Site icon Dizifilm BiZ

Gitme Benimle Kal (Doğduğun Ev Kaderindir, 5. bölüm)

Zeynep ve Mehdi anne baba oluyor

                                            Yazar: Şehriban Simay DEMİR

Geçen hafta Zeynep’in en büyük eksiğinin, daha doğrusu asıl ihtiyacının hayatının kontrolünü eline almak olduğunu söylemiştik. Bu hafta gördük ki Zeynep farkında olmasa da yavaş yavaş kendi kararlarını almaya, kendi hayatına yön vermeye başladı.

Yaşamında ilk kez kendi isteği ve hür iradesiyle kimse onu didiklemeden bir yerlere çekiştirmeden doğru ya da yanlış, karar vererek eyleme geçti. Aslında bunu yapmak zorunda bırakıldığını söylersek  daha yerinde olur sanırım. Çünkü belki de hayatında ilk kez biri ona “Git!”dedi.  Bugüne kadar  herkes gitme, demişti Zeynep’e; ”kocasının” ona tam tersini söylemesiyle içinde bulunduğu döngü kırıldı bu da onu karar almaya mecbur bıraktı. Çok gururlu bir kadın o. Mehdi’nin devamlı kendisini iten tavrını sineye çekmesi beklenemezdi ve her şeyi tetikleyen unsur da bu oldu. Zaten bunu anne babasına “Bana git dedi, hem de evlendiğimizden beri kaç defa. Ben artık gururumu ayaklar altına alıp oturmayacağım.” diyerek de dile getirdi.  Ne istediğini, nasıl yapmak istediğini bildiğinde yani kontrolü ele aldığında çok net bir insan Zeynep. Bunu Faruk’u terk ettiğinde de ailesine “Duyun artık beni!” diyerek kararını bildirdiğinde de, Emine’ye “Ben kendi ayaklarım üzerinde duracağım.” dediğinde gördük, anladık. Elbette bilinçli bir uyanış değil Zeynep’inki. Bir anda hoop, artık hayatımı yönetme zamanım geldi, bir el atayım demedi. Faruk’u terk edince Mehdi de onu istemeyince yaşamını ele almak onun için tek şık oldu, yani bir mecburiyet haline geldi. O daha önce biri beni korusun, ona yaslanayım, o benim çınar ağacım olsun ben de onunla kök salayım, bir evim, bir yuvam olsun diyordu hep asıl ihtiyacını göz ardı ederek ama bu bölüm gördük ki ailesi ile yeni hayatını kurarken ne onu büyüten aileden ne Faruk’tan ne de onlara ev kiralamış olmasına rağmen Mehdi’den hiçbir şey istemeden kimseye bağımlı olmadan yaşamak istiyor ve bunu açıkça beyan etti. Zeynep kararlı durup vazgeçmedikçe yavaş yavaş da olsa çevresindeki herkes ona göre şekillenir belki kim bilir?

Mehdi aksini iddia etse de kabul etmese de içinde hep belki Zeynep beni bırakıp gitmez, belki yanımda kalır umudu olduğunu yansıttı bize, sürekli. Ona evlenme teklif ettiğinde onda bir şey yakalamıştı, sonradan ne olacağını düşünmeden ben seninle yarın bile evlenirim dedirten bir şey… İşte onun gitmediğini gördüğünde bu defa çok net hissetti, Zeynep aradığı insandı. Zaten bir tartışmalarında  “Beni en iyi anladığını düşündüğüm kadınla evlendim.” dememiş miydi? Anlaşılan o ki Mehdi artık bu durumdan emin ama bu noktada Mehdi’nin de bir kusuru var; o, ne yazık ki duygusal anlamda bir korkak. Ne olursa olsun Zeynep’ten gelecek güzel bir adım bekliyor, onun için mücadele etsin, git dese bile “Ben kalacağım.” desin istiyor fakat karşılığında savaşmıyor, geri çekiliyor, resmen acıdan besleniyor. Eğer Zeynep onu zorlamasaydı  “Gitme benimle kal, Kibrit’e anne baba olalım.” bile diyemeyecekti. Peki ama onu duygusal olarak bu kadar ürkek yapan ne, neden evlendiklerinden beri hayatına bir yabancı oldu, bir izleyici gibi sadece uzaktan bakıyor, kontrolü elinde tutamıyor? Sadece gururla açıklayabilir miyiz bunu? Mehdi özünde çok nahif, ince bir adam.Yatağının altında şiir kitapları saklaması, barda sırf Zeynep babasını görüp üzülmesin diye yaptığı o ince davranış, o zarif koruma kollama çabası hep içindeki o nahif yanından kaynaklanıyor ve muhtemelen Mehdi içindeki o adamı öldürecekler diye endişeleniyor, kendini geri çekiyor. Yine de bölüm sonunda zorla da olsa kalmasını isteyebildi Zeynep’in. Bunca olay ve karmaşa arasında kendi hayatının  içinde kaybolmuş bu adamı, itiraf noktasına ne getirdi diye bir düşündüm doğrusu. Sonra aklıma Zeynep’in dillendirdiği Nazım dizeleri “Sen de artık herkes gibisin” geldi ve zihnim berraklaştı. O, hep Zeynep’i başkaları gibi olmakla suçlamıştı, yalancı, ikiyüzlü…  Muhtemeldir ki Zeynep’in bu sözleri, Mehdi’ye davranış şeklinin yanlışlığını fark ettiren sarsıcı bir tespit oldu ki final sahnesinde kendisini yanlış ifade ettiğini o da kabullendi.

Evlilik kurumu deftere atılan imzalar kadar kolay olmuyor ikisi için de. Sendeliyor, tökezliyor, duygularının içinde kayboluyorlar. Boşanma kararları Kibrit faktörüyle askıya alındı şimdilik ve sırf  onu kurtarmak için Zeynep kuracağı yeni hayattan vazgeçerek savruldum dediği evliliğini sürdürmeye bile isteye gönüllü oldu.  Yine, yeniden kendinden ödün verdi; Kibrit için fedakârlık yaptı. Daha kendi hayatına sahip çıkamazken Kibrit’in hayatını kurtarma derdine düştü. Hem ironik hem de hüzün verici bir hâl bu çünkü Zeynep bu karardan sonra yine kendisi için bir şey yapmamış, başladığı yere dönmüş oldu.

Çevresindeki herkesin, o bunu talep bile etmeden ona sevgisini sunduğu ve bir süre sonra bu sevginin bedelini ödemesini istedikleri bir dünyada yaşıyor, Zeynep. Daha iki gün önce tanıştığı Kibrit bile, yaşadığı kriz anında “Sen beni hiç sevmedin mi?” tepkisiyle bedel istedi ondan. Elbette o psikolojide, o çaresizlikte bir çocuğun yaptığının günahı olmaz ama madalyonun diğer yüzünde sürekli fedakârlığa zorlanan ve bunu sevgilerinin diyeti olarak gören insanlarla çevrili, bu kadın. Ne denli akıllı, ne denli sağduyulu ve güçlü olursa olsun bu duygusal baskı herkesi yıldırır ve teslimiyete zorlar. “Ben”i tümden yok sayıp bütünüyle “onlar için” yaşar hâle gelir, insan. Zeynep de daha “ben”ini bulamadan, ne isteyip ne istemediğine karar veremeden ve “önce ben” demeyi aklının ucuna bile getirmeden bir başkası için yaşar hâle geliyor üstelik yine gönül rızasıyla ve yine bunun bir fedakârlık olduğunu algılamadan. Kibrit gibi bir çocuğa anne olmak elbette çok doğru, çok takdir edilesi bir durum ama işin öte yanında ne olduğunu anlamadan “evlat”lıktan “anne”liğe jet hızıyla terfi eden bir kadın var karşımızda ve bu ani sıçrama ilk anda etkisini göstermese de zaman içinde Zeynep’te başka sorunlara yol açması da kaçınılmaz.

Kibrit’in zaten uzun zamandır “baba”sı olan Mehdi için de durum karmaşık. Zeynep’in her ilişkisi nasıl “fedakârlık” zeminine oturuyorsa Mehdi’ninkiler de “sorumluluk” odaklı. Ailesine karşı, mahalleye karşı, seçip evlat olarak aldığı çocuklara karşı ve Zeynep’e karşı kendini sorumlu kabul ediyor o. Evet, aile reisi konumu da mahallenin abisi durumu da hatta bir kadının kocası olmak da bunu gerektirir ama Mehdi yaşamı boyunca her tür sevgiyi bu duyguyla kodlamış beynine ve kendi için bir şey “alan” olmamış, daima başkalarına bir şeyler “veren” adam olmuş. Eğer kendinizi bir şekilde duygusal olarak şarj edemiyorsanız o zaman gün gelecek ve bütün o sorumlulukların altında ezilen adam olacaksınızdır, kaçış yok!

Aslında iki yaralı çocuk onlar. Hem geçmişleri hem de gelecekleri için savaşmak zorunda olan iki yaralı çocuk… Kendi ihtiyaçlarını öteleyerek Kibrit için bu birlikteliği ne kadar sürdürebilirler, birbirlerine sarılıp yaralarını sarmak için bir vesile olur mu, bu bir araya geliş; zaman gösterecek. Üstelik henüz hiç kimsenin haberi olmasa da Benal’in hamileliği de Mehdi’ye yeni bir sorumluluk; Zeynep’e yeni bir fedakârlık alanı açacaktır. Mehdi koruyup kollamaya, Zeynep ise sarıp sarmalamaya hazır görünüyor, neler olacak hep beraber izleyip göreceğiz

Haftaya görüşmek üzere…

Exit mobile version