Bambaşka şeyler yazacağımı düşünmüştüm bu bölüm ama yine sevgili senaristçiklerimin muhteşem bir ters köşesiyle kendimi birden auta çıkmış buldum. Afalladım resmen… Ancak “Kovuldun!” cümlesini işitince bu kulaklar “Evet!” dedi, “Evet, Yalın kendini korumak adına ancak bunu yapar!”
Defne ve Adem sahnelerini çok başarılı bulduğumu daha önce söylemiştim. Bu bölüm buraya bir çift daha eklendi benim için Aslı ve Yalın… Daha geçen bölüm çok sevmiştim ben Aslı’yı ama bu bölüm Yalın’la sahnelerinde ba- yıl- dım…. Bu öyküdeki tiplerin hep kendine özgülüklerini sevdim ben ve kimsenin salt iyi ya da salt kötü olmayışını… Aslı da bu çerçevede öyküye çok yerinde dâhil edilmiş, çok özgün bir karakter. Belki de sevmemin en temel nedeni çok doğru bir ilişkiye dayanıyor olması. Bence kadın & kadın ya da erkek & erkek dostluklardan çok daha sağlam bir dostluk tipid
Bu arada Aslı’nın kalıcı olacağını umarak hatırlatıyorum sayın senaristçiklerim bir bekâr kızımız daha oldu farkındasınız değil mi? Damla’nın ve Aslı’nın karşısına şöyle eli yüzü düzgün bir hayırlı kısmet diyorum, anladınız siz onu….
Bu arada Nehir ve Polat’a da kavuşacağız yakında galiba diyor ve yine bir göz kırpıyorum…
Oyunculara geçmeden sevgili senaristlerime bir cümle daha edeyim: Asansördeki diyaloglar müthişti. Adeta bir tenis maçı izler gibi bir Defne’ye bir Yalın’a baktım ve bir
Şimdi önce
AÇELYA TOPALOĞLU: Bu bölüm fark ettim ki “hüzün” ona çok yakışıyor. Çok da iyi taşıyor ayrıca. Bir şey daha fark ettim, yüzündeki her bir mimiği çok başarılı kullanıyor. Sözsüz bölümlerde cidden çok başarılı ve örnekleme çok şık değil belki ama en doğrusu bu sanırım, duyguya göre kimliği bukalemun gibi değişiyor. Neşesinde başka bir kadın, hüznünde bambaşka… Şaşırdığında gözlerini açışı, sevindiğinde dudağının kenarındaki küçük tebessüm, utandığında başını hafifçe sallayıp gözüne düşürdüğü bukleler…
Can Yaman: Açıkçası beklentim bu bölümde çok da fazla sahnesi olmadığı yolundaydı ki geçtiğimiz bölümlere oranla da haklıyım sanıyorum ancak tuhaf bir şekilde sahnelerde öylesine baskın ki süresi, sahnesi ne kadar olursa olsun bölümde inanılmaz bir ağırlığı vardı yine.
Otopark sahnelerinde Defne’den uzak durma çabasında nasıl içinin gittiğini, ona “Uzak dur!” derken aslında çaresizce kendine haykırdığını öyle muhteşem verdi ki… Yardım etmeye karar verdiği an rahatlayışı ve kendince ürettiği bahaneye en çok kendisinin inanması…
Oyuncular için karakteri başarılı çıkarmanın ilk koşulu, role inanmaktır. Ben her adımında Can Yaman’ın Yalın’a çok inandığını görüyorum. Öyle ki günlük yaşamında dahi “Yalın olsa ne yapar, nasıl bakar, nasıl yemek yer?” dercesine her anında onu çalıştığını hissediyorum.
İyi oyuncu olmak için yetenek şart, bunu kimse inkâr edemez ama bana göre en önemli faktör zekâ ve bundan da öte duygusal zekâ… Sahneyi, sesini, hareketlerini kullanışını izleyerek, “Yalın” kimliğini hiç pot yapmadan üstüne geçirişine bakarak, rahatlığını gözlemleyerek de bir kez daha diyorum ki çok ama çok büyük bir oyuncu geliyor…