Yazar: Sinem ÖZCAN
Öykünün, çok keskin virajlardan birini döndüğü bir bölüm izledik, bu hafta Dolunay’da. Ne zamandır beklediğimiz Bulut’un vesayet davasıyla Nazlı – Ferit ilişkisinde yeni bir perdenin açılması aynı bölüme denk gelince ritim zaman zaman aksasa da etkileyici, bir o kadar da yoğun bir bölüm izledik. Akışta tam anlamlandıramadığım yerler var ama özellikle duygusal sahneler çok başarılı ve çok yüksek verilmişti. Onları izlerken kafamdaki soru işaretlerini durdurmayı başardım.
İki haftalık aradan sonra Asuman, yine ortaya çıkıp ortalığı karmakarışık etmeyi başardı. Aslında beni uzunca bir süredir rahatsız eden yer de tam olarak onunla ilgili. Öykü matematiğini biliyorum, Asuman’ın ateşleyici rolünün de çok farkındayım ama ne yazık ki etik değerlerim işin içine girince objektif olamıyorum. Asuman’ın yaptığı sıradan bir yalan, basit bir dolap ya da çocuksu bir kıskançlık değil. Küçük bir çocuğun üstelik de anne babasını çok trajik bir biçimde kaybetmiş bir çocuğun hayatıyla oynadı. Bunun affedilir tarafı yok. Geçiştirilir yanı hiç yok. Hele hele ablasına telefonda yemek tarifleriyle onun canına nasıl okuyacağını ballandıra ballandıra anlattırmanın hiç ama hiç gereği yok. Bana konu biraz geçiştiriliyor ve “Asuman da böyle işte, onu da böyle kabul ediverin!” havası veriliyor gibi gelmeye başladı ve açıkçası rahatsız oldum. Üstüne üstlük hâlâ pabuç kadar dille “Hata yaptım, abartmayın!” tavrı gerçekten anlaşılmazdı. Asuman’ın sevilecek tarafı yok, amaç da onu sevdirmek değil ancak bir nokta gözden kaçıyor gibi gelmeye başladı bana. Asuman’ı bir türlü engelleyemeyen ve bu bölümdeki gibi “sözüm ona” kızan bir abla görüntüsü, Nazlı’yı zayıflatıyor ve etkisizleştiriyor.
Nazlı, Ferit’in davayı kaybetmesinin üzüntüsüyle bir kez daha gerçeği söyleme ve bu arada Asuman’a haddini bildirme kararı aldı, almasına da maalesef bir defa daha sonuçsuz bir girişimde bulundu. Gerçi öykünün gidişatından Nazlı’nın itiraf edemeyeceğini anlıyoruz. Ferit, Nazlı’ya güvenmeye başladı, üstelik âşık oluyor; her şey yolunda giderken ve rüya gibi bir aşk yaşanırken gerçek, Nazlı’nın itirafıyla değil de bir tesadüfle düşecek Ferit’in önüne ki Ferit bir kez daha kadınlara güvenmenin bedelini ödesin. Nazlı – Ferit aşkındaki çatışma da tam o noktadan kurulacak, buna da hiç itirazım yok.
Diğer yandan bu hafta Deniz’in ağzından da ilk kez açıkça Nazlı’ya âşık olduğunu duyduk. Alya’nın bütün çabasına karşın Deniz’i yeniden elde etmesi şu aşamada çok zor görünüyor. Bu noktadan sonra Alya, Deniz’in gözüne Nazlı’nın ona ilgi duymadığını sokar, inşallah diye düşünüyorum. Deniz beni giderek daraltmaya başladı, zira. Kamyon altında kalmış kedi yavrusu gözleriyle Nazlı’ya bakan, “Ben duygusal adamım, sana ihtiyacım var!” tavrıyla sürekli ilgi toplamaya çalışan ve bir türlü derdini açıkça söylemeyip işi arkadaşlık kılıfının ardından yürütmeye çabalayan Deniz, benim tahammül edebileceğim bir erkek tip değil. Hakan Kurtaş’ı çok sevsem ve canlandırmasını çok başarılı bulsam da başlarda çok sevdiğim Deniz’den hızla soğuyorum. Deniz’in istediği Nazlı çünkü onun gücüne ve sıcaklığına ihtiyacı olduğunu düşünüyor ama gerçekte onun için doğru tercih her şeye rağmen Alya… Çünkü Deniz’in sevmeye değil sevilmeye ihtiyacı var. Umarım, bir an önce rotasını doğru yöne çevirir.
Şimdi gelelim kafamı karıştıran en mühim noktaya: Amerikan dizilerinde mahkemeye son anda kanıt ya da tanık getirilmesine alıştık da bizim hukuk sistemimizi bilmiyorum o yüzden de bir akşam önce yenen yemeğin fotoları dava dosyasına jet hızıyla nasıl eklendi, algılayamadım. Çok da durmadım üstünde, kabul ettim ama Hakan dosyaya son anda fotoğraf koyuyorsa onun bu hamlesini Buse’den öğrenen Ferit, niye mahkemeye tanık olarak Buse’yi çağırmayı akıl etmedi ki? Hem Hakan’ın Buse’yi fotoğraflar için ayarlamaya çalıştığını öğrenip hem de buna tedbir almamak Ferit Aslan olmakla nasıl örtüştü, anlamadım. İnşallah bu detay ilerleyen bölümlere saklanmıştır diye umuyorum. Aksi takdirde Asuman’ın ilk bölümde çaldığı ve sonradan sır olan kravat iğnesi gibi bu da açıklanmamış bir soru işareti olarak kalacak zihnimde.
Velayet davası sonuçlandığına ve Ferit davayı kaybettiğine göre Bulut’u geri alabilmek için bir kez daha mahkemeye başvurabilir mi, bilemem ama eli kolu bağlı, durumu kabullenmeyecektir diye düşünüyorum. Temyiz mi olur, yeni kantılar mı olur; bir şekilde geri alacaktır Bulut’u diye umuyorum. İlk bölümden beri pek çoğumuzun aklındaki senaryo Nazlı’yla kâğıt üzerinde de olsa evlenmesi şu anki karmaşayı çözmeye yarayacak gibi görünüyor.
Geçen bölüm ilk işaretleri gelen Nazlı – Ferit yakınlaşması bu hafta büyük bir hızla ilerledi. Ferit, ondan hiç beklenmeyecek bir süratle Nazlı’ya kapılmış görünüyor. Hatta bunu ilk kez kendisi dışında birine, Buse’ye, itiraf edecek noktaya dahi geldi. Onun hızı, Nazlı’nın da duygularıyla yüzleşmesini sağladı. Bölüm finaline bakınca bir ilişki başladı demek, mümkün…
Bu arada Nazlı – Ferit ilişkindeki gelişimi ve detayları çok hoş buldum. Hazer Amani’in özel workshopundan, Nazlı’yı yemeğe çıkarmaya kadar hepsi izlemesi çok keyifli ve Ferit’e de Nazlı’ya da çok yakışan sahnelerdi. Hele final sahnesinin hem ambiyansına hem eşlik eden müziğe hem de yaratılan duyguya vuruldum ama kocaman bir isyanım var. Keşke o sahneyi Alya – Deniz sahneleriyle bölünmeden izleseydik. Ritmi yükseltmek, gerilimi artırmak bir yana iki sahnenin de duygusuna fena hâlde zarar verildi. Alya ve Deniz arasındaki diyalog da Alya’nın umutlarının suya düşüşü de çok önemli ve çok iyi canlandırılmış bir sahneydi. Öte yandan Nazlı – Ferit sahnesinin akışı mükemmeldi. İkide bir kesilince ne o akıştan zevk alabildim ne de diğer sahnenin anlamı etkileyici oldu.
Ana olayın yanında bir de haftalardır devam eden Fatoş, Engin’le mi Tarık’la mı birlikte olsun meselemiz var, malum. Fatoş’a kızgınım ben bir süredir, Nazlı’yı Asuman konusunda sürekli durdurmasından dolayı. Bu haftaki duruma bakarsak Fatoş’a Engin konusunda asıl darbeyi Asuman vuracak gibi görünüyor. Hoş bana kalsa Fatoş ve Engin’in oluru da pek yok ama bana kalmadan o konuya Asuman el atacak gibi. Fatoş için “maymun iştahlı” dedi bile. (Söylemeden geçmeyeyim: Maymun iştahlı oluşuna örnek olarak iş görüşmesinde Fatoş’un beş yıl sonra kendini nerelerde gördüğünü anlatmasını da hiiiiçççç anlamadım. Ya Asuman maymun iştahlı deyiminin anlamını bilmiyor ya da ben) İçimden bir ses Asuman amacına ulaşsın da Engin bir yüksekten yüksekten konuşmalarının bedelini ödesin diyor. Ayrıca gözü yüksekte ve parada pulda görünen Fatoş’un da Tarık’a âşık olup hayatın başka yüzüyle tanışmasını da istemiyor değilim.
Oyunculuklara gelince bu hafta ben, Türkü Turan’la başlamayı tercih ediyorum. Sesinin güzelliğini ilk bölümden beri biliyoruz ama ben onu Alya’ya kimlik olarak da çok yakıştırıyorum. Hele bu bölüm finalde Deniz’in onu öpmesinden hemen sonra yüzünde beliren mutluluğun bir anda onun sözleriyle yok olup gitmesini çok beğendim. Çok rahat ve abartısız bir oyunculuğu var Türkü Turan’ın. Alya’nın duygusal ve inişli çıkışlı kimliğini de çok iyi taşıyor.
Deniz’den soğumama rağmen Hakan Kurtaş’ın onun dünyasını çok iyi verdiğine inanıyorum. Özellikle de Türkü Turan ve Hakan Kurtaş sahnelerini çok keyifle izliyorum.
Sevgili Can’a gelince… Mahkeme sahnesine kadar sakin sakin izliyordum. Bakışları, ses tonu, duruşu hepsi yerli yerindeydi, yine izlemesi çok keyifliydi. Hele hele sinirlendiğinde yüzünde tek kas oynamazken eklemleri beyazlayana kadar sıktığı yumruğuna kameranın yaptığı zoomlar çok iyiydi. Ne var ki mahkeme ve ardından final sahneleri gelince ondan önce ne var ne yok sildi, götürdü.
Mahkeme sahnesi diyebilirim ki dizinin başlangıcından beri Can’ın en iyi performansıydı. Her ayrıntısıyla çok ince hesaplayıp çok dikkatli ve tek tek düşünerek canlandırdığı mimikler ve bakışlarla Ferit’in tüm duygusunu yansıttığı bir sahneydi. Bulut konuşurken keyifle gülümsemesi, tek kaşın hafifçe kalkması; Bulut’un mahzunlaşmasıyla dudaklarını ısırıp hâkime “Yeter artık, bitirin!” bakışına dönüşüverdi.
Final sahnesinde de yaşadığı üzüntü yüzünden içmiş, çakırkeyif Ferit Aslan’ı gözlerinin kısıklığı, ses tonunun alçalması, yüzün mahmurlaşmasıyla çok iyi verdi. Nazlı’nın gelişiyle karanlığından adım adım sıyrılmasını, artık duygularını yansıtmaktan kaygılanmamasını, bakışların yumuşamasını ve Nazlı’yla aralarındaki elektriği sesiyle ve bakışlarıyla yansıtmasını bayıla bayıla izledim.
İşini hakkıyla yapan, ona saygısı olan, en iyiyi ortaya çıkarmak için çabalayan herkesin hangi işi yapıyorsa yapsın günün birinde hak ettiği başarıyı kazanacağına hep inandım. Baştan beri her adımını, her işini izleyenlerden biri olarak çok büyük gönül rahatlığı ve çok büyük mutlulukla geldiğin noktayı görüyorum ve “Sen, bunu çoktan hak ettin, Can” diyorum. Aklına, yüreğine ve emeğine sağlık…
Bölüm finalinin güzelliğinden sanırım bu hafta “Haftaya neler olacak?” sorusu yok kafamda; rahat ve huzurla bekliyorum. Emeği geçen herkese teşekkürler…