Yazar: Sinem ÖZCAN
Geçen bölümü eski sevgili Pelin’in ortaya çıkması ve Hakan’la iş birliği yapıp Ferit’i kazanma planı yapmasında bırakmıştık. Bu bölümün merkezinde o üçgenin olacağı belliydi. Nitekim de Pelin’in planını adım adım uygulamasını izledik.
Diğer sekansta köşeye iyice sıkışmış Demet’i gördük. Hakan’ın gerçek yüzü tamamen ortaya çıktı. Ağlayıp sızlamaların fayda etmediği de belli oldu. Üstelik Hakan’ın ısrarla yinelediği gibi Demet, Hakan dışında kimsenin de umrunda olmadığından ne yapacaksa tek başına yapacaktı. Ben onun kaderine razı olup bir köşede oturmasını beklemiyordum. Nitekim içindeki şeytan, bu kez Hakan’ı hedefledi ve ses kaydı almayı başardı. Eğer Hakan, bunu fark etmediyse ya da Demet bir sarsaklık yapıp Hakan’a yakalanmazsa o ses kaydıyla gerçekten Hakan’ı bitirir. Yalnız Hakan tek başına batmayı kabullenecek adam olmadığından çökerken yanında Demet’i ve hatta Pelin’i de götürür diye umuyorum. Umuyorum da Hakan’ın zekâsını da daha önceden gördüğümüz için Demet’in bu numarasına uyanmış olması ihtimalini de göz önünde bulunduruyorum.
Ablasının yaptıklarını öğrendiğinde “Bunu nasıl yaptı, inanamıyorum. “demenin ötesinde tepki göstermeyen Deniz’e gelince o da hak ettiğini, başına Asuman’ı sarmakla bulacak diye düşünüyorum. Bu arada “Ferit Aslan hep kazanır değil mi?” Sizin evliliğiniz sahte” ve “Nazlı’yı unutamıyorum” repliklerinden bir bant doldursak da her hafta aynı cümleler için Hakan Kurtaş’ı yormasak mı acaba? Deniz; Nazlı ve Ferit arasında engelleyici olma özelliğini tamamladı. Asuman’ı onun hayatına sokarak ona yeni bir yön verilmeye çalışıldığını da görmüyor değilim ancak aynı cümlelerin hiç bitmeden tekrarlanması bana kabak tadı verdi. Asuman’da malzeme çok, her an yeni bir bela açma potansiyeli de var; o zaman Deniz’i onunla meşgul edip bir aradan çeksek artık.
Bela açma potansiyeli demişken Asuman’ın okul taksitlerini yatırmaması ve borcu Deniz’in ödemesinden zerre rahatsızlık duymaması onun için yaratılan kimliğe çok uygun, şaşırtmadı ancak barda tanıştığı bir adama okul borcunu anlatması, ardından da saf saf onun evine “çalışma” ya gitmesi, Asuman uyanıklığına oturmadı, benim kafamda. Demet’i faka bastırmış, bin bir türlü dolap çevirmiş, üstelik de gece hayatına ve orada karşılaşacağı tiplere yabancı olmayan Asuman’ın o tuzağa düşmesi fazla safça oldu. Haaa, bu yaşadıklarından ders alır mı? Kesinlikle almaz. Asuman, sadece günü kurtaran tiplerden. İlk anda ah vah eder ama ardından kaldığı yerden hayatını sürdürür. Kancasını Deniz’e taktığında derin bir oh demiştim, Deniz’den bizi kurtarıyor diye. Umarım onu kurtaran Deniz olur da tencere – kapak birlikte mutlu mesut yaşarlar.
Gelelim bölümün ağırlık merkezine… Pelin’in Ferit’i yeniden elde etmek istemesini oldukça klişe ve gereksiz bulmuştum. Açıkçası kanım değişmedi. Eğer bu hamle Nazlı’nın Ferit’e olan duygularıyla yüzleşmesini ve artık kaçmaktan vazgeçmesini sağlasaydı benim için sıradan da olsa öyküyü bir adım öteye taşıdığı için anlamlı olurdu. Şu ana kadar o izlenimi almadım, ne yazık ki.
Pelin, Fatoş’un ifadesiyle “yılan”. Eee, o da mizacını sergileyecek. Demet’in gazabına uğramış bir mağdurken birden karşımıza hesapçı, sinsi ve düzenbaz bir kadın olarak çıktı. Yedi yıla bir Amerika, bir de evlenip boşanma sıkıştırmış kızımız ama ne hikmetse büyük aşkının Ferit olduğunu şimdi, yeniden hatırlayıverdi.
Pelin iyi plan yapıyor ama Nazlı da iyi performans gösterdi. Pelin’in tuzaklarına düşmemeyi başardığı gibi, her şutunu da ustaca hareketlerle auta çıkardı. Benim Nazlı’da anlamlandıramadığım tek şey bu konuyla ilgili Ferit’e niye öfke duyduğu?
Restorana vaktinde yetişememesi bir gerekçe olabilir mi? Olabilir. Buna sinirlenmekte haklıdır da ne var ki Ferit, bir şey gizlemeden ve yalan söylemeden açıkladı olayı. Eğip bükmedi, lafı dolandırmadı. O zaman bıraktığı notlar bana aşırı tepkisel geliyor. “Yorgunum”: Kabul ediyorum ama seni yoran Ferit değil Asuman, işin ve orada yaşadıkların.
Gelelim olayın merkezindeki isme… Ferit Aslan… Feritçim seni Nazlı’ya savundum ama hani sen de bu konuda sütten çıkma değilsin, kabul edelim. Niye mi? İlk ve en önemli neden, Nazlı’dan önceki kadın seçimlerin. Hadi Demet’i tolere etmiştim.
Hadi onu geçtim, Pelin’den özür dilemek için otele gitmek, nedir? Tamam; kibarsın, dürüstsün, olgunsun hepsini anladık da o özür telefonla da dilenir. Niye lüzumsuz yere işi “arkadaş kalalım“ boyutuna getirtiyorsun ki? Hele kız kardeşinin mezarına onunla gitmenin manasızlığını nasıl açıklayacaksın acaba? Yolu tarif edersin, olur biter. Senin için çok özel ve duygusal o anları paylaşmasına niye izin veriyorsun ki? Haaa bana sorarsan orada bol bol fotoğraflarınız çekildi ve onlar bir şekilde Nazlı’nın önüne konacak. Allah’tan olayı Nazlı’ya anlatarak hasarı hafiflettin ama niye durduk yerde başını ağrıtıyorsun, acaba?
Gerçi ben Ferit’in Pelin’e tam güvenmediğini gözlerinde görüyorum görmesine de yine de yaptığı ufak tefek hataları onun duruşuna yakıştıramıyorum. Pelin’in eve geldiği akşam Bulut’un tepkilerine dikkat etse farkındalığı artacaktı çünkü ben de insanları en doğru yargılayanların çocuklar olduğuna inanırım. Yapayla gerçeği birbirinden en kolay onlar ayırır.
Nazlı, Bulut’un anneannesinde kalmasını fırsat bilip biraz uzaklaşmaya karar verdi. Ferit’in onun peşini bırakacağını düşünmüyorum ben. Belki biraz İstanbul’dan uzaklaşmak ikisine de iyi gelir, ümidi taşıyorum.
Pelin’in planı kâğıt üzerinde iyi de olsa pratikte Nazlı’nın kolay lokma olmaması ve Ferit’in umduğu kadar olaydan etkilenmemesi başarı şansını zayıflatıyor. Eninde sonunda kurtulacağız Pelin’den de oyalanıyoruz bir süre işte.
Ferit’in velayeti almasıyla çözülen çatışmanın yerine bir önceki kadar güçlü bir başka düğüm atılamadı, öykünün nereye ve nasıl gideceği de belli oldu. Kendi adıma ben Dolunay’ı Can Yaman’ı izlemek için seyrettiğimden sabırla yaşanacakları beklerim ancak Nazlı’nın duygularına sahip çıkmasını ve Ferit’le aşklarını bekleyenler için süreç sıkıntılı olacak gibi görünüyor.
Gelelim benim diziyi izleme nedenime, Can Yaman oyunculuğuna. Ben onu Ferit’e ne ekliyor, onu nasıl eğip büküyor ve duyguları Feritçe nasıl veriyor diye izliyorum. Baktığım yerden bu hafta bana en güzel gelen de mezarlıktaki Ferit sahnesiydi. Oraya geldiğinde bir kez daha yüzleştiği acıyı, o sabitlenmiş bakışları ve taşlaşan yüzüyle yansıttı. Bakışlar sabitti çünkü gözyaşlarının akmasına engel olmak için zorluyordu kendini. Yüzünün kasları gerilmiş ve yüzündeki bütün ifadeyi silmişti. Sadece arada seyiren çene kasını fark ediyordunuz. İçinde kopan fırtınayı dışarıya sezdirmemek için iyice kabuğuna çekmişti Ferit’i. Ben o yüzün taşlaşmış hâline bayıldım en çok, sadece gözlerinde hafif bir nem, onun dışında tek ifade taşımayan bir yüz. Üstüne üstlük Pelin, Ferit’e sarıldığında da hiç bozulmayan bir ifade. Ne şaşkınlık ne şefkat hiçbir şey olmadı çehresinde çünkü Ferit, içine kaçmıştı ve sadece kendisiyle meşguldü o an. Tepkisizliğinden, çok etkileyici bir tepki doğurdu Sevgili Can.
Yine çok beğendiğim bir başka sahne de Demet’le konuştuğu bölümdü. Geçen hafta Demet, Pelin’e oynadığı oyunu itiraf edince “İğrençsin” dediğinde yüzünde oluşan ifade, bu kez de Demet’e baktığı ilk andan itibaren birebir aynıydı. Karşısındaki kadından bir defa tiksinmişti ve artık ona bakışında o duyguyu silmesi mümkün değildi. Öfkesi kontrollü, sözleri acı ama en çok da gözleri iğrenme doluydu. “Seninle yaşadığım her güne lanet olsun!” deyişindeki soğukluk, bakışını bile gölgeledi. Sesinin iticiliği ve nefret tınısı içimi üşüttü. Sesini, bakışıyla bütünleyip o iğrenmeyi olduğu gibi bize taşıdı.
Ben onu hep duygusu yoğun sahnelerde seviyorum çünkü onun anlattığı duyguya kattığı yoruma, minicik ayrıntıların oyunculuğuna neler eklediğine ve bedeniyle, sesiyle, bakışlarıyla oynamasına bayılıyorum. En sıradan tepkiyi bile alıp derinleştirmesine ve o derinliğe kattığı detaylara vuruluyorum. Yüreğine, aklına sağlık Sevgili Can. Hep “İyi ki” diye, hep “En…” diye başlayarak kurduğum cümlelerin öznesi olacaksın.