Defne& Yalın ayrılığı yaşandığından beri yazmayı planlıyordum ama kafamda tam şekillensin diye ertelemiştim, bir süredir. Şimdi sanırım vakti geldi. Defne’yle Yalın’ın karakter çözümlemesini yaparsam aralarındaki sorunda niye Yalın’dan taraf olduğum anlaşılır sanırım.
Önce karakterlere dair bildiklerimizi bir derleyip toparlayayım.
Anne figürü yaşamında eksik kalmış gibi görünse de önce babaanne ardından Leyla bir şekilde bunu doldurmuş. Babasının ölümünün yol açtığı baba figürü de anladığımız kadarıyla Toprak’ın yerinde bir hamlesiyle yaşamında henüz eksiklik oluşmadan giderilmiş.
Sonuç: Bir genç kızın tüm yaşamını derinden etkileyecek iki büyük kayıp onda neredeyse hiç hasar vermeden toparlanmış.
Trabzon’un bir ilçesinde başlayan yaşamı, tüm baskıcı ağabey ve babaanne etkilerine karşın İstanbul’da üstelik de Boğaziçi Üniversitesi gibi hem çok sosyal hem de elit bir çevrede sürmüş.
Ekonomik koşulları oldukça iyi bir ailenin bir eli yağda bir eli balda yetiştirilmiş, geçmişe dair travması neredeyse hiç olmayan gözbebeği, o.
Hayatı boyunca dolu dolu yaşadığı bu sevgi, doğuştan gelen sempatikliğiyle birleşince karşımıza hiçbir sorumluluğu olmayan, deli dolu, şirin, büyük orada çocuksu bir genç kız çıkarmış.
Ağabeylerle birlikte büyük oranda erkek çocuk gibi büyümüş bir genç kızın; babaanne, ağabeyler ve çevre gibi faktörlerle zarif, çıtkırıldım ve nazenin bir genç kız olmasını elbette bekleyemezdik – ki zaten öyle de olmamış.
Özetle Defne; her duygusunu açık açık yaşayan, sevgi dolu, sempatik, pratik zekâlı, çenesini çok iyi kullanan, yaşamında ağır travmaları olmayan ve hayat içindeki duruşu oturmuş, akıl ve ruh sağlığı yerinde bir kadın…
Öykünün diğer kahramanına gelince…
Aklı başında, dengeli ve fedakâr büyük baba çocukları almış yanına ama Defne’nin aksine Yalın sevgiye boğulmamış. Belli ki dedenin asıl gözbebeği Yeşim. Üstüne üstlük bir de ailesini kaybeden Deniz devreye girince dedenin sevgisinden aslan payını alan Yalın olmamış.
Annenin gidişiyle ilk darbeyi alan Yalın, babanın gidişiyle de daha küçük bir çocukken büyük bir sorumluluğu sırtlamış. Kardeşine bir anlamda baba olmayı seçmiş. ( Burada büyük babanın belki de hiç düşünmediği bir hatası olmuş aslında. Büyük baba, Yalın’ın bu rolü üstlenmesinin onun kişiliğinde bir hasar oluşturacağını göz ardı etmiş. Belki de kardeşine sahip çıkan ağabey olması kendi işini de kolaylaştırdığından farkında olmadan buna izin vermiş) ( Yeşim’in son bölümde “Her küçük kızın ilk aşkı babasıdır. Benim ilk aşkım sendin.” deyişi, Yeşim’in hayatında Yalın’ın rolünü çok açık belirtiyor.) Bu arada Yalın belli ki Deniz ve Nehir’i de sahiplenmiş Yeşim’e baba olurken onlara ağabey olmayı seçmiş. (Yine bu bölümde Nehir ona bir hitap ararken “Ağabeye ne dersin?” tarzı bir cevabı da onları nasıl gördüğünün belirtisi) (Deniz&Yalın ilişkisinin derinliğini ve boyutunu tam bilemesek de hissedilen Yalın’ın hayatı boyunca Deniz’i kolladığı…)
Sonuç: Çocukluğunda yaşadığı bu ağır darbe, onu sevdiklerine karşı çok müşfik ve sevgi dolu bir adam yaparken bir yandan da kale duvarlarıyla örülü, çok yalnız, çok sert ve çok tavizsiz bir adam olmuş. Yalın, sevdiklerine sıcak ama dış dünyaya soğuk hatta zaman zaman kasıntı bir tavır çiziyor. ( Songül’le ilişkisi bunun en somut kanıtı)
Yalın’ın çok zeki olduğunu biliyoruz ancak eğitimi hakkında bilgimiz yok (üniversiteyi bitirdiği kesin de nerede, nasıl okumuş; belli değil), Defne’nin aksine küçük bir yerde değil İstanbul’da yetişmiş o da kültürlü ve elit bir çevrede maddi kaygıları olmadan büyümüş. Kendi işini kurmuş, çok başarılı ve güçlü bir adam.
İlişki geçmişine bakarsak: Tek gecelik ilişkiler dışında Defne’den önce en az bir tane (Aslı) uzun süreli ilişkisi olmuş. Gerçi bu ilişkideki Yalın nasıl bir adamdı onu çok bilmiyoruz ama Aslı ile şimdiki hâllerine bakılınca o belli ki bir aşk ilişkisi değil. Belki de adı yanlış konmuş bir dostluk ilişkisi… Aslı tercihine de bakınca Yalın’ın doğal, kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü ve zeki kadınlardan etkilendiğini anlamak çok zor değil. Belli ki Yalın ikili ilişkide ona bağımlı, kör kütük âşık, zayıf kadınlar yerine kendi başına var olabilen ( hatta belki zor denilebilecek) kadınları seçiyor. ( – ki bu da aslında Yalın’ın güçlü yapısının işareti. Vasat yurdum erkeği, bu tür kadınları taşıyamaz ve onlardan uzak durur)
Sorun Defne’nin oyunlar oynayıp düzenler çevirmesi değil aslında. Kendisinin de çok açık belirttiği “Tam Bağımsız Yalın Cumhuriyeti “ne müdahale etmesi. Yalın onun oyunlarını çoktan kabullenmişti bu ilişkide ( “Sen yine dümen çevir ama yanımda ol!” demişti zaten, Defne’ye). Ancak bu kez, Defne öyle bir oyun oynadı ki ilişkinin en temel unsurunu, saygıyı, zedeledi. Yalın’ın kişisel alanına müdahale etti ( Aslında bu Türk insanının temel hastalığı. Birbirimizin özeline, kendi alanına saygımız yok. Bunu da samimiyet olarak adlandırıyoruz, işimize öyle geldiği için). Defne ise olayın bu yönüne hiiiiiçççç takılmadı. Çünkü o pek çok yönden tipik bir Türk kadını… Bizim mantığımıza göre eğer bir ilişki varsa ( sadece aşk ilişkisi de değil her tür ikili ilişkide yani anne- evlat, iki arkadaş hatta iş ilişkilerinde bile) her şey ortak yaşanır ve çiftler karşı taraf için kendilerine göre “daha iyi olduğuna “ inandıkları seçeneği ona sorma gereği hiç duymadan uygulamaya geçerler. ( Annelerin çocuklarının hayatlarına müdahalesi de bu yüzden sorun yaratmıyor mu?). Üstelik bunu çok doğal ve ilişkinin kendilerine verdiği bir hak olarak görürler. Oysa Yalın’ın baştan beri ısrarla altını çizdiği gibi bu “ölümcül bir hata” dır. Anne, evlat, iki kardeş ilişkilerinde bu bir anlamda tolere edilir ( atsan atılmaz, satsan satılmaz mantığı) ama diğer ilişkiler için ne olursa olsun öldürücüdür. “Amaaaaa çokk seviyooooooo!” “Amaaaa onun iyiliğini istediiiii!” alaturka yaklaşımları maalesef ilişkiyi zedelemekten öteye geçmez.
Şimdi ne olacak, peki? Defne, geri çekilmeyi bildi; Yalın’dan uzak kalmayı başardı hatasını – kendince- anladı. Peki ya Yalın? İşte tam orada o değişiminde bir level daha atlayıp taviz vermeyi öğrenecek. Hatta öğrendi. (annesine gidip Yeşim’in düğününe çağırması bunun kanıtı) Defne’yle ilgili da zaafına yenileceğini söylemiştim. Bu noktada da taviz verecek ve Defne’nin hatasına rağmen onu kabul etmeyi başaracak.
Yalın, kuzum, yine inadını kıracak Defne’nin kapısına dikilecek ve aşkını itiraf ettiği gibi yine bağışlanmak isteyecek. ( İnat galibi Defne olacak yani. “Defne, Yalın’ı süründürssssüüüüün!” diye kapris yapanların gözü aydın!) ama Defne kızımız, cool ya “Yok! Sen benden vazgeçtin ama!” diye çemkirecek yine…
Büyük ihtimalle bu noktada devreye Polat girecek. Polat’ın –beklenen- deli çıkışı Yalın’ı çileden çıkaracak ve ciddi bir kapışma olacak ( Yalın, Toprak ve Çınar’da boyun eğmişti çünkü o iki abinin Defne üzerinde hakkı olduğuna inanıyordu ama Polat’da boyun eğmez. Çınar’dan Polat’la ilgili dinledikleri ve ilişki boyunca ortalıkta olmaması, Yalın’ı, Polat’ın “abi hakkı” ile ona tepki gösterdiğine ikna etmez ve ona alttan almaz.)
Bu kavga belki de tetikleyici güç olup Defne’nin Yalın’ın yanında yer almasına sebep olacak ve beklenen barışma gelecek diye düşünüyorum. Ancak Defne’nin odasında Polat’a basılmaları ve yaşanan ciddi kriz, bu arada güçlenen aşk; artık ilişkilerini olduğu gibi sürdürmelerine izin vermez ve büyük olasılıkla Yalın’dan bir evlilik adımı da gelir, tahminindeyim. Bekleyip göreceğiz bakalım!
Bu bölüm önemli düğümleri çözecek ve ardından da biraz Nehir ve Polat’a yoğunlaşacağız sanırım.
Hepimize “saygılı” ilişkiler ve “saygılı” aşklar olsun diyorummmmmm….