Yazar: Zeynep BÖHÜRLER
Çağlar boyu dillere destan olmuş Ferhat ile Şirin hikâyesi, modern zamanın etkili bir aşk masalı olur mu diye 2.bölümü merakla seyrettim. Bir tarafta peri padişahının kızı diye nitelendirdiğim, zengin ama şımarık olmayan, ablasının biricik kardeşi Şirin ve diğer tarafta sade bir marangoz Ferhat. Hepsi bu kadarla kalsa keşke! Zehirli sarmaşık gibi Ferhat’ın içini saran geçmişin soru işaretleri, bir yandan şüphe, bir yandan intikam ve bunların odağında son derece güçlü bir kadın: Banu, karşımıza geliyor.
“Duvarlara, kaldırımlara, ışıklara sordum annemi.” diyen Ferhat bu bölümde çaresizce arayışını bizlere çok iyi yansıttı diyebilirim. Özellikle Tolga Sarıtaş dizide rolünün hakkını en iyi veren karakterlerden biri. Daha önceki dizilerini seyretme imkânı bulduğum oyuncunun bu rolün de üstesinden geldiğini görmek içimi rahatlattı.
Şirin, aşkını artık saklamak istemediği için Yiğit’le nişanını bozmak konusunda son derece kararlı. Her fırsatta Ferhat’ın yanına giderek bu duruma çözüm bulacağını büyük bir arzu ile söylese de maalesef Ferhat’tan aynı tepkileri alamaz çünkü Ferhat, gerçeklerin peşine düşmek için zor kararlar dönemecindedir. Bilindik halk hikâyesinde Şirin için dağları delen Ferhat, dizinin bu bölümünde Şirin ile arasına adeta bir buzdağı inşa ediyor. Diyebilirsiniz ki bu dizi yaşadığımız çağa uyarlanarak içinde birtakım farklı gelişmeler, entrikalar yaşatacak fakat dramatik ironi ile diziyi seyreden izleyiciler için bu durum, alışılmışın dışına çıkarak beklentimizi düşürebilir görüşündeyim.
“Şirin, Ferhat’ın üzerine çok düşüyor” diyenlerin olumsuz eleştirilerini duyar gibiyim. Tam tersine ben bu bölümde Şirin’e daha sempatik bakmaya ve anlamaya başladım. Yaşının daha çok genç olması, ablasının karanlık dünyasına maruz kalmamak için devamlı korunmaya alınması, gösterişli bir akvaryuma kapatılmış balık misali onu boğuyor. Tam da bu dönemlerde Ferhat’tan gördüğü doğal ilgi onu cezp ediyor. Sevmeye ve sevilmeye çok ihtiyacı olan, duygularıyla hareket eden, kendini yelkensiz bir şekilde açık denize bırakmışçasına Ferhat’a bağlamış, belki de “aptal âşık” diyeceğimiz kadar saf bir şekilde karşımıza çıkıyor. Kıyamadım desem daha doğru bir ifade kullanmış olurum sanırım.
Şirin’in bütün bu hissettikleri, Ferhat’a olan yaklaşımında eleştirdiğim tek kısmı zamanlama hatası. Senaryoda aceleci bir yaklaşım sergilendiğini düşünmekteyim. Sanki dizi beş bölümlükmüş ve bir an önce diziyi ilerletelim der gibi hızlıca sarılmış olay örgüsü bizi, Şirin’in yaşayacağı aşkın gerçekliğinden koparabiliyor. Evet, bu bölümde “Sevdim mi sonuna kadar severim.” diyecek kadar cesur buldum ama fikrimi sorarsanız ikinci bölüm için bu yaşananlar çok erken geldi. Bu sebepten dolayı izleyici gözünde Şirin’in çok çocuksu ve yapışkan bir sevgili olarak algılanmasından korkuyorum. Ben birkaç bölüm daha Şirin ve Ferhat yakınlaşmasını görmeyi sonradan Ferhat’ın planlarını seyretmeyi tercih ederdim. Aşk temalı bir dizi ise bu, aşkı da sağlam temeller üzerinde görmeyi isteriz.
Aynı sorunu; maskülen tarzı ve tavrıyla, klas duruşuyla, ayakları yere sağlam basan kişiliğiyle gördüğümüz ablası Banu için de söyleyebilirim. Kendisine ve ailesine karşı yapılan yanlışların hesabını çabuk kesen ve ödeten bir Banu gördük bugün. Özellikle polis baskınından önceki sekansta, karanlık işlerin “babaları”yla yaptığı konuşmada neredeyse sözünden çıkılmayan, zekâsına saygı gösterilen çok güçlü bir kadın profili çizdi. Beraber birkaç kez yemekte görüşmeleri, Banu’nun Ferhat’ın aklına sanki ihtiyacı varmış gibi davranmasını biraz ironik bulmadım desem yalan olur. Banu’nun da Ferhat’a içten beslediği kuvvetli duygular ve gönlünde akan ılık sular, keşke daha sonra oluşmaya başlasaydı diye kendimce söylenmeme sebep oldu. İlerleyen bölümlerinde aşk, tutku, heyecan üçlemesinin daha gerçekçi olarak artarak gitmesini umuyor ve bekliyorum. Belki de ilk bölüm sonu gibi ters köşe yapıp “Bu sadece fragmandı, dizi daha yeni başlıyor!” diyecekleri türden etkili bir senaryo sürprizi bizi bekliyor olabilir.
Bu dizide takdir etmem gereken önemli bir nokta var ki özellikle dünyanın birçok ülkesine dizilerimizi pazarlayan güçlü bir sektöre sahip olduğumuz için bu durumu daha da önemli buluyorum. Kültürel motif ve mekân nezdinde ilk bölümde olduğu gibi bu bölümde de ufak görüntüler gördük. Birçok dizide görmeye alışık olduğumuz Kız Kulesi manzarasından sıyrılıp dekorasyonlardaki ufak dokunuşlardan tutun da tarihî kubbe görüntülerine, tarihî çarşı gibi mekânlara ağırlık vermesi beni açıkçası mutlu etti. Banu ile Ferhat’ın beraber yedikleri, canımızı çektiren balık ekmek görüntüsü bence tam yerinde bir akşam yemeği tercihiydi.
Bu bölümde istenmeyen nişanlı Yiğit’in bir diğer marifetine, tabir-i caizse köstebekliğine şahit olduk. Sevkiyat olayında neredeyse düşmanın ekmeğine yağ sürdürecekti. Sadece Şirin’i ve Banu’yu kullandığı yetmiyormuş gibi aynı zamanda babasının da ocağına incir ağacı dikecek gibi duruyor. Her ne kadar kendince şimdilik aklansa da ben Yiğit’in ilerleyen bölümlerde çok kişinin başına çorap öreceğini düşünüyorum. Hüsrev, mafya âleminde kendini ne kadar güçlü görse de ayağını denk alması gerekecek. Hüsrev demişken günde kaç öğün ilaç vererek kontrol alına aldığı zavallı Şehnaz’ını acaba daha ne zamana kadar esir hayatında tutabilecek? Bence çok değil çünkü Şehnaz çıkış yollarının peşine düşmüş bile. Bu gidişle Ferhat annesine yaklaşmadan önce Şehnaz’ın onu daha çok yönlendireceğini görür gibiyim. Keşke geçmişte neler yaşandığını Ferhat’ın annesi Şehnaz’ın gözünden minik flashbackler ile sıkça görebilsek. Bölümün daha etkili olması ve bizleri diziye sabırsızlıkla bağlama taktiği açısından bu bölümde bu flashbackleri bekledim ama pek de umduğumu bulamadım.
Ferhat’ın Banu’nun etrafında neden bu kadar dolaştığını ya da asıl amacının ne olduğunu şüpheyle bulmak isteyen Sadık, ortaya güzel bir yem attı ve Banu‘nun gideceği sergi açılışı için Ferhat’ın kulağına su kaçırdı.Tabi Ferhat da aklında deli planlarla annesini bulmak ümidiyle Karalı ailesine yakın olmak ve Banu’ya çok daha fazla yakınlaşmak için açılışa gitti. Banu‘nun sağ kolu olan, 7/24 neredeyse gözlüklerini hiç çıkarmayan Sadık karakteri bu bölümde neredeys uyanan bir yanardağ gibi canlandı. Ben de ne zaman devreye girecek diye beklerken şükür ki çok da geç kalmadan karşımıza geldi. Neden derseniz, dizinin değerli yapım ekibi, sevgili Ushan Çakır’ı sadece koruma görevinde düşünerek diziye dâhil etmediler tabi ki. Banu’ya sadece görev anlamında sadık değil, aynı zamanda platonik olarak da bağlı olduğunu bu bölümde net bir şekilde gördük. Banu, yaşayacağı bu aşk dramında Sadık’ı dinlerse daha az zararla çıkar diye düşünüyorum. Bundan sonra Ferhat’ın görünmeyen bir düşmanı olarak yapacaklarını da merakla bekliyor olacağım.
Ferhat, annesini aramak ve geçmişte yaşananlara ışık tutmak için zor bir yola girdi, evet. Babasının mezarını bulması onu bu konuda daha da hırslandırdı ama bana sorarsanız gerekçesi ne olursa olsun Şirin’in ablasına yakınlık kurması, yalandan onunla gönül oyununa girmesi, hem etik olarak hem de Ferhat gibi güçlü bir isim için pek uygun gelmiyor bana. Bu işe en çok kızacak olan babaanne Hayriye Hanım olacak gibi duruyor. Torunlarının aşklarına duvar gibi engel olacak babaanne Hayriye Hanım en son Şirin’e ”Senin aklını o mu bulandırıyor böyle?” diye çıkışmıştı. Bakalım çok önemsediği Banu’nun da aklını bulandırdığını öğrenince ne yapacak? Ticari kayıplar ve itibarın zedelenmesi endişesi, torunlarının tercihlerinden daha ağır basan babaanneyi bundan sonra daha aktif bir şekilde göreceğimizden şüphem yok.
Dizinin son sahnesinde onları samimi bir durumda gören Şirin’e mi üzülelim yoksa akıl süzgecinden çıkmış Ferhat’a teslim olmaya yakın, hiçbir şeyden habersiz Banu’ya mı acıyalım? Sizi bilmem ama ben, Banu’nun Ferhat’a olan zaafının gün gelecek tutkuya sonra da gözünü kör edecek kadar hırsa döneceğini düşünüyorum. Yani Ferhat’ın bu bölüm sonunda aldığı karar ve yaklaşımı onu tam bir çıkmaza götürecek.
Bölümün son sekansında Ferhat’ın Banu’ya aşk itirafındaki yakın çekime, farklılık getirmek için değişik bir hava vermek istemişler; sizi bilmem ama ben bu görüntüleri kopuk ve anlamsız buldum. Dizinin ara müzikleri gayet başarılı fakat bu müzikleri hak edecek daha güçlü ve heyecanı bol olan bölümlerin gelmesini temenni ederim. Aksi takdirde tekdüzelikten öteye gidemez.
Bolca yorum yapabileceğimiz, aşklarını destansı olabilecek kadar güçlü hissedeceğimiz keyifli bölümleri izlemek dileğiyle görüşmek üzere.