Yazar: Sinem ÖZCAN
Bu hafta ekranın başından yüzümde mutlu bir gülümseme, beynimde birbirine girmiş sorularla kalktım. Ancak öncelikle diyaloglar, atmosfer ve öykünün ilerleyişi açısından en sevdiğim bölümlerden biriydi. Bir yanda Nazlı ve Ferit’i izlerken diğer yanda onların hikâyesinin oturacağı zeminin hızla kaymakta olduğunu hissettim. Öte yanda Hakan, Demet ve Asuman arasındaki “şer ittifakı”nın biçim değiştirmekte olduğunu gördük. Zihnim biraz bulanmadı, diyemem.
Bulut’un velayet davasında ikinci raund bir hafta sonra (Geçen bölüm de “bir hafta sonra” sözü geçmişti. Keşke şunu baştan bir ay yapaydık)… Bu durumda iki tarafın da işin üçüncü bir celseye kalmadan bitirilmesi için elini sağlamlaştırması gerekiyor. Ferit, çok akıllıca bir hamleyle odağını Hakan’ın kirli işlerine çevirdi. Üstelik kaza yapan araç da onun garajında ve belli ki Ferit’in içini huzursuz eden bir şeyler var araba konusunda. Her ne kadar Hakan’ın adamı “Artık kimse bir şey bulamaz!” dese de benim Kemal Usta’ya güvenim tam… (Ferit Aslan hiçbir şeyin 2. kalitesine tahammül etmez. Ustası da birinci sınıftır, bulur bir ipucu)
Diğer yandan, Hakan da dümeni doğru rotaya çevirdi ve Ferit’in özel hayatını deşme kararı aldı. Burada karşısına şu an için çıkan tek isim de Nazlı… Magazin basınının konuyu sakız etmesine güvense de bana kalırsa farkına varmadan kendi ayağına sıkıyor.
Demet’e gelince, niyeyse, birden Ferit’i hâlâ istediğine karar verdiği ve Nazlı’yı kıskandığı için velayeti filan unutup Asuman’ı ihbar etme noktasına vardı. Onun bu hırs ve kıskançlıkla yaptığı eylem işleri tamamen aleyhlerine çevirecek o kesin de Ferit o zarfı açar mı açmaz mı? Kritik soru o…
Geçen haftadan beri Demet’in giderek daha tacizkâr ve atak olduğunu görüyoruz. Ferit’e olan bu ilgisi durduk yere niye şimdi birden alevlendi çok anlayamasam da olayları hızlandırdığı açık. Kıskanç bir kadından daha kötüsü yok derler ama kıskançlık zekâyla birleşirse tehlikeli bence. Demet, kendini çok akıllı ve güçlü görse de bana kalırsa öfkeyle Asuman’a her şeyi anlatarak yaptığı bütün planın canına okudu. Sadece planı mahvetmekle de kalmadı, Ferit’e karşı sonuçsuz ilgisi şu ana kadar götürmeyi başardığı evliliği de tehlikeye sokacak gibi duruyor. Galiba bu işin sonunda en zararlı çıkan Demet olacak.
Bu hafta Hakan, beni karmakarışık etti. Bütün alçaklığına, pis işlerine, dalaveresine karşın Bulut’la konuşurken izlediğim Hakan’dan nefret etmem çok zor. Yine de timsah gözyaşlarına çok fazla kanmayıp içimden “O çocuğu anasız babasız bırakan sensin!” demeyi başardım. Öykünün tartışmasız en başarılı yazılmış “kötü” sü Hakan ama Necip Memili onu öyle iyi yorumluyor ki sadece “kötü” deyip geçemiyorsunuz. Bulut’la konuşan Hakan’ın gözünden dökülen yaşlar içimi acıtmadı desem yalan olur. Annesiz babasız büyümenin onu bu kadar acımasız ve hırslı olmaya zorladığına sonuna kadar inandım. Hatta kendince Demet’i sevdiğine bile ikna oldum. Bazen bakışı, bazen alaycı tavrı, bazen de konuşmadaki bir küçük vurgusuyla Hakan’ı alabildiğine derinleştiriyor. Benim için Dolunay’da izlenmesi en zevkli oyunculardan biri kesinlikle Necip Memili.
“Kötü”lerden başlamışken Asuman’ı atlamak olmaz. Onun belgeyi sızdırmasının yol açtığı kaos sürerken Asuman, olup biteni çoktan kapatmış ve yoluna devam etmekte… Onun karakteri için bu çok şaşırtıcı değilse de sanırım karaktere bir rötuş yapılmaya karar verilmiş. Demet’e “Ben artık ablamın yanındayım. Taraf değiştirdim.” deyişinden çıkardığım sonuç, bu. Açıkçası bu ani dönüşü inandırıcı bulmasam da ona yeterli tepkiyi göstermediği için Nazlı karakterine zarar verdiğini düşündüğümden bu değişimi, eğer kalıcıysa, olumlu karşılıyorum. Her ne kadar Asuman şımarık, bencil ve değerleri olmayan bir kızsa da kendinden başkasına zarar vermediği sürece ne yaptığı pek de umrumda değil.
Nazlı, Ferit’le ilgilenmekten olup bitenden epeyce uzak kaldı bu bölüm ama yavaş yavaş Ferit’le aralarında oluşan yakınlık bu bölüm iyice belirgin hâle geldi. Demet’in anlattıklarından sonra Ferit’e hesap sormaya kalkışması duygularının renk değiştirmeye başladığının göstergesiydi. Bölümün en sevdiğim sahnelerinden biriydi o atışma sahnesi. İtiraf ediyorum, Nazlı’ya fena hâlde acıdım: Sinirlenmişsiniz, kıskanmışsınız, öfke burnunuzda ve kavga etmek istiyorsunuz ama karşınızda gayet sakin, sesinin tonu bile değişmeyen üstüne üstlük son derece mantıklı konuşarak sizinle kavga etmeyen bir adam var. Cidden delirtici… (Nazlı’ya not: Sen sen ol, böyle bir adamla kavga etmek istiyorsan onu kışkırt! Çileden çıkmasını sağla… Yoksa kavga edememenin hırsıyla öfkeni ikiye katlarsın.)
Demet’i kıskanmasıyla biz Nazlı’nın duygularındaki bariz değişimi fark ettik ama Fatoş hepimizin sözcüsü olarak pat diye “Sen âşık oluyorsun!” deyiverdi. İyi ki de dedi, böylelikle Nazlı’nın hissettikleriyle yüzleşme sürecini kısalttı, bence.
Ferit, her ne kadar dillendirmese de kimseyle paylaşmasa da bana kalırsa duygularının daha farkında olan taraf. Demet’in onunla ilgili söylediği en doğru yargı “O duygularını dile getirmez”. cümlesiydi. Ferit zaten az konuşan bir adam, üstelik kendinden söz etmeyi de hiç sevmediği belli. Yine de onları birkaç kez birlikte gören Alya bile ondaki duygusal değişimin farkına vardıysa akılcılığı ve mantığıyla övünen Ferit’in yüreğinde olup bitenleri fark ettiğini düşünüyorum. Ancak o yapıdaki bir adamın hissettiklerini açığa vurmasını ne sağlar, işte ondan emin değilim.
Diğer yandan Deniz’in varlığı da Ferit için bir engel… Deniz’in Nazlı’ya ilgisinin farkında ve ona hissettiği sorumluluk duygusu Ferit’e bir engel daha koyacaktır. Bu arada söylemeden geçmeyeyim Deniz’in çocuksuluğu beni hafiften bunaltmaya başladı. Duygusal ve zayıf oluşu da bunlara eklenince onu içten, sıcak ve şirin bulsam da Nazlı’yla yakınlığı iyiden iyiye gözüme batar oldu. Duam Alya’nın ne yapıp edip Deniz’i yeniden kendine bağlaması.
İlk bölümde Ferit, bana çok uzak bir karakter demiştim. Gerçekten de kontrollü ve fazla sistematik oluşu, fazla formal görünüşü beni Ferit’e mesafeli yapıyor – du. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü Can Yaman oyunculuğu Ferit’in o kalın çizgilerinin arasını öyle ince ince dolduruyor ki giderek daha çok benimsedim hatta empati yapabilir hâle geldim. Mimiklerini anlamlandırmayı, satır aralarını okumayı öğrendikçe de gitgide daha çok seviyorum, onu.
Çok uzun zaman oldu, Sevgili Can’ı bir sahnede izlerken “Tehlikeli Oyunlar”dan bir cümle düştüydü aklıma: “Gözleriniz çok ses çıkarıyor!” diyordu bir yerde Oğuz Atay… Bu hafta o cümleyi tekrar etmek istiyorum. O kadar dolu ve o kadar güçlü ki bakışlar, repliğe ihtiyaç duyurmuyor. Ferit, az ve kısa konuşan bir adam ama o kadar çok şey anlatıyor ki… Doktor Nazlı’ya “Bu gece siz buradasınız, değil mi?” diye sorduğunda Ferit, Nazlı’ya dönüp bakıyor sadece ve o bakışta “Lütfen, kal!” “Beni yalnız bırakmazsın değil mi?” “Sana ihtiyacım var!” ve daha bir sürü cümleyi siz izlerken zihninizden ekleyiveriyorsunuz.
Arabanın penceresinden dışarı sarkmış Deniz ve Nazlı bağrışırlarken direksiyonda ileriye bakıyor Ferit. O bakışta Deniz’in Nazlı’ya olan duygularını bildiğini de fark ediyorsunuz, onların coşkusunu sevdiğini de, çocukluk yaptıklarını düşündüğünü de…
Demet’le konuşurken bir anlık bakışında iğrenme, bıkkınlık ve tahammülsüzlük olduğu gibi geçiyor, izleyene.
Nazlı’yla duygusal yoğunluğun arttığı ve yakınlaştıkları sahnelerde de bütün yüreğini gözlerine yerleştirmiş bir adam vardı, karşımızda… Ferit Aslan, âşık olduğunu klişe cümlelerle dile getirecek hatta kelimeye dökecek bir adam değil… Dakikalarca konuşmasından çok daha etkili ve derin bir bakışla bunu ifade ediyor, Can.
İyi oyuncu, karakteri çıkarırken onu olabildiğince gündelik yaşamdaki kadar sıradanlaştırmayı bilir. Dikkat çekici tavırlardan, alışılmadık jestlerden, farklı tonlamadan ve lüzumsuz hareketten kaçınır. Özetle en farklıyı bile sıradanmış gibi sunmayı başarır ama bunu yaparken de yarattığı bir hayal ürünü de olsa gerçekmiş duygusu uyandırır. Ferit de kırmızı ışıkta beklerken yanınızdaki arabada bütün ciddiyetiyle duruyor gibi hissedebileceğiniz kadar kanlı canlı hâle geldi ve onu bu denli yaşar hâle getirmeyi başardığın için sen çok iyi bir oyuncusun Can Yaman!