Yazar: Şeyma BULUT
Son yıllarda diziler artık günlük hayatın değişmez birer parçası hâline geldiler. Bundan on yıl önce ulusal kanallarda belki 10 dizi yayın hayatına başlarken bugün bu sayı tam anlamıyla üçe katlandı. Tabii ki sektörün günden güne gelişmesi, özellikle uluslararası alanda çok üst noktalara çıkması, büyük ekonomik getiriler sağlamasıyla dizi sektörü – aslında bu tüm dünyada böyle – patlama yaşadı. Sektörün bu şekilde gelişmesi, dizi sayısının her yıl katlanarak artmasıyla başka bir sorun çıktı ortaya: Senaryo sıkıntısı.
Biraz geriye gittiğimizde basit bir senaryoyu yıllarca izleyen Türk seyircisi, belki uluslararası alanda izledikleri kaliteli işlerin de etkisiyle seçici olmaya başladı. Bundan beş yıl önce yayına girse rekor kıracak bir senaryo bugün altı bölümde yayından kaldırılıyor.Seyircinin beğenmesi için bir parametre yok ama genelde özgün işler oldukça ilgi görüyor, diyebilirim. Misal, son dönemlerde asker dizileri oldukça fazla revaçta. İnsanların millî duygularına dokunarak ciddi şekilde izleniyor. Aynı şekilde kaç yıl geçerse geçsin popülerliğini asla kaybetmeyecek bir tür daha var. O da tabii ki ülkemizde son 15 yılda ciddi şekilde ilgi odağı olan “Dönem Dizileri”. Dönem dizileri seyircinin oldukça fazla tuttuğu bir tür. Yapımcıların da sıkıştıklarında başvurduğu bir kaçış planı olduğu söylenir. Neden mi? Çünkü konu hazır. Peki gerçekten bu kadar kolay mı? Kesinlikle hayır. Diğerlerine göre aslında anlatılması en zor türdür, dönem dizileri. Birincisi anlattığınız dönemi sadece siz değil birçok insan biliyor yani kurgu diye mental bir hata yapamazsınız. İkincisi de –ki bence en önemlisi – anlattığınız dönemi sadece olaylar bazında değil; giyilen kıyafetten, yedikleri yemeklere, konuşulan dile kadar hataların en aza indirgendiği şekilde anlatmak zorundasınız. Geçmişten günümüze onlarca dönem dizisi çekildi ülkemizde; bazıları çok sevildi, bazıları adını Türk dizi tarihine altın harflerle yazdırdı. Başarılı bu dizilerin hepsi olağanüstü kalitede diyemeyiz. Hikâye her ne kadar hazır olsa da bir kurgunun içinde onu seyirciye sunduğunuz zaman – hele ki Diriliş Ertuğrul, Muhteşem Yüzyıl veya Vatanım Sensin gibi hayati önem taşıyan bir dönemi anlatıyorsanız – oradaki insanları asla kötü duruma düşürmeden ve dönemin gerçeklerinden uzaklaşılmadan yapılması gerekiyor.
Son on yılda bu kadar revaçta olan bu türü irdelemek kaçınılmaz olunca biz de sizler için ülkemizde en fazla ses getiren 10 dönem dizisini derledik.
ÇEMBERİMDE GÜL OYA (2004)
Yayınlandığı dönemde oldukça fazla ilgi gören bir diziydi Çemberimde Gül Oya. Geçmiş ve günümüz arasında köprü kurarak 1970’leri yalın bir dille anlattı. Çağan Irmak’ın yönetmen koltuğunda oturduğu toplumsal mesajlarıyla ön plana çıkan bir diziydi. Geçmiş ve günümüz arasındaki geçişler, özellikle 1970’lerin İstanbul’unun durumu yalın bir şekilde gözler önüne serildi.
Güçlü kadın karakterleriyle bu kadar güçlü bir hikâye anlatılırken geçmişe yönelik verilen mesajlarda biraz ürkek kalmıştı. Özellikle dönemin hikâyelerinde, olayların tarihî sıralamasına fazla da dikkat edilmeden “dinle ve yapıştır” tekniği kullanıldı. Konusunun etkileyiciliği ve yönetmenin ince ince işlemesiyle oldukça ilgi uyandırsa da derinine inildiğinde diğer dönem dizilerinin yanında fazlaca sönük kalmıştı. Spesifik dönem hatalarına rağmen senaristin kaleminin gücü, yönetmenin harika geçişleri ve bakış açısıyla emsallerinden iyi bir konuma geldi. Özellikle dizi boyunca verilen toplumsal mesajlar, güçlü kadın karakterleri ve tüm bunların masalsı bir çerçevede seyirciyi ürkütmeden anlatılması Çemberimde Gül Oya’yı eksiklerine karşın, iyi dönem dizilerinden biri hâline getirdi.
HATIRLA SEVGİLİ (2006-2008)
Hatırla Sevgili için Türk televizyon tarihinin en cesur dizilerinden biri desek yanlış olmaz. Adnan Menderes’in hayatından ve dönemin siyasi ortamından kesitler sunan, Türkiye yakın tarihinin anlatıldığı bir işti. Türk siyasi tarihine adını yazdıran Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hikâyesine de değinerek 1950’lerden, 1980’lere kadar bir dönemin fotoğrafını çekti Hatırla Sevgili.
1950 – 1980 dönemini anlatan dizinin, o yıllar Türkiye’sini nakış gibi işlemesi en dikkat çeken özelliğiydi. Dönemin dramatik ve puslu havasını ekrana taşırken aynı puslu renklerin yansıtılması da yayın yılındaki diğer işlerin çokça üzerindeydi. Bir mücadele hikâyesi anlatan Hatırla Sevgili’de kullanılan mekânlar ve kostümler de en ince ayrıntısına kadar düşünerek seçilmişti.
Dizi verdiği mesajlarla belli bir kesimi rahatsız etse de dönemi, en keskin uçlarıyla ve gerçeklikle seyirciye sundu. 20 yıllık sürecin konuşulan dilden, kullanılan mekânlara kadar sanki o yılları yaşıyor gibi geliştirilerek verilmesi, dizinin emsalleri arasındaki farkını ortaya koydu. Bu süreç anlatılırken neredeyse dönem hatasına hiç rastlamadığımız, sanki o yılları 1950’den başlayarak gün gün anlatan bir işti. Tüm bu bileşenler bir araya gelmesiyle karşımıza bugün hala adından söz ettiren oldukça başarılı bir iş oldu.
ELVEDA RUMELİ(2007-2009)
Elveda Rumeli 19.yüzyılda bir Osmanlı köyünde yaşananları konu aldı. Hikâye, Rumeli’de küçük bir Osmanlı köyünde geçmektedir. Balkan Savaşları’nın eşiğine gelinmesiyle köyde yaşanan ayrışmalar ve çatışmalar küçük bir Türk ailenin çevresine adapte edilerek anlatıldı. Aslında sürekli inkâr edilse de Elveda Rumeli bir uyarlama diziydi. Yalom Şaleym’e ait Sütçü Tevye ve Kızları romanından esinlenilmiş, dönemin siyasi koşulları da eklenerek proje oluşturulmuştu.
1896 yılının zorlukları anlatılırken köy hayatının renkliliğine uygun bir şekilde rengârenk bir dünyada geçen Elveda Rumeli, gökkuşağı gibi siyah dışında her rengi içerisinde barındırdı. Dizide kullanılan kıyafetler, mekânlar ve diyaloglarda kullanılan dil oldukça başarılıydı. Bir yandan geçmişe yolculuk yaparken bir yandan da 19.yüzyılda Rumeli’de yaşayan insanların hayatlarına dokunabilme şansı yakaladık. Özellikle dizinin unutulmaya yüz tutmuş Balkan ezgilerini canlandırması da ona farklı bir hava kattı. Hoş bir Rumeli ağzıyla dönemin şartları, basit bir dille seyirciye sunuldu. Elveda Rumeli’de geleneksel hayatın kusursuza yakın verilmesi, kaybetmeye yüz tutulan değerleri de hatırlattı. Onu başarılı yapan da hikâyenin yanı sıra dönemi,farklı bir coğrafyadan en ince ayrıntısına dek anlatması oldu.
ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ (2010-2013)
Öyle Bir Geçer Zaman Ki yayınlandığı döneme damgasını vuran bir diziydi. Dizinin hikâyesi 1967 yılından günümüze kadar uzanan parçalanmış bir ailenin öyküsüdür. Öyle Bir Geçer Zaman Ki, bir çocuğun gözünden ailesinin dramını dile getirdi. Nahif bir anlatıcı kullanarak da ilk andan izleyenlere sıcak gelmeyi başardı. Dizi, ülkemizin uzun soluklu işlerinden biriydi ve yayınlandığı dönemde çok sevildi. Dizinin senaryosu, o dönemin İstanbul’unun melankolisiyle karakterlerinin iç dünyalarını başarıyla birleştirdi.
Dizinin tek hatası, sekans geçişlerinin kötü verilmesiydi. Karakterlerin hikâyeleri, bir ailenin içinde ama aileden oldukça bağımsız anlatıldı. Bu da karakterler arasında bağlantının kurulmasını güçleştirdi. İstanbul’un siyasi çalkantılarıyla bireylerin trajedilerini iç içe geçirerek vermesi dizinin en büyük başarısıydı. Öyle Bir Geçer Zaman Ki, ustalıkla yapılmazsa sıkıntı doğurabilecek bu birleştirmeyi ustalıkla ortaya koydu. Karakterlerin yol ayrımlarında birbirleriyle kesişmeleri ve öykünün bu kanaldan derinleşmesi, seyirciyi oldukça etkilemişti.
TÜRKAN(2010)
2010 yılında yayımlanan kısa ama etkili bir diziydi Türkan.Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı Kurucusu, eğitim gönüllüsü, cüzzamla savaşta öncü, merhum Prof. Dr. Türkan Saylan’ın hayatını konu alan Ayşe Kulin’in Tek ve Tek Başına Türkan adlı kitabından televizyona uyarlandı. Türkan’da, Türkan Saylan’ın hayatının yanı sıra yakın tarihimizin bir portresi de çizildi.
1960’lı yıllarda kadınların okumasına hâlâ kötü gözle bakanların arasında kız çocuklarının okuması gerektiği mesajını en net veren dizilerin başında geliyordu. Dönemi anlatırken siyasete girmeden yaptı bunu Türkan. O dönem Türkiye’de çok can alan cüzzam hastalığıyla mücadele eden bir doktorun mücadelesi verilirken hastalığın insanlar üzerindeki etkileri de mükemmel yansıtıldı.
Çekim kalitesi çok iyi olmasa da kullanılan mekânlar, dekorlar, kıyafetler ve aile hayatları döneme uygun şekilde seyirciye sunuldu. Dizinin ekran ömrü kısa olsa da oldukça etkiliydi. Biz de hem tıp dünyasına hem de kız çocuklarının okumasına bu kadar katkısı olan bu Cumhuriyet aşığı bilim insanını dizinin aracılığıyla saygıyla anıyoruz.
MUHTEŞEM YÜZYIL (2011-2014)
Muhteşem Yüzyıl döneminin en ses getiren ve en fazla seyredilen dizisiydi. Bugün hâlâ Asmalı Konak’tan sonra en çok izlenen Türk dizisidir. Muhteşem Yüzyıl, Osmanlı Devleti’ne en parlak dönemini yaşatan Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını konu alıyordu. Halit Ergenç, Okan Yalabık, Nebahat Çehre, Nur Fettahoğlu ve Selma Ergeç gibi önemli oyuncuların rol aldığı, Durul ve Yağmur Taylan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, Meral Okay gibi ülkenin en önemli senaristlerinden birinin kaleminden çıkan bir işti ve adeta bir yıldızlar geçidiydi.
Dizide kullanılan dekorlar, kullanılan dil –özellikle saray dili ve halk dili ayrımının iyi vurgulanması – senaryonun akıcı olması ve tarihî gerçeklerin kurguya iyi uyarlanmasıyla seyircisinden tam not aldı. Dört sezon boyunca listelerde her zaman zirvede kendine yer bulan Muhteşem Yüzyıl ayrıca yurt dışına dizi satışlarında da hâlâ rekoru elinde bulundurmaktadır. İstanbul ve Anadolu’da kurulan setlerde çarpıcı dekorlarla, düzgün planlar ve uygun çekim açılarıyla dönemi, ufak tefek hatalarına rağmen çok iyi yansıttı ve kendi türünün en iyilerinden biri oldu.
DİRİLİŞ ERTUĞRUL (2014- )
2014 yılında yayın hayatına başlayan Diriliş Ertuğrul dizisi, son yılların en çok izlenen yapımı. Her bölümü sinema filmi tadında seyirciye sunuluyor. Küçük bir obadan bir cihan devletine giden yolculuğun ilk durağının anlatıldığı dizide 13. yüzyılda yaşayan Türklerin zorlu hayat koşulları da gözler önüne seriliyor.
Dönemin kıyafetleri, çadırları, dili ve hatta yemeklerine kadar pek çok unsur, ince ayrıntılarla gözler önüne seriliyor. Kayı boyunun ilerleyişi anlatılırken dinsel ögelere de fazlasıyla yer verilen Diriliş Ertuğrul bugün unutulmaya yüz tutan bazı büyük alimlere –İbn’ül Arabi – de kurgusunda yer vererek seyircinin beğenisini kazandı.
Bir dönemi oldukça başarılı bir şekilde gözler önüne seren Diriliş Ertuğrul dizisi ekran hayatına bu sezon sonunda veda edecek. Dizi önümüzdeki sezonda birkaç değişiklikle yayın hayatına Diriliş Osman olarak kaldığı yerden devam edecek.
YUNUS EMRE (2015-2016)
2015 yılında TRT ekranlarında yayınlanan Yunus Emre “Aşkın Yolculuğu” dizisi tüm Müslümanların gönlünde taht kuran halk dervişi Yunus Emre’nin hayatına ışık tutuyor. Herkesin bildiği Yunus Emre’nin aksine onun bambaşka yönlerinin ince ayrıntılarıyla anlatıldığı dizi, yayınlandığı sürede oldukça beğenilen bir işti. Yunus Emre’nin halk ereni olma yoluna girmeden önce oldukça kibirli bir insan olduğu ve Taptuk Emre ile tanıştıktan sonra tüm nefsinden arınıp bir “eren” olmaya çalışması ve Yunus’un bu özelliğiyle aktarılması seyircisinden tam not aldı.
Kullanılan dekorlar, dönemin yaşantısına uygun mekân ve kostümleriyle de dizi ilgi çekti. Anlatılan dönemin az bilinir oluşu, hikâyenin ilerleyişi ve dönemin yaşantısının kurguda yalın bir dille anlatılması, diziyi oldukça başarılı kıldı.
VATANIM SENSİN (2016-2018)
Dönem dizi ve filmleri arasında Kurtuluş Savaşı’nı yılları oldukça popülerdir. Kurtuluş Savaşı’na dair birçok yapım çıktı karşımıza, daha önce de. Ancak bu konuda zirvede olan yapım kuşkusuz, Vatanım Sensin. Vatanım Sensin bir grup vatanseverin ülkesi için kendilerini ve ailelerini gözlerini kırpmadan feda etmeyi göze alarak Mustafa Kemal’in yanında olmalarını anlatıyor.Dizi emsallerine göre çok daha iyi işlenmişti. Halit Ergenç ve Bergüzar Korel’in başarılı oyunculuklarının yanında,o yılların acı dolu hayatları kurgunun içerisinde iyi eritilmişti.
Zaman zaman görsel efektlerde abartılı ve başarısız seçimler yapıldıysa da dekorlar, kostümler ve dil oldukça başarılıydı. Kara Fatma, Halide Edip Adıvar ve Çerkez Ethem gibi Kurtuluş Savaşı kahramanlarının mücadelesine küçük küçük ayrıntılarla değinilirken bir yandan da – kurgu da olsa – Binbaşı Cevdet gibi vatanseverlerin ülke toprakları için ailelerini bile kaybetmeyi göze almaları işlendi. Yayınlandığı dönemin en çok izlenen dizilerinden biri olan Vatanım Sensin, türünün başarılı örneklerinden biriydi.
BİR ZAMANLAR ÇUKUROVA (2018- )
Bir Zamanlar Çukurova, “dönem dizisi” kategorisinin halen ekranlarda yer alan örneklerinden biri. Dizi, adeta bir zaman makinesiyle 1970’lerin Çukurovası’na götürüyor izleyiciyi. Öykü bir “imkânsız aşk”ı temel alsa da diziyi ilgi çekici yapan, konusunun yanında 1970’ler Türkiye’sine açtığı nostaljik pencere.
Bir Zamanlar Çukurova’yı başarılı kılan, dönemin sadece dekor ve kostümle yansıtılması değil, özellikle diyaloglara o dönemin tadının iyi sindirilmiş olması. Seçilen müzikler de 1970’lerin havasını seyirciye sunuyor. Diziyi, dönem dizileri içinde üst sıralara yerleştiren etmenlerden biri de renklerin kullanımı. Yönetmen büyük bir beceriyle nostaljik etkiyi renklere de yüklemiş. Bu da dizinin atmosferine şık bir “eskitilmiş”lik etkisi katmış.
Dizinin ana mekânı Adana’da bir ağa konağı da olsa özellikle ilk bölümlerde dönemin İstanbul’u da başarıyla aktarıldı. Bilhassa bu bölümlerde görsel efektlerin çok doğru kullanımı dikkat çekiciydi.
Bir Zamanlar Çukurova, diyaloglarından renklerine; müziğinden kostüm ve dekorundaki özene kadar “dönem dizisi” janrının hakkını sonuna dek veren, çok başarılı bir proje.