Yazar: Sinem ÖZCAN
Dolunay’ın ikinci bölümünü gününde izleyemeyeceğim için salıdan beri diziyle ilgili bir haber ve spoiler içeren her mecradan uzak kalmaya çalıştım elimden geldiğince ve bulduğum ilk fırsatta oturdum bölümün başına.
Dizinin romantik komedi olarak başlayıp giderek drama döneceği söylenmişti ve Irmak Ünal’la Mert Yavuzcan’ın konuk oyuncu olmaları bana öykünün gideceği yön hakkında az çok bilgi vermişti. Fragmandan de gelen bilgilerle Zeynep ve Demir’in kazada ölmeleri büyük sürpriz olmadı. Bu, hem drama geçişi hem de karakterlerin yerlerini bulmalarını sağlayan bir açılım oldu. İkinci bölümün finaline doğru da akacağı yön netleşti. Bu anlamda öykü sürprizli gitmiyor ama ayakları yere basan bir çizgi izliyor.
İlk bölüm çok az fikir edindiğimiz Demet’in önce ihalede ardından cenazede ortaya çıkışı ve Tarık’ın ağzından dinlediğimiz Hakan’la evlenme öyküsü ilerleyen bölümlerin ipuçlarını verdi. Ferit’le evliliğin eşiğinden dönmüş, Hakan’la evlenme kararı yüzünden aileden uzaklaştırılmış ve özellikle ölen ağabeyiyle ilişkisi kopmuş bir Demet; kendine yeni bir alan açmak isteyecektir. Diğer yandan Ferit’ten nefret eden Hakan, onu alt etmek için küçük bir çocuğu kullanmaktan da kaçınmayacaktır.
Anne ve babasını gözünün önünde kaybeden Bulut’un psikolojisi şu an için sadece dayısı ve Nazlı için bir önem taşıyor ne yazık ki… İlerleyen bölümlerde de travma yaşamış bir çocuk olduğuna aldırmadan mirası ve ailedeki rolü nedeniyle halası ve eniştesi tarafından “ele geçirilmek” istenen bir çocuk olacak, Bulut. Asıl savaş da böyle başlayacak.
İlk bölüm, olayın çerçevesini ve ana kahramanları izlemiştik. Özellikle Nazlı’nın sıcak, iyimser, dürüst ve iyi niyetli oluşuna ağırlık verilmişti. Bu hem Ferit’le aralarındaki kontrastı vurgulamak hem de Bulut’un hayatındaki rolünü vermek açısından çok doğru bir tavırdı. Bu bölümde ise Ferit kimliğinin detaylarına girmeye başladık.
Geçen hafta Ferit’in bana çok uzak bir karakter olduğunu ve pek çoğumuza itici geldiğini yazmıştım. Aşırı kontrollü, mantıklı, düz ve sert bir adam, o. Diğer yandan Nazlı’nın karşısında bir de Deniz var. Ferit’in tam zıddı… Sanatçı ruhlu, duygusal, çocuksu, sürprizli, romantik ve neşeli… Özetle kadınları ilk anda cezbeden her şey sahip… İtici Ferit’in aksine çok sempatik, ilgili ve çok sıcak; Deniz… Hele geçen bölümün finalinde Ferit’in yaptığı kabalıktan sonra Nazlı’nın Deniz’den etkilenmesi ve kendini ona yakın hissetmesi çok normal.
Ancak biz, kadınlarla ilgili çok önemli iki detay vardır. İlki önsezilerimizin çok güçlü oluşu, ikincisi de ilgi duyduğumuz hatta âşık olduğumuz kim olursa olsun sonuçta “GÜÇLÜ” erkeği tercih edişimiz. Bu bölüm, ben Nazlı’da tam olarak bunu gördüm. Evet, Ferit’e çok kızgın; evet, Deniz’den çok etkilendi ama ısrarla onu tanımlarken “arkadaş, dost” ifadelerini kullanıyor çünkü önsezileri ona Deniz’in birinin, özellikle de bir kadının desteğine ihtiyaç duyan adamlardan olduğunu ve “güç” barındırmadığını söylüyor.
Hastane sahnelerinde biz, izleyici olarak bu farkı çok net gördük. Her ikisi de kardeşini kaybeden iki adamdan Deniz acıyla darmadağın olurken Ferit, taş kesildi. Deniz, yakıp yıkmaya, dağıtmaya başlarken Ferit; toplayan, sakinleştiren, kontrolü ve sorumluluğu ele alan adamdı. Her iki tepki de kişilikler göz önüne alındığında çok doğru. O acı karşısında Deniz’in dik durması nasıl beklenemezse Ferit’in de ağlayıp dağılması beklenemez. Oğlunun zayıflığını hisseden babası, ölürken Deniz’i Ferit’e ve Demir’e emanet etme ihtiyacı duymuş; Demir de ölünce Ferit, sadece Bulut’un değil Deniz’in de sorumluluğunu bile isteye üstüne alırken Deniz de ona sığınmayı tercih etti. Nazlı’ya hissettiği ve kendince “aşk” diye tanımladığı duygu da tam olarak bu. Nazlı, bütün çocuksuluğunun ve sempatikliğinin altında güçlü bir kadın ve Deniz’in ona ihtiyacı var. O koruyup kollayacağı bir kadın aramıyor (onu istese zaten Alya’yı tercih ederdi.), o sığınacağı bir liman istiyor.
Nazlı ve Ferit’inse tarzları farklı ama güçleri denk… İkisi de sorumluluk sahibi, ikisi de dürüst ve ikisi de temkinli. Nazlı, içinde yaşadığı ortam nedeniyle daha az kontrollü ve o çevrede daha rahat, bu da onu sıcak kılıyor. Ferit’se sıkıcı bir adam gibi duruyor ama çevreye kendi isteğiyle kendini kapamış. Yani bu, bir kabuk… Bunu en güzel veren yer, bana kalırsa, Engin’in bir sözü oldu: “Sen, benim ilk öptüğüm kızı bilirsin; ben senin ciğerini bilirim.” Ferit, Engin’in yaşadığı her şeyi biliyor ama Engin, Ferit’in ne yaşadığının değil ne hissettiğinin farkında çünkü Ferit az konuşan ve kapalı bir adam.
Bir yanlarıyla birbirine çok benzeyen diğer yanlarıyla çok farklı Nazlı ve Ferit ikilisi, bence birbiri için doğru âşık olur çünkü güçleri denk… İlk bölümde notlaşma sahnelerinde ve bu kez yemekte gördük ki Nazlı, Ferit’e geri adım atmıyor, bildiğini okuyor hatta bir süre sonra onu kendi yöntemiyle dize getirdiği bile söylenebilir. Ferit’in de sığınacağı bir limana ya da sorumluluğunu sırtlayacağı bir kadına değil (öyle olsa o da Demet’i seçerdi) tam aksine yanı başında onunla birlikte dimdik duracak birine ihtiyacı var. Bu noktadan bakınca her ne kadar Deniz’i çok sevmiş de olsam Nazlı olsaydım gideceğim yön Deniz değil elbette ki Ferit olurdu.
Kriz anlarında kendini bırakmayan, dağılmayan ve sağlam duran bir adam güvenilirdir. Bence Ferit’in en büyük artısı bu… Ben Deniz gibi bir adamla kendimi asla güvende hissetmem, ne kadar sürprizli, macera dolu ve romantik olursa olsun, arkasını toplayacağım bir adam da istemem. İlk bölüm çok sevdiğim Deniz, ölüm karşısındaki tavrı nedeniyle bende kaybetti. İtici ve sıkıcı dediğim Ferit’se gücü ve güvenilirliği nedeniyle yükselişe geçti.
Demet ve Hakan’ın Bulut’u elde etme planları karşısında Ferit elbette ki sessiz kalmayacak ve öykünün gidişi, Engin’in de desteğiyle Ferit ve Nazlı arasında göstermelik bir evlilik gibi duruyor. Bu noktaya kadar çatışma bence çok doğru ilerliyor. Evlilik, Deniz’in bir defa daha dağılmasına ve kimlik değiştirmesine neden olmalı. Büyük ihtimalle Ferit’e öfkesi, onu ablasının ve eniştesinin safına itecektir.
Henüz tam çözemediğim karakter, Alya. Şu an fazlasıyla iki boyutlu dursa da çok kilit bir kimlik olabilir. Asıl rengi ilerleyen bölümlerde çıkacak gibi görünüyor.
Engin, tam anlamıyla Ferit’in sağduyusu… Fatoş’la yolları kesiştikten sonra oradan da çok renkli bir ikili bekliyorum.
Hiç ısınamadığım ve çok itici bulduğum karakterse Asuman. Baştan beri onun Nazlı’nın elini zayıflatmak için yaratıldığını düşünüyorum. Bu da iticiliğini normalleştiriyor ama açıkçası benim için ona dayanmak çok güç. (Islak kızılcık sopasıyla evire çevire dövesim var.)
Oyunculuklara geçmeden önce Dolunay’da genel olarak oyuncu rejisinin çok iyi verildiğini düşünüyorum. Her kimliğin özelliğine tam oturan, çok doğru tavırlar yakalanmış ve küçük detaylarla yansıtılmış. Karakteri ve davranışları zihnimde birleştirdiğimde her seferinde “Evet, bu, tam da bunu yapar.” diyorum. Deniz’in acıyla etrafa saldırması ve Ferit’in yalnız başınayken bile ağlayamaması gibi…
Oyunculuklara en küçükten başlayacağım izninizle. Bu bölüm, bir defa daha bayıldım Alihan Türkdemir’e ben. Çok sevimli olmasının yanında çok da yetenekli… Yaşının ötesinde, çok doğal bir performans çıkarmış. Çok çok uzun zamandır ilk kez bir çocuk oyuncu beni bu kadar etkiledi. Hele “Biliyor musun benim annem babam öldü, Nazlı!” dediğinde ciğerimden bir parçayı da söküp aldı.
Necip Memili, çok iyi performanslarının geleceğinin işaretlerini verdi. İzlemeyi çok sevdiğim isimlerdendir ve Hakan’a da çok yakıştığını düşünüyorum. Sabırsızlıkla ondan nefret edeceğim anları bekliyorum.
Hakan Kurtaş, bana göre bu bölümün yıldızlarından biriydi. Hem romantik sahnelerinde hem de “darmadağın” Deniz’de çok beğendim onu. Özellikle hastanede her şeyi yıkıp döktüğü sahnede ve Bulut’u sakinleştiremediklerinde kapının önündeki çaresizliğine bir ayrı bayıldım.
Özge Gürel’i Nazlı’ya çok yakıştırdığımı söylemiştim. Daha önce izlemediğim için fikir edinmek adına eski dizisine biraz baktım. Kanım pekişti. Gerçekten çok çok iyi bir Nazlı olmuş. Oyunculuk anlamında da çok daha iyi buldum ben Dolunay’da. Kendi sıcaklığını rolün sempatikliğiyle iyi bütünlemiş. Bu bölüm, özellikle Bulut’la hastanedeki sahnelerini bir ayrı sevdim. Ayrıca Hakan Kurtaş’la da Can Yaman’la da frekansı iyi tuttu. Deniz’le bir başka Nazlı, Ferit’le başka Nazlı çıkarması da çok doğru geldi bana.
Her zamanki gibi en sona bıraktım Can Yaman’ı… Hep söylüyorum, sanırım o ekranlarda ben televizyon karşısında oldukça da hep söyleyeceğim. İzlemekten en keyif aldığım isim, hiç tartışmasız ve hiç rakipsiz o. Kaşı, gözü; boyu posu değil kastettiğim… Ekrana yakışıyor mu yakışıyor o ayrı konu ama beni etkileyen her seferinde bambaşka bir yönünü keşfettiğim oyunculuğu.
“Ferit, benim karakterime çok uzak bir kimlik” demişti, röportajında. Muhtemelen de doğrudur ama çok önemli bir ortak yanları var. Can Yaman da Ferit gibi çıkardığı rolün kontrolünü hiç ama hiç bırakmıyor. En tepkisiz olduğu yerde, en geri planda olduğu sahnede dahi milimi milimine hesaplanmış bir tavır seziyorum. Barda şarkı dinlerken Engin’e eğilip söylediği bir minik sözde ya da arabada kaza haberini aldığında yüzünde an be an değişen ifadede demek istediğimi gör
Hastanede diğerlerinin gelmesini beklerken taşlaşmış hâlde oturan Ferit’te zirveyi yakaladı bu bölüm bence. Son derece minimal bir oyunculukla dibine kadar acıyı hissettirmek inanılmaz zor iş. Daha önce de acılı, üzüntülü sahnelerde izledim onu ama bu kadar gelişmiş ve bu kadar yalın bir oyunculukla yansıttığını ilk kez görüyorum. Bir defa daha deli gibi alkışlıyorum seni, Sevgili Can!
Dolunay’da Can Yaman’ı izlerken benim için en büyük farklılık onun Alihan Türkdemir’le sahneleri… Çocuk oyuncuyla oynamak çok zordur. Yetişkin iki partnerin paslaşması gibi olmaz. Karşı tarafın gönderdiğiniz mesajı alacağından emin olamazsınız ve dengeyi sağlamak da size kalır. Çok deneyimli oyuncuların bile çocuk oyuncuyla ayarı kaçırdıklarını gördüm. Alihan – Can ikilisinde ise çok pozitif bir elektrik ve doğru bir ayar var. Onların sahnelerini izlemek ayrı bir keyif oldu, benim için.
Bu arada söylemezsem çatlarım. Bakışlara, duruşa hele tenis topuyla yansıtılan kafa karışıkken düşünceleri düzene sokma light motifine bayıldım ama gözüm biraz daha dudak mimiği aradı bazı sahnelerde. Soğuk ve dış dünyaya kapalı Ferit’te değil elbette ama duvarların indiği ve düşünülenin yansıtıldığı kimi yerlerde bakışın dudak mimiğiyle takviyesi muhteşem olacak, bana kalırsa…
Bazı sahnelerde Can Yaman oyunculuğunu izlemeye doyamadım. Yazıyı bitirip tekrar izlemeye gidiyorum ben. Bütün ekibin emeklerine, yüreklerine sağlık…