Site icon Dizifilm BiZ

Dolunay 9. bölüm

Ferit Bulut Nazlı

                                                                                                                    Yazar: Sinem ÖZCAN

Geçen hafta Dolunay’ı izledikten sonra bir öncekine göre hem duygu hem de hareketlilik anlamında daha hafif bir bölüm olduğunu düşünmüştüm. Bu haftaki bölümde biraz temponun artmasını bekliyordum, olmadı. Geçen haftadan da daha durağan bir bölüm izledik. Zaman zaman geçiş bölümleri olur ve bu, her uzun süreli yapım için normaldir bunu da o boyutta değerlendirmeye çalışıyorum ancak kaygım yüksek sezona girmek üzere olduğumuz günlerde bu çizgi sürerse izlenme oranları açısından sıkıntı yaratabileceği.

Bölüme bütünüyle bakıp ilerleme denebilecek neler oldu diye düşünüyorum: Asuman, Demet’i köşeye sıkıştırabileceği bir koz yakaladı; Deniz, Ferit’in Nazlı’yla ilgili duygularını fark etti ve mücadele kararı aldı ve finalde Nazlı işten istifaya kalkıştı. Yaklaşık 140 dakikalık bölümde ana öyküye dair bir sıçrama, bir gelişme yaşamadık. Ana öykü derken Ferit ve Nazlı’dan söz ettiğim kadar Bulut’un velayetini de kast ediyorum. Ben velayetin Demet’e verilmiş olmasını içime sindiremiyor olabilirim belki de beklentim ondandır ama Ferit Aslan’ın olanı kabullenip üstüne gitmemesini anlamlandıramadığımdan bu duygu oluşuyor, bende.

Nazlı ve Ferit arasında yaşananlarda geçen bölüm Nazlı’nın kaçmaktan başka çaresi olmadığını düşünmüştüm ve normal karşılamıştım. Hâlâ aynı fikre sahip olmakla birlikte bu bölüm, kaçmanın işe yaramadığını görmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Kabul ediyorum, Ferit’le yüzleşmek istemiyor çünkü arada Asuman’la ilgili kocaman sorun varken duygularını yaşayamayacağını düşünüyor, haklı da ancak anlaşıldı ki bunu başaramayacak. O zaman bunu ısrarla tekrarlamak yerine başka bir çıkış aratmak lazım Nazlı’ya, fikrindeyim. Empati yapıp o çıkışı bulmaya çalışıyorum; ben olsam yaşananı kabullenir ama sarhoşken yaşanmış anlık bir durum olduğunu, çok da önemli ve özel olmadığını vurgulardım sanırım. Bu tavır Ferit’i, Nazlı hakkında bir daha düşünmeye iter; ilerleyen bölümlerde de Nazlı için de özel olduğunu ona kanıtlamaya götürürdü ki bu yoldan çok dolu sahneler, çok hoş çatışmalar çıkabilirdi.

Ferit, baştan beri düz ve net bir adam… Hayatında griler yok, en azından Nazlı’ya kadar yoktu. Belirsizlikle karşılaşınca bundan çok rahatsız olması ve netleştirmeye çalışmak için üstüne üstüne gitmesi normal. Ayrıca o, duygularını çözümlemiş, bizimle paylaşmasa da olurunu olmazını hesaplamış ve Nazlı’yı konumlandırdığı yeri belirlemiş durumda. Deniz’in duygularını öğrenmesine karşın Nazlı konusunda geri adım atmayışı da kararının kesinliğini vurguluyor. Güçlü olan taraf da o olduğuna göre, sonuna kadar sınırları zorlayacak ve sonunda Nazlı’yı kaçamayacağı noktaya getirecektir. Benim dileğim, bu kaçma – kovalama aşamasının artık daha fazla uzamaması.

Deniz, geçen haftadan beri artan bir şiddetle benim sabrımı fazlasıyla zorluyor. Aşkı anlarım çok da saygı duyarım ne var ki Deniz’inki aşk değil. O ailenin, küçük ve şımarık çocuğu. Son derece bencil ve son derece ben merkezli yaşıyor. Nazlı’ya âşık olduğunu düşündüğünden Nazlı onun olmalı. Gerçeği kim göstermeye uğraşırsa uğraşsın sonu hüsran olur. Nazlı’nın onu isteyip istememesiyle de çok ilgilendiğini düşünmüyorum ben. Bulut’un bir oyuncağa sahip olma dürtüsüyle Deniz’in Nazlı’yı isteme dürtüsü aynı. (Laf aramızda zaman zaman ben Bulut’u daha olgun bile buluyorum.) Nazlı’ya olan aşkına baştan beri inanmamıştım bu bölüm iyice emin oldum. Alya’nın da kendisinden uzaklaşmasına tahammülü yok çünkü. Deniz’inki sevilme arzusu… Herkes tarafından ilgi görme ve sevilme açlığı…

Deniz; Alya’nın canını yakabilir, incitebilir, üzebilir çünkü o Deniz ve içinden geldiği gibi davranma hakkı var ama Alya onu bırakıp gidemez. Niye? Çünkü Deniz terk edilmek istemiyor. Denizcim kusura bakma ama bu tam ergen tavrı… 15 yaşında bir yeniyetmede tahammül edilebilir ama sende adına şımarıklık diyoruz. Bana göre de erkeğin şımarığı kadar itici bir varlık daha yok.

Ferit, ilk günden beri kendini Deniz’in ağabeyi olarak görüyor; hele Demir öldükten sonra bu sorumluğu iyice sırtladı ancak bana kalırsa bu hafta, çok ince bir ayar geçti ona. Deniz’in asla anlamadığı bir ayardı ama sevdiklerini kaybedenin sadece o, olmadığını söyledi. Gerçi Deniz bencilliğindeki bir adamın bu duygunun farkına varmasını beklemek de anlamasını istemek de hayal. O sahne bana, Ferit’in ne kadar yalnız bir adam olduğunu bir kere daha gösterdi. Kazadan beri Bulut’un velayeti, Deniz’in duyguları, annesinin depresyonu derken kimsenin aklına Ferit’in de canı kadar sevdiği insanları kaybettiği gelmedi. Buna Nazlı da dâhil… Belki de bu yalnızlık duygusu artık canına yettiğinden Ferit, Nazlı konusunda meydanı Deniz’e bırakmayacak.

Hakan, Deniz’in duygusal açığını yakalayıp üstüne üstüne gidince bir “Oh!” çektim çünkü Hakan’ın Deniz’i safına çekmek için yapacağı hareket, Ferit’in yolunu Deniz’den temizler. Hakan, karısının Ferit’e zaafının farkında ve bundan hiç hoşlanmıyor; diğer yandan oy oranını artırmak için Deniz’e ihtiyacı var. Bunun yolu da bana kalırsa Ferit’le Deniz’i birbirine düşman etmekten geçiyor. Nazlı’yı öğrenen Hakan, Ferit’le Nazlı’nın bir araya gelmesini ister çünkü bu hem Demet’ten intikam alma yoludur hem de Deniz’in Ferit’ten kopmasını sağlar. Hakan, anlık planları iyi yapan bir adam; bu açığı gördüğü an değerlendirecektir diye umuyorum.

Geçen haftaki yorumda Hakan’ı giderek sevmeye başladım demiştim ama sağ olsun okurlarımdan biri beni derhal kendime getirdi. Hakan’ın iç dünyasına inip içindeki o el değmemiş beyazı görünce ellerinin karasını unutuvermişim ben. Zeynep ve Demir’in katili bir Hakan var karşımızda. İstediği kadar haklı gerekçeleri istediği kadar yaşanmamışlıkları olsun, şimdi şefkat göstermeye çalıştığı Bulut’u anasız babasız bırakan o. Bu gerçeği hatırlayıp ona olan mesafemi korumaya karar verdim. Ferit’in lehinde olacak her hamlesini desteklerim ama başına gelen her kötü olayda da “Beter olsun!” deme hakkımı saklı tutuyorum. Aynı duygulara Asuman için de sahibim ve benim için, ağzıyla kuş tutsa görmeye tahammül edemediklerimden olacak.

Bölümün geneli ile ilgili olarak düşünceme gelince: Romantik- komedi janrının özelliği; âşıkların önünde bir engel vardır ve bu, bir araya gelmelerini imkânsız kılar. Âşıklar bu engele rağmen yakınlaşır ama bir arada olmalarına mâni bir durum oluşur. Ayrılırlar fakat yüreklerine söz geçiremez o engeli ortadan kaldırmaya çabalar ve giderek artan olumsuzluklara rağmen sonunda kavuşurlar: “Aşk, her engeli aşar”. Şimdi Dolunay’da o engel oluştu. Asuman’ın yaptıkları… Yüreklere söz geçirememe kısmı da kısmen oluşuyor, Deniz de bir engel o da tamam ama “giderek artan olumsuzluklar” boyutu yok, son iki bölümdür. Aksine olduğumuz yerde daire çiziyoruz. İlerlemiyor tam tersine duraklıyor. Bence ana sıkıntı burada… Bir diğer problem de Deniz’in durumu elbette. Dizide Asuman, Demet ve Hakan’dan oluşan bir “kötü”ler grubu var. Deniz de o tarafa doğru evriliyor ancak bu sırada bencil ve şımarıkça bir tavırla Ferit’le yarışır durumda olması Deniz’i bir anda fazlasıyla sevimsiz yaptı. Bütün bunların yanında Nazlı ve Ferit cephesinde hiçbir gelişme yaşanmayınca seyirci sabrı sınanır hâle geldi. Önümüzdeki iki bölümün yazılmış olduğunu düşünerek bunu şimdi söylemek çok manalı olmayabilir ama tam da yeni sezon öncesi izleyici sabrını bu kadar ölçmek çok doğru mu, bilemiyorum. Umarım yanılıyorumdur, umarım önümüzdeki bölüm ana olay bir ivme kazanır.

İlk bölümden beri söylüyorum, benim Dolunay’ı asıl izleme nedenim Can Yaman oyunculuğudur. Öykünün iyi ya da kötü oluşu önemli ama benim esas odağım Can Yaman sahneleri… Onun detayları yansıtışı, onun Ferit’i yorumlayışı ve onun sahnelerini izlemenin verdiği keyif. Şimdi, öyküden biraz uzaklaşıp benim için asıl önemli bölüme geçeyim. Bu hafta bayıldığım sahne, Deniz’le konuşmasıydı. Deniz’in Demir ve Zeynep’le ilgili söylediklerini dinlerken ağır ağır gözleri doldu ama Ferit Aslan, kimsenin yanında o gözyaşlarını akıtmaz. Akıtmadı da… Hani gözünüze yaşlar hücum edince burnunuz sızlar ya Ferit’in gözlerinden akmasına izin vermediği yaşlarda; işte, benim de tam öyle sızladı burnumun direği. Sevgili Can’ın daha önce ağladığı hem de çok güzel ağladığı bir başka sahne geldi gözümün önüne… Bu kez o duyguyu gözyaşları olmadan yakalamış ve bence çok etkileyici küçük bir baş çevirişi ve yutkunmayla vermişti. Ardından Deniz’e “Sen ve Bulut benim ailemsiniz!” derken öyle bir ifade geçti ki yüzünden… Bir karenin içinde sevgi, yalnızlık, gidenlere özlem ve hepsinden sonra “Sakın beni hayal kırıklığına uğratma, sakın beni arkamdan vurma” yakarışını serdi önüme.

Can, Ferit’in güçlü yanını da zaafını da yalnızlığını da ve hepsinin ötesinde sevgiye ihtiyacını da çok iyi geçiriyor, küçük dokunuşlarla… Ferit’i üç boyutlu, canlı ve hepsinden ötesi gerçekten çok sevilesi bir karakter hâline getiriyor. Nazlı’ya barmenlik hünerlerini gösteren Ferit’e kendi öyküsünü öyle güzel giydiriyor ki Can’ın hediyesi, Ferit’te hiç sırıtmıyor aksine onunla bütünleşiveriyor.

 

İlk bölümde beni rahatsız eden hatta iten, asla ısınamam dediğim Ferit Aslan’ı; Can’dan başka biri oynasa bu kadar sevip yüreğimin baş köşesine oturtabilir miydim? Hiç sanmam! O sert, düz ve keskin çizgili adama kattığın nahifliğe, duyguya ve derinliğe bayılıyorum, Sevgili Can. Aklına, gözüne ve gönlüne sağlık Can Yaman.

 

 

Exit mobile version