Yazar: Ayşe KUTLUHAN
Ne izledik diye sorsanız şayet; siz, bana anlatın mümkünse derdim bölüm bittiği anda. İdrak kotam dolmuş bir şekilde, ‘’Ne oluyor arkadaşım?’’ diye sorarken buldum kendimi çünkü. Baktığında bölüm içi zaman süresi iki günle sınırlı olsa da ateş hızı ile geçip giden sahneler seyrettik durduk. Hocam az yavaş beyim devrelerim yandı kül oldu. Tam üç kez seyrettim mantıklı bir şeyler düşünüp yazabilmek için el insaf yani… Sizin bana kastınız mı var?
Geçtiğimiz bölümün sonunu Ferhat’ın klinik kapısını yumruklaması ile kapatmıştık. Saatler yediyi gösterirken ansızın saat dokuzda kalakalmıştık. Hepimiz ‘’Acaba!’’ diye kendimizle çelişkide kalsak da aslında sonsuz emindik Aslı’nın bebeği aldırmayacağına da onu Ferhat’tan saklayacağına da. Aslı, kendi içindeki kırgınlıkları ve kızgınlıkları ile kavga ederken ne kadar haklı olsa da Ferhat’a vicdan yükleyerek onu o vicdana mahkûm etmesi, bir de üzerine bebeği saklaması çok doğru değildi benim nazarımda. Sağlıklı düşünemediği açık ve net belliydi zaten. Bebek var olduğu sürece ikisini bir şekilde karşı karşıya getireceğini bilen Aslı, o bebeği asla Ferhat’tan saklayamayacağını da biliyor olmalıydı. Hepimiz biliyoruz ki Ferhat, Aslı’dan sadece boşanırdı… Asla gitmezdi…
Geç kalmıştı Çirkin… Hayata geç kaldığı gibi… Yaşamaya geç kaldığı gibi… Aslı’ya da bebeğine de geç kalmıştı. Saat tam dokuzda orada olmasına rağmen geç kalmıştı… Umuduna, ona ışık tutan her şeye maalesef geç kalmıştı. Zira Aslı, içinde bulunduğu buhranın farkına varıp kendi tutunmuştu bebeğine ve yeni umuduna. Kim bilir ne kadar çok beklemişti Ferhat’ın ona yetişmesini? Kararı kendinin değil de Ferhat’ın vermesini dilemişti kendince. Ama farkında olmadığı bir şey vardı; en az Ferhat kadar Aslı da geç kalmıştı bebeğine benim nazarımda. Geçen haftaki yazımda da dediğim gibi o masaya oturduğu andan itibaren vazgeçse de benim için hiçbir anlamı yoktu. Zira benim için bebeğinden vazgeçmeyi düşünmesi bile yetti de arttı zaten. Aslı yaşadıklarından olsa gerek yaptığı, söylediği her şey ile adeta Ferhat’a savaş açtı. ‘’Gözümü bile kırpmadan, bir gram vicdanım sızlamadan yaptım.’’diyerek Ferhat’ın yüzüne yüzüne tokat atmaya devam etti. Canı yanarken can yakmayı hiç ihmal etmedi. Çok sarılmak isterken kaçmayı tercih etti. İç sesi ‘’Seni seviyorum.’’ diye bağırıp dursa kaç yazar, dilinden ‘’Parça parçayım ama toparlanırım.’’cümlesi dökülürken… Aslı’nın istediği Ferhat’ın silahından önce öfkesini bırakmasıydı belki de ama hayatı yeni öğrenmeye başlayan bir çocuğa iyiyi ve kötüyü öğreten birisi olmazsa hayatında, yaptığının ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu asla bilemezdi. Ferhat’ın hayatı boyunca diklense de sözüne itibar ettiği tek kişiydi Aslı. 17. bölümün başında ‘’Bin şu arabaya değil, seni seviyorum.’’ diyen Aslı pekâlâ çözümü boşanmakta bulan Ferhat’a ‘’Boşanalım değil, vazgeçme bizden!’’ diyebilirdi. ‘’ Yeter Hanım değil, anne!’’ diyen Aslı bebeğinden vazgeçen Ferhat’a ‘’Aldırmak için geç kalmadın umarım değil, ben baba mı oluyorum?’’ diyebilirdi… ‘’Senin haberin var mıydı?’’ değil… ‘’Bebeğimiz kaç aylık?’’ diyebilirdi… Ben sana öğretirim diyen Aslı Aslan… Hani nerede şimdi?
‘’Peşimden gelme, yanımda ol istedim’’ derken Aslı Çınar Aslan ne kadar adildi peki? Tamam… Aslı hep Ferhat’ın yanındaydı… Çok da kötü şeylere göğüs gerdi, Ferhat’ın kalbine dokunup onu hayata yeniden döndürebilmek muhakkak ki hiç kolay değildi. Çok da güzel sevdi. Ama Ferhat taş evde bırakmamış mıydı, geçmişten bu güne içinde taşan o ateşi? Karanlığını az da olsa orada terk etmemiş miydi? Cemin ölümünden sonra sıkı sıkı sarılmamış mıydı Aslı’ya? Önce ‘’Beni öldürüyorsun. Görmüyor musun?’’ diye Ferhat’ın yüzüne haykırıp sonra sessiz sedasız onu terk edip Ferhat peşinden gittiğinde ‘’Çok büyük hataydı.’’ diyen Aslı’ya, Ferhat ‘’Çözüm boşanalım.’’ diyince mi kabahatli oldu?.. Ya da vazgeçmek sadece Aslı’ya mı yakışıyordu?.. Aslı çok iyi biliyordu Ferhat’ın ondan neden vazgeçtiğini de içinde onu kötüleyip ona öfke duyma hissini kabartmak daha kolay geliyordu…
Ferhat geç kalsa da üçü için bir adım atmıştı. Aslı’nın Ferhat’ta kibir diye nitelendirdiği şey, bana göre tamamen korkudan ibaretti ancak Aslı’daki kibir tamamen gururdu ve gururu sevdasından da bebeğinden de kıymetliymiş, onu gördük. Artık Ferhat’ın avuçları bomboştu… Tutunduğu son umudunu da kaybetmenin verdiği hüzün… Her şekilde en derinden etkiledi beni. Son iki bölümdür hiç kuşkusuz ki Ferhat, benim. En az onun kadar yaşadım o hayal kırıklığını… En az onun kadar kaybettim bende tutunduğum her şeyi. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan insanlar ölüme gözü kapalı giderdi. Ferhat gitti…
Bölümü genel olarak değerlendirecek olursam;
- İlk olarak Jülide Hanım’dan bahsetmek istiyorum… Yahu sen hangi akla hizmet gidip Aslı ve Ferhat’ın odasında duşa girersin? Tabii, biliyordu Aslı’nın olmadığını ve o odaya Ferhat’ın yalnız gireceğini. O bornozla beraber saçından tuttuğum gibi seni kapının önüne atmayı tek ben istemedim sanırım. Görünen o ki Aslı ve Ferhat’ın arasındaki denge ile çok fazla oynayacak. Sevdim mi? Henüz emin değilim. En azından çevirdiği kumpasla Aslı, konağa tekrar geri döndü ve tahminimce Aslı’ya verdiği o ilaçlar sayesinde Ferhat bebeğinin yaşadığını öğrenecek ki bu bizim işimize gelir. Nasıl hasta ruhlu bir insan, çözemedim. Ama bıçağı bacağına sapladığı andaki tepkisiz hâline bakacak olursak sağlıklı bir insan değil kesinlikle. Annesi ile ilgili anlattığı şeyler doğru mu bilemiyorum ama Aslı’nın hayatına Ferhat olayında müdahale eden Cem, bu konuda da müdahale etmiştir. İnanırım… Jülide bölüm boyunca annesinin ‘’ Bir iftira kaç yuva yıkar?’’ gibi cümlelerini tekrarladı durdu. Tahminim Aslı ile Ferhat’ın arasına bu şekilde girecek. Ferhat bu oyuna gelmez ama Aslı açısından emin değilim. Çünkü şu saatten sonra Jülide, Aslı için ailesinden geriye kalan tek kıymetli insan. Geçmiş olsun Aslı Çınar Aslan birazcık da sen sınan ailenle. Bu konuda sana hiç merhametim yok maalesef…
- Gülsüm bu bölüm beni çok korkuttu dersem yalan olmaz. Durup durup düşünmeleri, Necdet bebeğe bakıp Cüneyt’in konuşmalarını hatırlaması, ‘’Hah!” dedim “Bu yarım akıllı, vallahi de Cüneyt’e kanacak billahi de… Ah Abidin ahhh!’’ dedim kendi kendime. Abidin yine efsaneydi. Gerek Gülsüm’e ettiği aşk itirafı ile gerek Handan hanıma oturttuğu taşlar ile her şey muazzamdı, diyebilirim. Koltuk esprisine diyecek tek kelimem yok, attığım kahkahayı ben bilirim.
- Yiğit Aslan! Ağabeyini tam geri kazanmışken yine onunla karşı karşıya gelmesi onu çok derinden etkiledi. Araf’ta kalmak misali mesleği ile kalbi arasında kaldı adeta. O kadar ki gitmemesi uğruna silahının namlusunu ağabeyine çekecek kadar gözünü kararttı. Amaç hiç kuşkusuz onu durdurmaktı. Şu durumda ne mesleğinin ne de alacağı kariyerin onun için bir anlam ifade ettiğini düşünüyorum. Ferhat’ın da dediği gibi içinde bulunduğu bu durum gidip de gelmeme olasılığı olan bir durumdu ve bunu Yiğit net biliyordu. Patlayan silah kime isabet etti bir tahminim yok, amaç sadece ses getirmek de olabilir. Çünkü Ferhat o derece gözünü karatmış durumdaydı…
- İdil ve Cüneyt koalisyonunu sevmedim değil. Cüneyt bana göre çok zayıf bir düşman İdil’le beraber daha kaliteli duracaklarına inanıyorum. Buna daha sonra Jülide de eklenir mi hiçbir fikrim yok…
- Yeter bu bölüm çok sessizdi ve bu sessizliğinin altından güzel şeyler çıkacağını umut etmek istiyorum. Zira Yeter benim gözümde ‘’The kadın’’ konumunda. O bu kadar pasif kalamaz…
- Ferhat’ın ölüme gittiğini duyduğu anda ateşlenen Aslı’lar dilerim Ferhat geriye geç döner ve sen o korkuyu çok uzun yaşarsın. Veyahut yaralanır da kendi ellerinle bakarsın… Amin…
Gökten üç elma düştü biri Aslı’nın başına, biri siz sevgili okurlarımın başına, biri de benim başıma. Ferhat’a kalan yine her zaman ki gibi ayva…
Bölüm de emeği geçen herkesin yüreğine sağlık. Sevgilerle…