilen bir adamın tuttuğu o eli bırakmaz.
Selin ve Demir bu karmaşayı yaşarken haftalardır bir görünüp bir kaybolan Esen’in tutuklandığı haberini aldık. Şimdi burada anlamadığım şey şu: Madem bu kadar basit bir şekilde yok olacaktı, haftalarca bu mücadeleyi neden izledik biz? Burada bir senaryo değişikliği olduğunu seziyorum fakat sebebini pek anlayamadım. Açıkçası isabetli de olduğu kanaatindeyim. Bir romantik komedide vurdulu, kırdılı işlerin olmasından pek haz etmiyorum. Peri masalına hiç yakışmıyordu ortadan kalkmasına da fazlasıyla sevindim. Ancak şirkette olanları an be an haber alan Esen’in köstebeği hâlâ bir sorun. Peki, bu köstebek kim? İçimdeki tüm sesler bana Ferruh olduğu işaretini veriyor. Neden diye soracaksanız da şöyle açıklayayım. Ferruh, Esen’den en fazla korkan insan. Titriyor. Bu kadar zaman bu kadından kurtulmak bu kadar kolayken neden daha önce yapmadı. Selin’den şüphelendiklerinde sorgusuz sualsiz onu suçladı. Suçlu psikolojisinde olan bir insan bunu yapabilir ancak. Hedef şaşırtmadır ve eski bir yöntemdir. Bu mesele ortadan kalktığında Burak’ın Ferruh’a bir boyun bağı kalmıyor ve onun buna ihtiyacı olduğu çok bariz belli. Yanılıyor muyum yoksa doğru mu bunlar ilerleyen zamanlarda göreceğiz fakat emin olduğum bir şey var ki hiçbir şey göründüğü kadar basit değildir. Burak’ın başı sandığından da büyük belada olabilir.
Bir de Alara mevzumuz var tabi ki. Alara kadar hastalıklı kişilik pek az çıkar karşınıza. Resmen hayal kurup bunları gerçek sanacak kadar sanrılarla yaşıyor kadın. Demir’in iş diye üstüne basa basa söylemesine rağmen, inatla durumu tersine gösterme arayışına girdi. Biri şu Çin malı sosyeteye bağıra çağıra bir şeyi göstermeye çalıştığında aklı başında herkesin bunun sahte olduğunu anlayacağını anlatabilir mi? Nitekim bir noktada Selin de anladı. Sırf nispet olsun diye Demir hangi elbiseyi beğenir diye kendini rezil ederken Selin’in “Elbiselerin güzel ama içindeki bomboş!” deyişiyle içimden “Yürü be Selin, kim tutar seni” diye bağırmadım değil. Şimdi Alara, canım o elbise seçtiğin adam var ya, Selin partiden ayrılır ayrılmaz onun peşinden gidip o ciddiye almadığın evlerine döndü. Bu bile sana bir şey anlatmıyorsa, artık ne bileyim? Kadınlık gururu bu hayattaki en önemli şeydir. Hemcinsin olarak sana bir tavsiyede bulunayım. Demir Erendil için bile olsa kimseye kendini yamamaya çalışma. Babacığının projesi bittiğinde sen de tarih olacaksın gibi duruyor. Bak bir haftada senin işini başından attı, şimdi seni kullanarak şirketini tanıtacak, babanla da işi bitince seni İzmir marşıyla uğurlayacağız.
Her Yerde Sen, bu hafta da bize oldukça eğlenceli ve keyifli bir bölüm sundu. Verdiği mesajlarla da bir kez daha farkını ortaya koyduğunu düşünüyorum. Yedi Kule Hayvan Barınağı’na yapılan ziyaretle, satın almak yerine sahiplenmenin önemi vurgulandı. Son yıllarda satın alınan köpeklerin başlarına gelenler yüzünden bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Satır aralarında farkındalık yaratmak amacıyla verilen bu mesajları istisnasız her hafta sunuyorlar. En iyi arkadaşlarımıza gösterdiği bu ince davranış için dizi ekibini tebrik ediyorum.
İtiraf etmem gerekirse, Her Yerde Sen bu sene içerisinde en keyifle yorumladığım dizi oldu. Dizinin bu tat ve dokuyla devam etmesi, çizgisini bozmamasını umuyorum.
Çeken, yazan, oynayan ve kamera arkasında büyük emeklerle çalışan tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Atila İlhan’ın bu güzel dizleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
“zamanlar değişti ayrılık girdi araya hicrana düştük bugün
hayat zamanda iz bırakmaz bir boşluğa düşersin bir boşluktan birikip yeniden sıçramak için elde var hüzün”