Gerçekleri bir zarf aracılığıyla elinde tutan Demir’le noktalamıştık en son Kızım’ı. Parmaklarının ucuyla tuttuğu her ne kadar bir kâğıt parçasından ibaret olsa da belki üstünde yazanların bütün hayatının değiştirebileceğinin bilincinde olması belki de bu yüzleşmeyi erteleme isteği Demir’in o zarfı açmasına engel oldu. Sonucu öğrenemedi ama onu bekleyen yeni bir ikilem vardı kapıda.
Babasının, Öykü’nün değişen tavırlarını hastalığına bağlamaktan vazgeçip ona “Kızım neyin var? Neden böylesin?” sorularını yöneltmesi ikilinin sürekli ertelediği yüzleşmeyi de beraberinde getirdi. Önlerinde duran iki yol vardı: Ya gerçek bir kez daha gizlenerek yeniden yalanlar söylenecekti ya da kendi doğrularını kendileri seçeceklerdi.
Öykü’nün söyledikleriyle sarsılan, kendini sorgulayan Demir, ona söz verdiği gibi yalan söylemeden sakladığı DNA sonucunu getirince aslında kızıyla aralarındaki bağı bir kağıt parçasıyla sonlandırmayacağını, orada ne yazdığına aldırmadan doğru bildiğini uygulayacağını göstermiş oldu ama o zarfın açılmadan parçalarına ayrılması bende, bu konunun zamanla yeniden gündem olabileceği izlenimi uyandırdı ve beni korkuttu.İkili her ne kadar kaderlerini bir kâğıt parçasına bağlamamış, Öykü asıl babasını kalbinin sesiyle seçmiş olsa da bu beraberlik sevinci fazla sürmedi ne yazık ki.
Öykü’nün gönlünü alma amacıyla “Ben senin sayende sadece baba olmadım.Adam da oldum. İlk kez birini koşulsuz sevdim. Beni sen iyileştirdin, bunları bana sen öğrettin ama arada saçmalıyorum. Ben alışkın değilim ki… “ diyerek kızına itirafta bulunan Demir, aslında farkında olmadan onun aklına annesine yönlenmesini sağlayacak tohumları ekiyordu.
Asu ve Öykü’nün birlikte geçirdiği zaman, bu kez tam bir fiyaskoydu. Sürekli Öykü’ye “Bana neden anne demiyorsun?” sorusunu yönelten Asu’ya cevabı ben vermek istiyorum: “Anne statüsünü hak etmek istiyorsan anne gibi davranmayı bileceksin!” Onun yaptığı her davranışı bir kalıba sığdırmaya çalıştım fakat bu bölüm neresinden tutsam elimde kalan bir Asu vardı karşımda. Tek bir günde bile kendini önce bar kapısında sonra karakolda bulan Öykü’nün tıpkı babası gibi annesini de iyileştirme amacıyla çıktığı bu yolda başına gelebilecek tehlikeleri kestirmesi güç ancak mahkemede kızının kendisini seçmesiyle mutlu olan Asu için tek ilacın Öykü olduğu da bir gerçek.
Öykü için annesi Demir’in ilk hâllerinden farksız. Sadece Asu’nun alkol bağımlılığı Öykü’yü babasına göre biraz daha zorlayacak gibi duruyor. Ben onun saflığına, merhametine ve zekâsına gerçekten hayranım. Ondan gelecek sevginin her türlü yarayı iyileştirebileceğine de gönülden inanıyorum. Öyle ki bu sonucu her ne kadar istemese de babasını kırıp yüzüne dahi bakmamaya utanacak hale gelse de yardım edebileceğine inandığı birine sırt çevirip gidemedi ve seçimini yaptı. Aslında bu duruma ne kadar seçim denir? Orası muamma… O sadece yardım bekleyen birine elini uzatmaktan kaçmadı. Gerçekte aklı da kalbi de hâlâ babasında. Çünkü o Demir’in Öykü’sü ve bunu, sebebi ne olursa olsun hiç bir ayrılık, hiç bir etken değiştiremez.
Hakim kararı ilan ettiği anda kızının kendisini seçeceğinden emin olan “Benim kızım ne söyleyeceğini bilir.” sözleriyle Öykü’ye sonsuz güvendiğini her fırsatta vurgulayan Demir’in yaşadığı hayal kırıklığı yüzünden okunur nitelikteydi. Uğruna tüm hayatını değiştirdiği, onun sayesinde kendini bulduğu tek varlık, DNA testiyle değil belki ama mahkeme aracılığıyla, üstelik kızının dudaklarından dökülen “annem” sözüyle avuçlarından kayıp gitti. İlerleyen bölümlerde baba kızın yüzleşmesini çok merak ediyor ve Demir’in nasıl bir yol izleyeceğini tahmin edemiyorum. Evladıyla biraz daha fazla zaman geçirmek için elinden gelen her şeyi yapan Demir, ilk kez Öykü’den bu kadar ayrı kalacak. Bu ayrılık aralarındaki bağa zarar mı verecek yoksa daha mı kuvvetlendirecek merakla bekliyorum. Umarım bu seçim anneyi iyileştirirken babayı dağıtmaz. Öte yandan sarhoş hâlde küçücük çocuğu zorla bara sokmak için kavga eden Asu’nun durumunu göz ardı ederek son sözü Öykü’ye bırakan hakim resminin de bana pek inandırıcı gelmediğini belirtmeden yapamayacağım.
Demir ve Öykü tarafında durumlar böyleyken Candan cephesinde de işler iyice sarpa sarmış durumda.
Tüm gerçekleri yalan yanlış ifadelerle Cemal’den öğrenen Candan, verdiği her tepkide o kadar haklı ki… Fırsatı varken durumu saklayan Demir, bu konuda neresinden tutsam elimde kalıyor. Eğer her şeyi kendi ağzıyla Candan’a itiraf etmiş olsaydı ne onun kafası karışacak ne de Demir onca derdine yeni bir dert eklemiş olacaktı. Ne yalan söyleyeyim herkesin farklı konuştuğu, durumu kendi aleyhine çevirmeye çalıştığı bu oyunun içinde ben Candan’dan çok daha sert bir tavır bekliyordum ama belki Uğur’un söylediklerine kulak vermesi belki kalbinin sesini dinlemesi belki de sadece Öykü’ye duyduğu büyük sevgi ne yaşanırsa yaşansın onu mahkemeye gitmekten alıkoyamadı.
O mahkemede sürpriz olan sadece Candan’dı bana göre. Vicdanının Öykü’yü bu zor seçimde yalnız bırakmaya el vermemesi “Aynı hassasiyeti Demir içinde duyabilir mi acaba?” sorusunu oluşturdu, kafamda. Kızının Asu seçimi dolayısıyla yıkılacak Demir’i, Candan’ın tüm öfkesine rağmen yalnız bırakmayacağına inanıyorum. Her şerde bir hayır vardır derler ya hani; bu tercih, Demir ve Candan’ın yeniden bir araya getirecek etkenmiş gibi görünüyor. Ne diyordu, ilk bölümden beri gündemde olan Küçük Prens kitabında? “Gerçeğin mayası gözle görülmez, yüreğiyle bakmasını bilmeli insan!” Candan’ın da kalbinin sesini dinlediği an, haklı sebeplerle ördüğü duvarlarını yine kendi elleriyle kıracağını düşünüyorum.
Bu hafta da yüzümüzü güldürecek sahneler şüphesiz yine Uğur aracılığıyla geldi. Börek diye tutturan Hacı Ana’sının gerçek planını göremeyen Uğur, kendini bambaşka bir serüvenin içinde buluverdi. Oğlundan icraat görmeyince gelinini kendi elleriyle seçmeye karar veren Müfide teyzenin Uğur’un başına ördüğü çoraplar, yüzümde kocaman gülümsemeler oluşturarak bölümün üzerimde bıraktığı dram havasını dağıttı.
Tam ilişkisine seviye atlattıracakken Uğur’un başına gelenler bahtsız bedevinin başına gelir miydi acaba? Aralarındaki “siz-biz” mesafesini ortadan kaldırdıkları ilk anda yeni gelin adayı Ümran’a basılmaları hem ikilinin arasına kalın bir duvar ördü hem de ana oğulun arasının açılmasına sebep oldu. Sevgi, Uğur ve Müfide teyzenin karşı karşıya geleceği ilk anı ve yaşanacak olayları dört gözle bekliyorum.
Bu haftaki bölümün ardından kısa bir ara verdik Kızım‘a. Yeni bölümler ve yeni yorumlarda buluşuncaya dek şimdilik hoşça kalın.
Yazan, çeken, oynayan herkesin emeklerine sağlık. İyi seneler dilerim…