Site icon Dizifilm BiZ

Dolunay 15. bölüm

Dolunay 15. bölüm Ferit (Can Yaman) Nazlı (Özge Gürel)

                                                                                                                     Yazar: Sinem ÖZCAN

Geçen bölümün finalinde Ferit’in “Benimle evlenmeni istiyorum, Nazlı!” repliğinden beri bu haftaki bölüm için kırk tilki dolaştı kafamda. Uzun zamandır, öykünün gitmesi gereken nokta Nazlı &Ferit evliliğiydi. Hikâye her köşesiyle “Bırakın zincirlerimi ben oradan akıp gideyim!” diye yalvarıyordu senaristlere ancak bölüm sonunda aniden karşımıza çıkan o teklif beni mutlu etmedi, aksine ürküttü. Zira çok ani ve temelsiz geldi olay o noktaya. Gerçi bu bölüm Ferit, Engin’e “Ben bunu düşünüyordum” dedi ama biz izleyici olarak bu plana ortak olmadığımız için kendi adıma ikna da olamamıştım ben.

İlk andan beri Deniz, Demet, Hakan hatta Nazlı değişkenlerini dikkate alıp kafamda farklı senaryolar oluşturmuştum. Çoğunun ortak noktası da nikâhın gerçekleşmeyeceği yolundaydı. Ben son anda ters köşeyi bekliyordum, şaşırmadım. Hatta Demet’in hırsına yenilip Nazlı’ya zarar vereceği de gelmişti aklıma ama açıkçası daha profesyonel bir plan beklemiştim ben ondan. Gözümde büyüttüğüm kadar yokmuş, Demet.

“Bu noktadan sonra ne olur?” sorusundan önce Ferit’in evlilik kozunu oynaması neler yarattı onu bir düşünelim: İlk söyleyeceğim, doğru hamleydi üstelik bence geç kalınmış bir doğru hamleydi. İkincisi, bunun Deniz’deki yansıması önemliydi. Açıkçası benim için ters köşe, nikâhın gerçekleşmemesi değil, Deniz’in hisseleri devretme konusundaki kararı oldu. Giderek yoldan çıkan ve giderek saplantılı bir âşık olan Deniz’in ablasının teklifini kabul etmesini bekliyordum ama içinde eser miktar da olsa sağduyu kalmış Deniz’in.

Nazlı’nın Ferit’le evlilik kararı Deniz’i yıkacaktı elbette. Neyse ki bu noktada bir süredir izlediği “kötü” çizgiyi sürdürmeyip yenilgiyi kabullendi. Açıkçası Alya & Deniz sahnesinde birazcık da olsa üzüldüm (ama birazcık). Gerçekleri görmemekteki inadı, ona bu sonu hazırladı. Ancak beni o sahnede asıl etkileyen Deniz’in duyguları değil Alya oldu.

Âşık olduğu adam tarafından hep sevgisi reddedilen bir kadın Alya. Üstelik o adam, onun duygularını umursamamış ve onu yine de yanında tutmuş. Niye? Çünkü Deniz öyle bir adam. Alya’nın duyguları önemli değil, Deniz onu yakınında istiyor ama Deniz aynı zamanda Nazlı’yı da istiyor ve Alya’nın bu aşka şahit olması da hiç umrunda değil. Alya, Deniz’in gün gelip kırılacağını ve reddedileceğini bal gibi biliyor. Defalarca uyarıyor ama bu uyarıları hiç dikkate alınmıyor. Hani bir çocuğa “elini ateşe sokma, yanarsın!” dersiniz ama o ısrarla ateşe gider. Alya ve Deniz arasında durum aynen bu. Sonuçta Deniz yanıyor. Alya, o yanığın acısını hafifletmeye çalışan taraf… O kadar güç ki bu… Kaç kadın, âşık olduğu adamın bir başka aşk için çektiği acıyı, kendi omzunda dindirmesine izin verir; bilemiyorum. Ben yapamam herhalde. En azından kendime bunu yapamam. Ama Alya için Deniz, kendinden de önce… Hep öyleydi ve her şeye rağmen öyle… Beni asıl etkileyen de Alya’nın acısı oldu, işte tam da bu yüzden.

Demet ve Hakan’ın bu evlilik nedeniyle farklı nedenlerle de olsa paniklemeleri doğal. Ferit’in Hakan’ı araştırdığını bilmeseler de Hakan, velayetin tehlikeye girdiğinin farkında, Demet’se hâlâ Ferit’le ilgili planları olduğundan bu evlilik onlar için tam bir kâbus olacak ve ikisi de ayrı ayrı planlarını uygulamaya koyulurlar diye bekliyordum ki öyle de oldu. Hakan’ın Rüstem yerine birini aramasından belli ki o Ferit ve Nazlı’yı da önünden bir şekilde çekme derdinde. Demet’in tek meselesi Ferit’in evlenmemesi. Gerçi yaptığı eylemin sonucunu düşündüğünü sanmıyorum ve Nazlı’yı oraya kilitlemek o nikâhı geciktirmekten öte nasıl bir işe yarar, anlamış değilim ama öyküye engel lazımdı herhalde, bunu buldular diye düşünüyorum.

Benim asıl takıldığım Nazlı’nın babasına gerçeği niye itiraf ettikleri? Nikâhın gerçek olmadığını ne kadar çok insan bilirse risk o kadar artacak. Ferit niye bu hamleyi yaptı onu da anlamış değilim. Aileyi ikna etmenin başka yolu bulunurdu gibi geliyor bana ama çok da takılmıyorum buna.

Şimdi gelelim bundan sonra ne olacak, meselesine. Eğer Bulut’a evleneceklerini söylemiş olmasalardı bu nikâhın gerçekleşeceğine inanmamayı sürdürecektim. Hakan’la ilgili somut kanıtlar bulan Ferit, anlaşmalı evlilik meselesini şimdilik erteleyebilirdi; Nazlı da, haklı olarak, pek gönüllü değil zaten. Ancak işin içine çocuk hele de Bulut gibi durumu çok hassas bir çocuk girince gönlüm onun incinmesinden yana değil. Evlilikten vazgeçtiklerini söylemeleri Bulut’u çok üzecektir. Umarım ki atılan adım sürdürülür ve o anlaşmalı evlilik yapılır, sadece Bulut için bile olsa değer.

Şimdi bütün bunları bir yana bırakıp önümüzdeki bölümler için beni kaygılandıran bir noktayı dile getirmek istiyorum. Bu hafta öğrendik ki dizinin yayın günü değişti, iki hafta sonra pazar günleri yayınlanacak. Yayın günü, kanalın inisiyatifindedir. Diziler, kanal için ticari bir maldır. Kâr getirmesi beklenir. Açıkçası sosyal medyanın, yazılan eleştiri ya da yorumların bu tür konularda hiç etkisi olmadığına inananlardanım. “Reyting = reklam geliri = kâr” denklemi, duygusal kararlar vermeye izin vermez. Yine benim inancım “Herkes kendi ekmeğini yer.” Gün değişmesine bu nedenle hiç takılmadım. Ancak işin içinde başka bir parametre var. İzleyiciyi ekran başında tutabilmek gerek. Bunun yolu da halk deyişiyle onun ağzına bir parmak bal çalmaktan geçiyor.

Romantik – komedi janrı, daima mutlu sonla biter. Yani hepimiz biliyoruz Nazlı ve Ferit sonunda mutlu olacak. Bu mutlu sona engeller aşıp ulaşacaklar onu da biliyoruz. Gel gör ki arada bir izleyeni gülümsetmek, biraz ümit vermek, “iyi”lerin kazanacağına dair umudunu tazelemek gerek diye düşünüyorum. Özetle Deniz, Demet, Hakan artık atlarını biraz geri çeksinler, istiyorum. En azından çok uzun zamandır beklediğimiz anlaşmalı evlilik gerçekleşsin ve işin duygusal boyutu izleyenlerin gönlünü okşasın diye dua ediyorum. Aksi takdirde yeni bir gün yabancılığı da çeken izleyicinin daha ne kadar sabırlı olacağını kestiremiyorum. Kendi adıma, ben, Can Yaman oyunculuğuna odaklı izlediğim için öyle ya da böyle “final” yazısı görene dek ekran başındayım da dizinin kemik izleyicisi dışında kalanlara da bir izleme nedeni vermek gerektiğine inanıyorum.

Can Yaman oyunculuğu demişken bu hafta özellikle iki sahneden özellikle söz etmek istiyorum: İlki Deniz’in Ferit’i “Nazlı’yı affet!” diye zorladığı sahne… 15 bölüm boyunca biz Ferit’in pek çok defa öfkelendiğini gördük. Hatta geçen hafta kontrolünü kaybedip Hakan’a saldırdığını da izledik ama bu defaki bana çok ürkütücü ve diğerlerinden çok farklı geldi. Deniz üstüne geldikçe yavaş yavaş sinirlenen bir Ferit izledik. Önce bakışlar sertleşti, sonra ses tonu pesleşti ve dişlerinin arasından konuşmaya başladı. Ardından gözlere dudak mimikleri eşlik etti ve sanki tamamen refleksmiş gibi yansıtılan bir burun çekme mimiği devreye girdi. Kavga etmemek için direnen ve kendini güç kontrol eden bir adamı bütünüyle verdi, o mimikler. Beni asıl etkileyense ses tonundaki o ani ritim ve ton değişiklikleri oldu. Dişlerinin arasından sanki tükürür gibi dökülen sözcükler buz gibi bir etki bıraktı bende ve aniden gelen, “Neden söz ediyorsun sen?” haykırışı o kadar doğru zamanda ve o kadar beklenmedik geldi ki bir anda irkilip yerimden sıçradım. Zamanlaması, kamera takibi ve duygusu çok başarılı ve çok etkileyici bir sahneydi. Hakan Kurtaş’la özellikle gerilimli sahnelerde çok iyi iş çıkarıyor Can Yaman. Bu defaki de çok iyi paslaşılmış ve dengesi çok doğru kurulmuş bir sahneydi.

Sözünü edeceğim diğer yer de Ferit’in evlenme teklifi sahnesi… Nazlı “çiçek” dediğinde boş boş bakan (bu arada çiçek mevzusu ince konudur Feritçim, sen sen ol; “Çiçek almam, abi” adamlarından olma, olur mu? Ferit Aslan kadar elegan bir adam çiçek alır kardeşim, almalı, alacak… İşte o kadar); “Ferit Aslan diz çökmez!” diyen adamın Nazlı’yı alıp onun hayalindeki mekâna götürdüğünü fark edince bir an “Yok ya, hayal görüyor Nazlı!” dedim. (O sekansta hayal olmayacağını bile bile düşündüm hem de) Ardından Ferit’in duruşu, bakışı ve birden büründüğü tavrı görünce ben de Nazlı gibi gerçekliğine inandım, ne yalan söyleyeyim.

Yumuşacık ve çok dolu bakışlar, duygu dolu bir ses tonu; repliğin tane tane hakkını vererek söylenişi ve sıcacık bir gülümseme beni Ferit’in samimiyetine tam ikna etmişti ki o şak diye kapanan yüzük kutusu benim suratımın orta yerine çarptı. Hele hemen ardından gelen “Nerdeyse ben bile inanacaktım!” cümlesindeki şeytani ifadeye bayıldım. O kadar ani ve o kadar sert geçişler yapıyor ki Sevgili Can; öykünün seyrinden, olay mantığından ne kadar dirensem de kopuyor ve onun izleyiciyi çekmek istediği tuzağa düşüyorum. Bölüm bitince o sahneyi tekrar izledim. Atmosferden mi etkilenip ipuçlarını kaçırdım acaba diye… “Sana tutsağım, mecburum.” tarzı repliklerin Ferit’e göre biraz fazla romantik olması haricinde hiç ipucu vermemiş. Nazlı’ya oynadığı oyundaki rolünü öyle Feritçe yapmış ki yine olsa o tuzağa düşerim, hele ardından gelen o alaycı tavır; öylesine sinir bozucu ve sahici ki sadece Nazlı’yı değil izleyiciyi de bir anda bulutların tepesinden yere yapıştırıyor. Emeğine, yüreğine ve bütün bu detayları yakalayıp çıkaran aklına sağlık Sevgili Can.

Evlenme teklifi sahnesi ambiyansıyla, mekânıyla, çekimiyle ve duygusuyla bölümün en iyi sahnesiydi bana göre. Özge Gürel’in özellikle duygusal sahnelerde Nazlı’ya giydirdiği kılığı seviyorum. Şaşkınlığı, sevinci ve duygusuyla onu da çok sevdim bu sahnede. Umarım duygusu yoğun Nazlı & Ferit sahnelerini biraz daha sık izleme şansımız olur, bundan böyle.

 

Exit mobile version