Site icon Dizifilm BiZ

İNADINA AŞK 27. BÖLÜM

Açelya Topaloğlu Can Yaman

İlk kez bölümü gününde izleyemesem de “Aman bir şey kaçırmayayım” telaşı yaşamadan ve dikkat etmem gereken yerleri durdurup durdurup izlemenin de rahatlığı ayrıymış, diyerek başlayayım bu haftaki yoruma.

Bir süredir giderek şiddetlenen duygu bombardımanıyla dolu bölümlerden sonra geçen haftadan başlayarak birkaç hafta soft bölüm izleyeceğimizi biliyordum. Bu yüzden de bu haftaki yorum daha olay ve gidişat ağırlıklı olacak gibi. Daha evvel de dedim ya bu kınaydı, düğündü işleri hiiççççç bana göre değil ama seveni, meraklısı çok üstelik de öykü akışına göre olması da gerekliydi. Oldu, bitti bir rahat nefes aldım.

Bu bölümün bence en güzel yanı daha önce sevgili senaristçiklerimden istediğim üç ayrı dileğin birden gerçekleşmesi oldu. Bu, onların bence, bana yeni yıl hediyeleri oldu 🙂

İlki Defne& Yalın dansıydı .İkincisi Meftune’nin Sedef Hanım’a bir haddini bildirmesiydi ki bence çok da muhteşem olmuştu. Buraya da değineceğim birazdan veeee üçüncüsü geçen hafta sevgili senaristçiklerime “Şu Ezgi’ye bir el atın!” diye yalvarmıştım ki benim için hepsinden iyisi de bu oldu.

Ben bugüne dek beğendiğim performansları açık açık söyledim de etkilenmediklerimi hep es geçtim. Hani çocuğunuzun bir hatası, kusuru vardır; siz onu bilirsiniz de konuşulsun istemezsiniz. İşte benim İnadına Aşk’la ilgili duygum da tam olarak bu! Hatası, eksiği bende kalsın, güzellikleri konuşulsun istiyorum hep. Bu yüzden de oyuncu performansına yine hiç girmeyeceğim ama yaratılan karakter için diyeceklerim var.

Her kurgu eserinde ana kahramanları besleyen yan karakterler olur ve bunların bir işlevi vardır. Bu işlev bazen bir başka yan karaktere alan açmak, bazen de olayda bir ritm değişikliği yaratmaktır. Bazen de bu işlevleri yerine getirince artık olay örgüsü gereği devreden çıkmaları gerekir. Bütün yapımlarda zaman zaman yan karakterin öldüğünü, gittiğini görürüz. Burada da Ezgi’nin rolü Deniz’in çapkınlıklarına son vermesini sağlamaktı ve bu işlevi yerine getirmişti. Ezgi’nin saplantı boyutundaki kuşkuculuğu ve güvensizliği bir ilişkinin yürümesine asla ve asla izin vermez. Üstelik böylesi bir saplantı da düzeltilmez. Düzeltilse de inandırıcı olmaz. Kısacası –sevenlerinden özür dilerim- Ezgi&Deniz ilişkisi bitmeliydi hatta bitmişti. Bu açıdan çok yerinde ve doğru yapılmış bir hamle olarak gördüm ben Ezgi’nin gidişini.

Deniz için baştan beri Damla’yı istediğimi de bilmeyen yok, umarım ayrılık acısını atlatan Deniz, Damla’nın yörüngesine girer bir süre sonra.

Meftune’nin Sedef’e had bildirircesine diklenmesine gelince: Meftune’de “evin emektârı” “çocukları yetiştiren kadın” gibi özelliklerin dışında bu bölüm, ben ilk kez “birey” Meftune’yi gördüm. Bütün sıfatlardan soyutlanmış bir Meftune varlığı izledim ve ba – yıl – dımmmmmm. Böyle bir sahneyi çoktandır bekliyordum ve Funda Eskioğlu’nun böyle bir sahnede varlığını ve bütün oyun gücünü göstereceğini çok iyi biliyordum ki öyle de oldu. Bugüne kadar âdeta “görünmez kadın” Meftune, ilk defa kanlı canlı ve bütün duygularıyla karşımdaydı. Kendini hep geriye çeken, sevdiklerinin mutluluğuyla mutlu olan kadın tiplemesi bana hep ( yine çok hayran olduğum Halit Ziya’nın) Ferhunde Kalfa öyküsünü hatırlatır. Ben baştan beri için için Meftune ile Ferhunde’yi benzetmiştim birbirine ama “Modern çağın Ferhunde”sinin bir yerde başını dikip varlığını göstermesini arzulamıştım. Dedenin ve çocukların duygularıyla duygulanmak yerine “Meftune” olarak “BEN” demek düşünebileceğimden de çok yakıştı ona. Hele hele Yalın’ın kardeşi için yaptığı fedakârlığı öğrenip gözleri dolan Meftune, beni de ağlattı. Bu sahne için Sevgili senaristçiklerime en özelinden bir teşekkür veeeee Funda Eskioğlu; asıl güç, asıl oyunculuk küçük sahnelerde devleşebilmektir. Bir kez daha bana bunu yaşattığınız ve beni kendinize hayran bıraktığınız için teşekkürler…

Şimdi gelelim benim için asıl önemli tarafa: Bu bölümün bir Defne& Yalın bölümü olmayacağını biliyordum. Dolayısıyla da “benim” bölümüm de olmayacaktı ve zaten öyle oldu. Hazırlıklıydım ve diğer detaylara odaklanmıştım amaaaaaaa, kim ne derse desin, ben hâlâ Defne’ye çoooookkkk kızgınım, arkadaş! “Defne& Yalın çözümlemesi” yaparken geçen hafta söylemiştim Defne, değişimini kendince yaşayacak benim istediğim gibi değil demiştim. Öyle de oldu zaten. Bense ilişkide galiba klasik Türk kadını tripleri dışında ayakları yere sağlam basan, itiraf edemese de hatasını görüp bundan ders alan, “sevdiğim için yaptım ama…” yerine “ne olursa olsun onun kararlarına saygı duymalı ve yanında olmalıydım” pişmanlığı yaşayan bir Defne istiyordum. Gerçi Polat’ın Yalın’a ettiği cümle Defne için benim adıma çok önemli bir ipucu oldu “O, en çok hayalleri yıkıldıkça bir şey olmamış gibi davranmayı başarır. “ dediğinde Defne’nin gösteremediği kırgınlığını daha iyi algılayıp kabullendim ama hâlâ “Niyeti iyiydi.” noktasında olamıyorum, elimde değil. Bunun Yeşim’in yaşamına katkısını asla yadsımıyorum ama Yeşim’in de o anneyi alıp kabullenivermesini hazmedebilmiş değilim zaten.

Yalın’a Defne dışında birinin daha Defne’nin hâlini anlatması gerekiyordu ki bence Polat bu noktada en doğru isimdi. Yüreğinin çoktan kabul ettiğini aklına kabul ettirmesi için Yalın’ın bir dış sese ihtiyacı vardı. Defne, onun zaafı dedim hep. Her şeyle baş ederiz de zaaflar söz konusu oldu mu o dik duruş kaybolur. Yalın da yeniden o sürece girdi. Şimdi yine, yeni ve yeniden aşk inatlaşması başlıyor. Geçen bölüm tahmin ettiğim üzere… Küçükken damarım fazlaca tutup da inadı abarttım mı rahmetli babaannem “Aaaa, bu kız benim ganniğimi kurutuyor!” derdi. Bunca yıldır, o “gannik” neresidir, nasıl kurur asla çözemedim ama bu bölüm rahmetle andım kendisini bi daha. Defne’nin inadı da benim “ganniğimi kurutuyor” çünkü. Sevmiyorum ben “O yaptı, ben de yapacağım. Vayyy, bana bunu nasıl yapar, Gör bakalım gününü!” modlarını…Yine Defne& Yalın çözümlemesi yaptığımda bunun da geleceğini biliyordum ve “ Defne süründürsünnnnnn Yalın’ı” diyenlerin gözü aydın, demiştim. Olması gereken bu ama benim arzum bu değilse de ne çare? Yine de söylemeden edemeyeceğim: Defne giderek benim asfalyalarımı attırıyor. (Tuttu İzmirli damarım. Yapcak bi şey yok. Çekiveceniz gari)

İlişkide karşı tarafın alanına ( bireysel özgürlük konusunda çok hassasım biliyorum) dalıp orası da sizinmiş gibi davranırsanız ona da aynı kapıyı açarsınız. Ben Yalın’ın baştan beri hiç yapmadığı hâlde bu bölüm “fermuar, düğme” tarzı çocukça kıskançlığında bunu hissettim ve hiiiiççççç kusura bakmasın Defne kızımızın bundan şikâyet edip Yalın’a trip atma hakkı da hiç yoktur. Bu kapıyı, kendi açtı. “Yalın Defne’yi kıskansın amaaaa” tarzı söylemlerle Yalın’ın Çınar olmasını bekleyenlerin de gözü aydın… Bir süre Çınar görünümlü Yalın izleyeceğiz sanırım. ( Benim için maalesef)

Ben hiçbir zaman aşkta “Biz, bir elmanın iki yarısıyız” mantığını kabullenmedim ve buna hiç inanmadım. İki yarım bir bütün etmez çünkü. Aşk ilişkisinde insanlar bana göre tohum ve toprak gibidir. Tohum, tohumdur; toprak da toprak ama doğru toprağa uygun tohum atılınca en güzel çiçekle karşılaşırsınız. Ezgi ve Deniz’de toprak ve tohum uyumu oluşamadığından çiçek de açamadı, mesela. Oysa Defne ve Yalın, doğru toprak ve uygun tohumlar bana göre. Biri topraklığını, diğeri tohumluğunu bilerek bir araya gelirse çiçek dünya güzeli olacak ona şüphem yok.

Ne zamandır beklediğim DEFNE& YALIN dansı için buradan bir defa daha sevgili senaristçiklerime teşekkür ediyorum ve herkes gibi ben de onları hep böyle görmeyi istiyorum artık “az ayrılıklara” da bir mola versek mi?

Tam bu noktada sevgili Senaristlerime bir ricada daha bulunacağım. Bizim yerli dizileri bir düşündüm de sevgililer finale bir kala ya da finalde alelacele kavuşur, izleyici daha kavuşmanın tadını yaşamadan veda eder favori çiftlerine. Oysa aşkla başlayıp evlilikle devam eden ve evlilikteki güzellikleri, sorunları, komiklikleri de gösteren bir dizi istiyorum ben artık. Bir düşündüm de daha önceyi Bir, İkinci Bahar geliyor aklıma mesela bir de Bir İstanbul Masalı… Ne güzel işlenmişti kahramanların evlilik sonrası ilişkileri… Defne ve Yalın için de aynısını istiyorum, ben. Biliyorum siz bunu bir komedide herkese parmak ısırtacak mükemmellikte yaparsınız. Yapsanıza, ya; lütfennnnnnn!

Dizinin merakla beklenen Polat’ına da değinmeden bitirmeyeyim yorumu. Bence çok başarılı bir tipleme ve oldukça iyi bir oyuncu seçimi olmuş. Fragmandan belliydi Aras Aydın’ın bu role yakışacağı ama bu akşam bir kez daha onayladı yüreğim. Tıpkı Büşra Çam gibi tıpkı Mesut Yılmaz gibi diziye sonradan girip kendine alan açan oyunculardan biri olacak, çok belli. Defne’nin ağabeyleri içinde ben karakter olarak da sanırım en çok Polat’ı seveceğim çünkü Toprak ve Çınar’da olmayan bir derinliği var onun; belli o da bir “sevda adamı”, belli o da “derin” yaşayanlardan, belli o da “deliliği” duyguları görünmesin, kalbi kırılmasın diye kendine maske edinenlerden… Polat& Nehir ikilisi için hâlâ konuşamıyorum çünkü Nehir’i karakter olarak sevsem de o karakteri canlı tutacak oyunculuğu henüz görmedim. Biraz daha beklemek yanlısıyım.

Bu arada ne zamandır beklediğim Aslı& Defne arkadaşlığı da gelecek gibi… Seviyorum ben bu Aslı’yı.

Bu bölüm oyunculuklardan çok kurguyla ve karakterlerle uğraştım. Ancak bir iki cümle etmeden de geçemeyeceğim.

AÇELYA TOPALOĞLU: Bu bölüm ben Polat’a hissettiklerini anlatan Defne’ye bayıldım. O, nahif ve kırılgan yanı ortaya koyarken ve o terk edilmişliği kabullenişi yaşarken içimi nasıl da acıttı ama bir o kadar da düğünde kaçamak bakışlarla Yalın’ı süzen Defne’ye bayıldım. Hele hele görüntü yönetmeninin çok büyük bir ustalıkla seçip seçip bize verdiği profil pozlarında Açelya Topaloğlu yine zihnimde hep “Lizzy Bennet” olarak canlandı. Ah keşke, keşke onu bu tarz bir filmde izleyebilsem.

ARAS AYDIN: Daha önce sürekli izlemediğim bir oyuncu ama bence çok iyi bir yerden giriş yaptı ve ilk bölümle diziye ciddi bir hareket getireceğini ortaya koydu. Bir kez daha çok doğru bir isim olmuş diyeceğim onun için ve ilerleyen bölümlerde onun da giderek çıkan bir grafiği olacağını umuyorum.

Veeee tabi ki

CAN YAMAN: Yine biraz perdelenip geriye çekildiği bir bölüm olmasına rağmen yine bir Can Yaman klasiği olarak her sahnesinde koydu farkını ortaya. Ben âşık Yalın Aras kadar, ağabey Yalın Aras’ı da çok sevdim bu bölüm. O şefkati, o fedakârlığı sadece bakışıyla dokunuşu, sarılışıyla hissettirmesine bayıldım. En başarılı bulduğum sahnelerden biri Defne’yi otel odasının kapısında bekleyen Yalın Aras’tı. Sözüm ona umursamazlıktan, tepkiselliğe, araya sıkıştırılan bir iki komik jeste, hele Defne’ye rest çekerkenki “ağır abi” pozlarına ayrı bayıldım. Her kimliğin, her duygunun, her eylemin hakkını alnının akıyla veren güzel adam, sana  “Seni izlemeye gerçekten doyamıyorum” demekten başka daha ne denir, bilemiyorum ki?
Her birinizin eline emeğine sağlık ve ne güzel sizlerle yeni bir yılın sabahlarına uyanmak…

 

Exit mobile version