YAZAR: Şeyma BULUT
İlahi adalette zaman aşımı yoktur. Son yılların en popüler söylemlerinden biridir bu. Özellikle beklenmeyen şekilde adalet yerini bulduğunda kullanılır bu söyleyiş. Bu hafta Kuzgun’da çok net bir şekilde gördük bu durumu. Bilgin Ailesi, Kuzgun’dan tüm hayatını çaldı. Babasını, ailesini; her şeyini. Onun bitmiş hayatı üzerine bir imparatorluk kurdular ve refah içerisinde yaşadılar. Yaptıkları kötülüğün acısı bir gün olur da bize döner mi diye hiç düşünmemişler. Sanırım hatayı da burada yaptılar. Bu hayatta hiçbir şey sonsuz değildir. Sadece biz öyle olduğunu sanırız ama bu büyük bir yanılgıdır. Evrenin matematiği böyle işlemez. Evren, sana verir ancak bir gün karşılığını da alır. Bilginler Kuzgun’un paramparça edilmiş hayatı üzerinden kazandıkları her şeyi kaybediyorlar. İşte, evrenin matematiği budur ya da adaleti mi diyelim? Adına ne derseniz deyin, bu gerçeğin asla değiştiğini görmedim. Ben de yaşattığını, yaşamadan ölmeyeceğine inananlardanım. Rıfat ve ailesi Kuzgun’un ailesine cehennemi yaşattı. Elbette ki bunun bir karşılığı olacaktı ve nitekim oldu da . Özellikle Dila hayatı boyunca kaçtığı yalnız kalma kâbusuyla karşı karşıya artık. Kuzgun’a demişti ya “Senin gibi, yalnız kalmaktan korktum.” diye. İşte şimdi tam da bunun eşiğinde ve onu bu yola iten yine çok sevdiği Kuzgun’dan başkası değil.
Hem Behram hem de Kuzgun, Dila’ya hayatının dersini vermek için kolları sıvadılar. Daha doğrusu Behram ölüm emrini vereceği sırada Kuzgun bunu engelledi. Tam acaba kıyamıyor mu dediğimiz sırada ölümden beter etmek istediğini anladık. Dila’nın en korktuğu şey olan o karanlık dünyaya onu gömmek istedi. Bunun için de Behram’ın en büyük işi olan uyuşturucu işinin ona verilmesini sağladı. Dila’ysa her şeyden habersiz aşk hayalleri kuruyor. Hayır anlamadığım, saf bir kız da değil. Bir gün önce “ Senin her hâlini çekerim” diyen adam, bir gün sonra eskisinden de kötü davranıyorsa insan bir sorgular, bir günde ne değişti, der. Dila bunların hiç birini sorgulamayıp bir gün kıymalı makarna yaptı, ertesi gün ziyafet sofrası kurdu.Geçen bölümde Kuzgun’a kızmıştım. Dila’nın en derin duygularıyla oynayarak ulaştı gerçeklere diye. Dila’nın değiştiğini ummuştum hatta Kuzgun’un onu sevdiğini anlayınca tarafını seçmesini bile görmezden geldim. Fakat bu hafta ne oldu? Dila, iki cümleden birinde “Kuzgun’u seviyorum, ona âşığım” dedi ama başka da bir şey yapmadı. Tüm bölüm boyunca bekledim Kuzgun’a her şeyi anlatmasını oysa başına gelen her şeyi hâlâ saklamaya devam ediyor. Kumru’nun çektiği tuzaktan onu Selçuk’un kurtardığını, bir şekilde Kudret’le çalışmak durumunda olduğunu ve Ferman’ın onunla iletişime geçtiğini bunların hepsini sakladı. Sakladığı için Behram’ın ona verdiği görev, polis tarafından engellenince de tüm şüpheyi kendisine çekti. Eğer Dila, en başında gerçekleri anlatabilmiş olsaydı başına yaşadığı hiçbir şey gelmeyebilirdi, Kuzgun onu koruyabilirdi fakat şu anda Kuzgun, onun acı çekmesi için elinden geleni yapıyor ve yapacak. Dila en büyük korkularını yaşıyor.Tüm hayatını korkularından kaçarak geçiren bir kadın, ilk kez onlarla yüzleşmek ve hatta onları yaşamak zorunda. Eminim ki bunlar onu zorlayacaktır ancak hepsinin sebebinini Kuzgun olduğunu öğrendiğinde yaşayacak en büyük yıkımı. Nasıl ki Kuzgun’un en kötü hikâyesi onu sevenlerin elleriyle yazıldı, Dila da yaşayacak bunu. Onun yalnızlığının hikâyesini de bizzat Kuzgun kaleme aldı. Ah, Dila ah! Söyleyecektin be güzelim! Kuzgun’un öfkesine rağmen söyleyecektin. Eğer söyleseydin belki biraz daha çekerdin ama en sonunda o hayal ettiğin mutlu hayata erişirdin. Şimdiyse geleceğinde karanlık boşluğu nasıl dolduracaksın ya da doldurabilecek misin? Şüpheliyim.
Behram da bir şekilde Kuzgun’u yanına çekmeyi başardı. Hayatında ilk defa torunundan “dede” lafını duyunca yüzündeki yumuşama beni bile hayrete düşürdü. Açıkçası ikilinin iş birliğini fazlasıyla sevdim ben. Kuzgun’un artık sırtını gerçekten güvenle dayayabileceği birine ihtiyacı vardı. Bu kişi de şu anda Behram’dan başkası değil. Behram, kendisine veliaht arıyor belki ama Kuzgun’a da sonsuz koruma sağlıyor bunu yaparken. Kuzgun ve Behram işbirliğiyle oyunda kartlar yeniden dağıtılacak ve saflar yeniden belirlenecektir. Böylelikle Kuzgun’la dedesi en büyük düşmanlarının karşısına çıkmak için eskisinden de güçlü olmak zorundalar çünkü Ferman Koroğlu da en büyük düşmanı için müttefik topluyor yeniden. Bora’dan bir şekilde kurtulurken bu sefer de Dila’yı istiyor gibi duruyor. Kumru yüzünden tuzağa çekilen Dila, Selçuk sayesinde kurtuldu. Ardından, anladığımız gibi Selçuk, Ferman’la birlikte. Orada kafamı karıştıransa Selçuk’un bunu Kudret’ten saklaması. Önce acaba yanlış mı düşündüm diye aklımdan geçiriyordum, sonra teorime yeniden sarıldım. Ferman gibi biri neden tek kişiyle çalışsın ki? Pekala iki kişiyle de çalışıp hem güvenlerini test edip hem de kendisini sağlama alabilir çünkü Bora’nın öldüğü gün, onu oraya yönlendirebilecek başka kimse yoktu. Ferman bir şekilde ikisiyle de çalışıyor olabilir. Bu karakter ne zaman ortaya çıkar bilmiyorum ancak Behram ve Kuzgun’un karşısında bu sefer Bora ya da Rıfat gibi ortalama zekâ seviyesinde adamlar yok. Düşmanları oldukça zeki ve adımlarını da ona göre atıyor. İç sesim Ferman’ın oldukça genç bir adam olduğunu da söylüyor bana. Kuzgun ve Ferman’ın ilk karşılaşmalarını merakla bekliyorum açıkçası. Böylesine zeki iki adamdan oldukça sağlam bir satranç oyunu izleriz.Behram ve Kuzgun arasındaki iş birliğinden en çok rahatsız olacak olan kişi de yine Ferman’dan başkası değil. Ferman’ın varlığı bu ikisini bir araya getirdi. Behram’ın geçmişine biraz daha tanık olmamız gerektiğini düşünüyorum. Koroğlularıyla Behram arasındaki o savaşın altında yatan esas sebep, sanırım bize önümüzdeki sezonun da asıl konusunu verecek. Aslında Kuzgun da Ferman da aynı durumdalar. İkisi de ailesi için intikam istiyor. Peki bu ikisinden hangisi kazanır? Ferman’ın tam hikâyesini bilmiyoruz ancak Kuzgun’un acısının her zerresinden haberdar olduğumuz için benim oyum Kuzgun’dan yana. Bu savaşın sonunda onun kazanmasını istiyorum.
Bundan sonra neler mi olur? Büyük bir savaş başladığı çok açık ortada. Dila, tarafını seçmişti. Ancak olanlar onun kaldırabileceğinin çok üstüne çıktı. Belki de en başında yapması gerekeni yapar ve şehri terk eder gibi geliyor. Kuzgun ondan “şu an için” nefret ediyor. Babasını kaybetti. Yani onu şehre bağlayan bir tek ailesi kaldı, belki onları da alıp gider ki bana öyle geliyor. Kalacağını nedense düşünmüyorum. Kısmet diyelim o vakit.
Akıl oyunlarının hat safhada olduğu, değişik ve merak uyandırıcı bir bölüm izledik bu hafta. Kuzgun’da artık saflar belli, oyun kuruldu. Taraflar etraflarına müttefik topluyor. Ferman Dila, ve Selçuk’la – bence Kudret de – bir şekilde ilerlerken Kuzgun da Behram ve Bilginlerle iş yapan tüm iş adamlarını yanına çekiyor. Savaş için tüm ortam hazır aslında. Rıfat’ın ölümüyle de Bilgin Ailesinin safı belli oldu. Pekala, bizim veliahtımız kim? Gerçek savaşı kim, nasıl başlatacak? İşte bunlar iki haftadır kafamda dolaşan sorular. Cevabını da sanırım sezon finaline kadar alamayacağım.
Tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Can Yücel’in bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere.
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
Bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…