Site icon Dizifilm BiZ

Dolunay 3. bölüm

Ferit Bulut Nazlı

                                                                                                                         Yazar: Sinem ÖZCAN

Olayların hızlandığı ve gerilimin yükseldiği bir bölüm izledik, bu hafta Dolunay’da. Düğümler Asuman etrafında yoğunlaşmış ve olayların bir anlamda itici gücü o, olmuştu. Bu açıdan da izleyenlerin sabrının sınandığı bir bölüm oldu, demek haksız olmaz sanırım.

İkinci bölümün finalinde, Bulut konusunda çaresiz kalan Ferit, en akılcı yolu seçmiş ve Nazlı’ya gelmişti. Nazlı’nın Bulut söz konusu olduğunda ona hayır demesi düşünülemez. Ferit’e ne denli kızarsa kızsın, ağır bir travma yaşayan küçük bir çocuğu bir başına bırakacak kadar sağduyudan yoksun bir kadın değil Nazlı. Nitekim, Bulut’u görene dek kabul etmeme yanlısıyken onu gördüğü andan itibaren Ferit’in tüm koşullarına itirazsız peki demeyi bildi. Bulut için ilk etapta en akıllıca ve en doğru yol seçilmiş oldu böylece.

Nazlı ne denli ince duygulu ve sağduyuluysa Asuman, onun tam zıddı; bencil, gözü yüksekte ve istediğini elde etmek adına elini kirletmekten kaçınmayan bir kız. Kendinden başka hiç kimseyi de umursadığı yok. Ablasının konumunu elbette ki fırsata çevirmek için elinden geleni ardına koymayacaktı, öyle de yaptı.

İlk bölümden beri Asuman’ın, Nazlı’nın elini zayıflatmak için yaratılmış bir karakter olduğunu düşünüyorum. Bu kanım giderek güçleniyor. Henüz Nazlı’nın da Ferit’in de farkında olmadığı evde yaptığı hırsızlığa bu kez mağazadan elbise çalarak bir yenisini ekledi. Yakalanmış olması, hiçbir bedel ödemediği için de umrunda olmadı elbette. Demet’i tanıdığı anda da elde edebileceklerini fark edip önüne çıkan ilk fırsatı kullandı. Ne yazık ki onun bu adımı Ferit’in Bulut’u geçici de olsa kaybetmesine yol açtı.

Bütüne bakınca Asuman’ın sevilecek hiçbir yanı yok. (Zaten sevilsin diye de yaratılmamış) onun bu denli baskın ve kilit konumda olması izleyen herkesi fazlasıyla zorladı, doğal olarak. Ancak biraz yükselip olaya tepeden bakınca bunun bir gereklilik olduğu tartışmasız kabul ediliyor.

Demet ve Hakan’ın velayet için Ferit’e karşı kullanabilecekleri çok iyi bir koz var. O da evli olmaları, yani Bulut’a bir aile yanında yaşama şansı sunmaları. Her ne kadar Ferit, haklı olarak, onların ideal aile olmadığını düşünse de mahkeme buna bakmaz. Ferit’in yoğun çalışma temposu ve çocuğun bakıcı (Nazlı bile olsa mahkeme için o sadece bir bakıcı) elinde büyüyecek olması gerçekten çok büyük bir dezavantaj. Bu durumda hepimizin aklında olan Ferit, Nazlı’yla anlaşmalı bir evlilik yapar, fikri var. İyi de Nazlı bunu niye kabul etsin? Tamam, Bulut’u çok seviyor; tamam, onunla olmak istiyor filan ama bunlar ikinci derece önemli. İdealleri olan, eğitimi devam eden ve her şeyden önemlisi özünde Ferit’ten hiç haz etmeyen bir kadın o. Bu durumda Nazlı’nın bir şekilde başka alternatifinin kalmaması gerek ki evliliğe hayır diyemesin. İşte, Asuman’ın bu bölüm bize çektirdiklerinin alt metninde bu var, bence. Ferit’e ve Bulut’a bu kötülüğü yapanın kendi kardeşi olduğunu anladığı zaman, Nazlı yapısında bir kadın bundan kendini sorumlu kabul eder ve yapılanı telafi etmek için de gelen teklifi kabul eder. Asuman da böylece işlevini yerine getirmiş olur.

Engin, Asuman’ın iç yüzünü ilk fark eden olacak diye düşünüyorum ve onun Ferit’i yönlendirmesiyle Asuman, Ferit tarafından kontrol altına alınır ama bu arada biz izleyiciler olarak onu her gördüğümüzde biraz daha yumruklarımızı sıkacağız, ne yazık ki.

Demet’in Bulut’a yakın olmaya çalışmasını ve velayetini almaya kalkışmasını bekliyorduk, sürpriz olmadı. Ben Demet’in samimiyetine baştan beri inanmayan gruptanım. Yeğeniyle bağ kurmaya karar vermesini bir yere kadar anlarım da Bulut’un yaşadığı ağır travmayı hiç dikkate almadan Deniz’in uyarısına rağmen ısrarcı olmasını asla bağışlamam. Amacı Bulut’a hala olmak değil, Ferit’i köşeye sıkıştırmak bana göre. Geçici velayeti almasını da çok önemsemedim açıkçası çünkü Bulut’a güveniyorum. Onlara dünyayı dar edecektir. Dayısının evinde, kendini en güvende hissettiği yerde bile anı anına uymayan psikolojisi bozuk bir çocuk; yabancı bir evde neler yapabilir, tahmin etmek güç değil, hele de o çocuk Bulut’sa…

Olay odaklı bir bölüm olduğundan karakterlerin derinine inme işi yavaşlatılmıştı ama yine de Ferit’le ilgili bir iki küçük gelişme vardı. İlki “Nazmiye”den “Nazlı”ya geçiş yaptı, bu bölüm ki onun yapısında bir adam için bu önemli bir gelişme. İkincisi Nazlı’ya salt evin çalışanı gözüyle bakmaktan vazgeçti. Onunla sohbet etmeye başladı ki bu da şu ana dek Engin dışında kimseyle sohbete kalkışmayan Ferit için dev bir adım bana kalırsa.

Ben yine de Ferit’in ailesiyle ilgili geçmişte yaşanan bir sorun olduğunu düşünüyorum. Annesiyle ilişkisi bana hâlâ sağlıklı gelmiyor. Annesini hastanede sürekli ziyarete gitmesine karşın ona karşı sıcak değil ve mesafeli. “Lütfen artık direnme, çiftliktekiler seni özledi.” sözü benim içimi fena hâlde acıttı. “Seni özledim” ya da “özledik” değil; “Çiftliktekiler özledi.” düşününce çok manalı bir ifade… Anneyi ziyaretleri bana, onu çok seven ve ihtiyaç duyan bir evlattan çok yapısında var olan “her işin gereğini yapma” tavrının sonucu gibi geliyor. Açıkçası bir anne ve evlat arasına bu mesafenin nasıl girmiş olabileceğini de fena hâlde merak ediyorum.

Deniz’in bölüm boyunca durduğu çizgiyi çok beğendim. Nazlı’ya ilgisini frenlemeyi ve önceliği Bulut’a bırakmayı bildi. Ablasıyla ilişkisinde de doğru davranıyor şu ana dek. Evet, ablayı reddetmiyor ama Ferit’e de sırtını dönmüyor. Yalnız onun duygusal iniş çıkışlarına geçen bölüm şahit olduğumuz için bu tutarlı ve doğru çizgi ne kadar sürer, kestiremiyorum. Bana kalırsa Ferit’in Nazlı’yla evlenmek zorunda kalması her ne kadar bu anlaşmalı bir evlilik de olsa Deniz’in dengesini bozacaktır. Zaten işler, asıl o zaman çatallanmaya başlayacak gibi görünüyor.

Üç bölüme birden bakınca hoş ve soft bir romantik komedi olarak başlayan dizi, giderek kendi zeminini oluşturmaya başlıyor diye düşünüyorum. Klasik zengin ve güçlü adam – fakir ama sempatik kız ilişkisinden bence sıyrıldı ve yeni bir kanala akmaya başladı. Gidişat şimdilik tahmin edilebilir olsa da Bulut’un velayeti meselesi çözüldükten ve asıl savaş başladıktan sonrası için sürprizler çıkacak gibi duruyor.

Kurguda bana en doğru gelense neden – sonuç bağlantılarının iyi kurulması. Ne çıkacağını bilseniz de “Evet, bu durum bu sonucu getirir.” düşüncesini oluşturuyor ki bu da öykünün ayaklarının sağlam oturtulmuş olduğunu gösteriyor.

Çağrı Bayrak rejisine önceki işlerinden aşinayım ancak onların sürekli izleyicisi olamamıştım. Dolunay’da hikâye anlatıcılığını sevdim. Gerek oyuncu rejilerini gerek detayları verişini ve gerekse renklerle yarattığı oyunları çok beğendim. Bu bölüm Ferit ve Nazlı’nın el sıkışmalarındaki nüans ve Hakan’la konuşan Ferit’in elindeki tenis topunun ezilişine yapılan zoom çok hoş geldi bana. Renkler demişken söylemeden geçmeyeyim: İlk bölüm Ferit’le ilgili her yerde kıyafetlerinden ev ve ofis dekorasyonuna kadar yoğun bir mavinin seçildiğini söylemiş ve bunun özellikle yapıldığını düşündüğümden söz etmiştim. Bu hafta ofisteki tablo çekti dikkatimi. Ferit’in masasının yanında yerde duran kırmızı ağırlıklı tablo bence çok anlamlı bir kontrast yarattı. Mavinin soğukluğuna tezat bir ateş kırmızısı, sakin ve kontrollü Ferit’in iç dünyasındaki öfke ve tutkuya götürdü beni. Üstüne üstlük Ferit’in Nazlı’ya “İnsanı içgüdüleri ve tutkuları yönetir.” cümlesini de işitince o kırmızının bize Ferit’le ilgili ipucu verdiğini düşündüm. Bakalım, bekleyip göreceğim.

Geçen hafta Necip Memili, çok iyi performanslarının geleceğinin işaretini verdi demiştim bu hafta özellikle Ferit’in ofisindeki sahnede ona bayıldım. Karşısındakini incittiğini ve kızdırdığını bilen bir adamın sadistçe keyfini çok başarıyla verdi. Mahkeme sahnesindeki o son bakışı da aynı tonda ve aynı etkideydi. Hakan ağırlık kazandıkça Necip Memili oyunculuğu da giderek kendini gösterecek.

Alihan’ı yine çok ama çok bayılarak izledim. Kendinden çok büyük bir yeteneği var ve o kadar doğal oynuyor ki zaman zaman izleyici mesafemi kaybettiriyor bana. Umarım çok uzun soluklu bir ekran yüzü olur.

Özge Gürel’i, kapı aniden açılıp da kendini Ferit’in kollarında bulduğu sahnede çok beğendim. Mimikleri, beden dili ve özellikle tonlaması harikaydı. Bulut’la sahnelerinde de onları izlemeye bayılıyorum. Nazlı’yı çok iyi anlamış bunun ötesinde de sevmiş diye düşünüyorum. Onu yorumlamasındaki sıcaklık da buradan geliyor.

Sevgili Can… Son sahneye gelene kadar kendi kendime karar almıştım, bu hafta bakışlara değil ses tonu ve konuşmaya yoğunlaşacaktım, yorumda. Gel gör ki o final sahnesinde beni darmadağın ettiğin için karar da uçup gitti. Tek sahnede başka hiçbir yardımcı öge kullanmadan art arda, şaşkınlık, öfke, ümit ve derin bir acı sadece bakışla bu kadar iyi mi verilir? Yüzünde en küçük bir oynama olmaksızın bütün duygu değişimleri bir çift göze bu kadar mı sağlam yüklenir? Sadece ve sadece helal olsun, diyorum bütün yüreğimle…

Can Yaman, Ferit’e çok yakıştı. Çok da güzel alıp giydi onu üstüne. Ferit’in detaylarını da çok iyi yakalayıp teker teker çıkartıyor. Bu hafta dikkatimi çeken konuşma tarzı oldu. Nazlı’ya, İkbal Hanım’a ya da bir başkasına direktif verirken son derece seri konuşuyor. Adeta karşısındakini cümle bombardımanına tutuyor. Birbirinin peşi sıra sıralanan cümleleri takip etmek bile zor. Eğer birilerine emir vermiyor ve normal bir diyaloğu sürdürüyorsa tempo düşüyor. Duraklıyor, karşı tarafın söylediklerini algılamasına fırsat veriyor. Hele Bulut’la konuşurken ses tonu tamamen farklılaşıyor. Çok dikkatli, kelimeleri seçerek konuşuyormuş etkisi yaratıyor. Bütün bunların yanında Ferit’in soğukkanlılığını vurgularcasına en öfkeli anda dahi ses tonu yükselmiyor sadece buz gibi bir tını taşıyor. Oyuncunun en önemli enstrümanlarından biri sesi… Can, o enstrümanı çok iyi kullanıyor ve karaktere onunla başka bir ruh veriyor. Aklına, gayretine, emeğine ve yüreğine sağlık, Sevgili Can…

Ekran başında iki saati bana keyifle geçirten bütün ekibe teşekkürlerimle…. Emeklerinize sağlık…

 

Exit mobile version