Yazar: Sinem ÖZCAN
Bölüm bitti, ekran başından kalkıp klavye başına oturdum ama bende film Ferit’le Bulut’un ayrıldığı sahnede koptuğu için gerçekliğe dönmem biraz zaman alacak gibi.
Tanıtımlardan bölümün rengi az çok belli olunca kendimi hem aksiyona hem de duygu yoğunluğuna hazırlamıştım. Geçen hafta dizi yeni bir ivme kazanmıştı ve ibrenin biraz daha yukarı çıkacağı belliydi ki öyle de oldu. Ana öykü dışında, Fatoş – Engin – Tarık sahnelerinde daha düz çizgide seyretse de gerek Demet – Hakan gerekse Ferit cephesinde gerilim çok yüksekti.
Demet’in affedilir, hoş görülür yanı yok ama Hakan’ın da saldırganlığının açıklaması yok. Ferit’in doğru tespitiyle “aile içi şiddet” bu bölüm de ne yazık ki beni çok ama çok fazla rahatsız etti. Hakan’ın nasıl bir adam olduğunu biliyoruz, Demet’in de ne olduğu ortada yine de beni en fazla rahatsız eden Demet’in Hakan’dan gördüğü fiziksel şiddete hiç takılmayışı. “Biz bir aileyiz, olur böyle şeyler” tavrı beni gerçekten huzursuz etmeye başladı. Bu, bir kurgu olabilir, karakterler kurmaca olabilir; bütün bunlar ülke gerçeği de olabilir ama ne olur aile içi şiddeti normalleştirmeyelim, olağanlaştırmayalım, sıradanlaştırmayalım. Demet’e acıma noktasında değilim, yaptıklarının bedeli olmalı ve ödemeli ama onu kadın olarak da değil bir insan olarak düşünüyorum ve hiçbir insanın gördüğü şiddetin bu kadar basite alınmaması gerektiğine inanıyorum. Şiddetin hiçbir türünün affedilir tarafı yok ama konu kadınsa bende akan sular duruyor. Hakan’ın ne kadar rezil bir adam olduğunu biliyoruz, tanık oluyoruz ve ona öfkeleniyoruz, bir de karısına uyguladığı kaba kuvvetle bunun altını çizmesek, keşke.
Geçen hafta arabanın kurcalandığı ortaya çıkınca Ferit’in aklına Hakan’ın düşeceği belli olmuştu. Eee, Hakan’ın da buna önlem geliştireceğini tahmin etmek çok da güç değil. Açıkçası ben kendimi Hakan’ın yaratabileceği çok daha kötü bir senaryoya hazırlamıştım o yüzden onun bu işin içinden şimdilik sıyrılması çok da üzmedi, beni. Yalnız takdir edelim Hakan iyi oyuncu (Kast ettiğim Hakan rolündeki Necip Memili oyunculuğu değil, o zaten muhteşem; direk karakterin yaptığı rolden söz ediyorum), karısını da Deniz’i de masum olduğuna ikna etmesi çok doğal. Aslında Ferit’i bile bir an “Acaba?” ya düşürdüğünü sezdim ama Ferit, hep vurguladığı gibi akılcı ve realist bir adam. Onun kafası hemen kâr – zarar hesabı yapar ve Ferit, suçlunun Hakan olduğundan da şüphe etmez. Ancak şu anda şartlar Hakan’ın lehine duruyor.
Bu hafta Ferit’in Nazlı’yı hâlâ affedemese de ona tepkisinin ciddi oranda kırıldığına tanık olduk. Onun yapısındaki bir adam için normal süreç de bu… Nazlı’ya olan duygularını inkâr etmiyor ancak onu bağışlayamıyor. Bunu zaman içinde, adım adım yapabilir.
Bu bölüm, Deniz’den hiç söz etmek istemiyor canım ancak öykünün öyle bir noktasında duruyor ki pas geçemiyorum. Açıkçası artık onun yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmıyor. Geçen hafta o, benim için “onursuzluk” çizgisini geçti ve o sınırı aştığından beri de yaptığı hiçbir şey, aldığı hiçbir karar, yarattığı hiçbir karmaşa benim için sürpriz değil. Yine de Ferit’e “Sırrı benim patlattığımı Nazlı’ya söyleyecek misin?” dediğinde hem de öyle bir krizin tam ortasında bunun derdine düştüğünde fena hâlde midemi bulandırdı mı bulandırdı. O cümle Deniz’i benim gözümde daha fazla küçültemez ama “Bana yakışmaz!” diyen Ferit’i bir kat daha büyütür.
Demet ve Hakan’ın “Bulut’u al, hisseleri ver!” teklifine (Gerçi mahkemenin resmen vasi tayin ettiği aile, nasıl çocuğu bir başkasına bırakıyor, anlamış değilim ama vesayet işinde bir sürü noktayı da anlamadığımdan çok takılmıyorum) Deniz, “evet” diyecektir bana göre. Derse değil asıl reddederse şaşırırım. Nazlı’ya saplantılı duyguları, zaten gerçekleri görmede başarısız olan Deniz’i iyice dengesizleştirdiği için Bulut’la birlikte Nazlı’yı (Nazlı, Bulut paketine dâhil çünkü) almaya kalkışacaktır.
Yalan yok, kadınlar romantik, duygularının peşinden giden, sevgisini ilgisini belli eden hatta biraz uçarı erkekleri sever.
Ferit; Hakan ve Demet’in pis hesapları, Deniz’in takıntıları arasında sıkışıp kaldı. İçlerinde Bulut’un mutluluğunu gerçekten tek düşünen de o. Bu da doğal olarak yeni planı doğurdu. Dizinin matematiği Nazlı ve Ferit’in evlenmesini epeydir gerektiriyordu.
Nazlı’nın yaşadığı suçluluk duygusu, Ferit’e “Hayır!” demesini engelleyecektir. Bu evliliğin bağışlanma yolunda bir adım olacağı da aşikâr… Öte yandan bu durum Deniz’i sürekli Nazlı’ya iten ve Ferit’le Nazlı’nın bir araya gelmesini engelleyen Demet’in planlarını da bozacağı için benim için izlenmesi çok keyifli sahnelerin de yolunu açacak.
Bu hafta, tanıtımlar geldikçe bölümde hem aksiyon hem de yoğun duygusallık olacağı belli olmuştu ve Sevgili Can Yaman’ın dramdaki başarısını çok iyi bildiğim için de enfes bir Can Yaman bölümü geleceğini tahmin ediyordum. Ancakkkkk oraya geçmeden işin aksiyon boyutunda bir durmak istiyorum.
Çok uzun zaman önce Can’ın başka bir dizisi için yaptığım bir yorumda “Ben seni, bir aksiyon dizisinde de izlemek istiyorum” yazmıştım. Bu hafta, o isteğimin ne kadar yerinde odluğunu gördüm. Bölüm başında Hakan’la olan kavga sahnesine ba – yıl -dımmmmmm. Necip Memili – Can Yaman sahneleri hep enerjisi çok yüksek sahneler oluyor ama bu, izlediklerimin en iyisiydi. Ferit’in, Hakan’ın parmaklarını kıvırdığı yerde “Ahhh, gitti adamın eli!” diye içim cız etti.
Duygusal sahnelere gelince işte o benim için sözün bittiği yer… Bir tek sahnenin bir tek karesi bile boş geçmedi. Her geçen bölüm “Bu kadar işte! Daha iyisi olmaz!” derken bir sonrakinde daha da muhteşemini izlemenin keyfi benim için anlatılmaz. Bu hafta her birinin tadını birkaç kez daha izleyip çıkaracağım ama iki tanesi var ki söz etmeden geçmem, imkânsız…
İlki, Ferit’in, Zeynep’in atkısına sarılıp Nazlı’ya onları ne kadar özlediğini anlattığı sahne… Atkıyı kucaklayışına, yüzüne, hele gözlerindeki anlama bittim. Dolu dolu olan gözler ama onlardan bir türlü inemeyen o gözyaşları… Çok sevdiği birini özlemenin o derin acısı gerçekten canımı çok yaktı. Sevgili Can, söylemeden geçmeyeyim o sahnede bir detayı çok aradı gözlerim: koku. Bekledim, durdum; simdi başını o atkıya gömecek ve ablasından kalan o kokuyu içine çekecek diye… Koku, anılarla doğrudan ilişkili duyu. Hele bu kadar büyük bir özlemde o da olsaydı kusursuz olacaktı. (Ben dudak mimikleri konusunda “gözlerim aradı” lafını sonradan afiyetle yemiştim biliyorum ama susamadım, affet!)
Asıl harika sahne ise Bulut’la Ferit’in ayrılış sahnesiydi. Yüzünde tek kas oynamazken bakışların çığlığını duymamak mümkün değildi. Demet, Bulut’u çektikçe Ferit’in canını çekiyormuş gibi o gözlerindeki anlam an be an öyle bir derinleşti ki Ferit değil ama ben tutamadım gözyaşlarımı… Bölümün değil, bölümlerin en kusursuz performansıydı. Yürekten alkışlıyorum.
Can’ın oyunculuğuyla ilgili hep inandığım bir şey var: Karaktere ve onun duygusuna inandığı anda onu öyle bir derinleştiriyor ki… Artık oynamıyor, “O” oluyor.
Bu bölümü izledikten sonra, kafamda bin bir karakter var, Sevgili Can… Hepsi birbirinden farklı ve hepsi senin yorumunun gücüyle canlanan bir sürü görüntü… Umarım her birini üstüne giydiğini, hepsine bambaşka bir renk kattığını ve hepsinde seni bayılarak izlediğimi görmek kısmet olur. İyi ki varsın! Aklına, yüreğine ve emeğine sağlık.