Alfred Hitchcock’a sorarlar iyi bir film yapmak için neye ihtiyacınız var, diye. “Senaryo, senaryo ve senaryo” diye cevaplar. Bugün yerli dizilerin tamamı için de ben aynı cümleyi kuracağım. “Senaryo, senaryo, senaryo”… Oyuncuyu büyülten de yönetmene hareket alanı sağlayan da izlenir kılan da en önemli unsur senaryo.
Defne, Yalın’ın annesinin peşine düşme kararı aldığı an, içim cız etti ve o an “Yapma!” dedim yapacağını bile bile. Yapacaktı, çünkü bu aşkın en güçlü sınavı tam da orasıydı. Defne, arı yuvasını çomaklamadan duramaz ve üstelik de aradaki tek engelin ortadan kalkması gerekliydi ve kurcaladı elbette. Kaç bölüm oldu hatırlamıyorum ama bu bölüm olay gerçekten de gelip sınava dayandı işte. Arada, boşluk oluşmadan adım adım örülerek duvara beraberce tosladık.
Şimdi gelelim senaryodan sonraki etmene: OYUNCU. Ben oldum olası gösterişli, havalı ve abartılı oyunculuklardan haz etmedim. Oldum olası; küçük bir mimiği, bir jesti, bazen bir bakışın gücünü ve doğallığını koca koca sayfalara tercih ettim. Son bölümlerde de bunun zevkine alabildiğine varır oldum. Bu hafta önce
En bayıldığım sahneler:
1. Adem’le Yalın’ın annesini nasıl ortadan kaybedeceklerini düşündükleri sahne… Çok başarılı bir senkronizasyon, çok doğru jestler ve çok başarılı bir ifade.
2. Yalın’la baştaki konuşmada ilk kez Yalın’ı doğru anladığı andaki bakışı ve o anki duygu değişimi.
3. Son anda Yalın otel odasının dışındayken yaşadığı korku…
Gerçekten çok ustacaydı, gerçekten çok doğal ve gerçekten çok çok vurucuydu.
Üstelik bugün Youtube’da izlerken fark ettim ki kendi duruşunun, kimliğinin çok dışında bir karakter çiziyor Defne ile. Buna karşın kendini silip tamamen Defne olabilmek büyük başarı bir kez daha tebrikler.
Yüreğimdeki en başarılı oyuncuların arasına zaten gelip kurulmuştu kaç bölüm önceden ve ben şimdi her izlediğim bölümde bir kez daha oradaki mekânını genişletmeye başladım. Şu anda kocaman bir suiti oldu bile. Hızla malikâneye doğru yol alıyor.
Bakışlarını çok iyi kullandığını fark ettim bu bölüm, özellikle. Defne& Yalın sahnelerinde bakışmalar için dublaja gerek yok, çünkü tam anlamıyla kelime kelime veriyorlar.
Bölüm başı
Bugünkü Youtube yayınından onunla ilgili çıkardığım sonuç da Yalın’la benzeyen görebildiğim tek yanları ikisinin de keskin zekâları… O da kimliğinin çok dışında bambaşka bir adamı oynuyor. Daha önce de yazmıştım birbirinden farklı rolleri çıkarmada da çok başarılı. Bugün anladım ki kendi kimliğine de öykünmüyor.
Son olarak 22. Bölüm fena, hem de çok fena… Fragmandan da belli oldu. Fena ama izlemesi de bir o kadar keyifli olacak gibi…
“Beni Anlama” şarkısından bir alıntıyla bitireceğim yorumu. Hani diyor ya Tarkan “Sen izin verirsen yaşanacak!” Galiba Yalın, duvarlarını indirebilirse o aşk da tam anlamıyla yaşanacak. Defne bunu nasıl çözer bilemedim ama… İzleyip göreceğiz, artık.
Emeği geçen herkese binlerce teşekkür. İyi ki varsınız ve haftanın bir günü yüreğime konuk oluyorsunuz!