Yazar: Irmak TERCANER
Ne yazsam? Nasıl başlasam? Hangi cümle anlatır şu an içinde bulunduğum duygu karmaşasını? Hangi kelime yatıştırır içimdeki hayal kırıklığını? Benim için yazmak, hiç bugünkü kadar zor ve bugünkü kadar karmaşık olmamıştı. Kabul etmeliyim ki oldum olası vedaları hiç sevmemişimdir… Her veda arkasında bir yaşanmamışlık bırakır. İnandığım, alıştığım, sevdiğim ve hatta hayatımın odak noktasına yerleştirmiş olduğum bir şeylerle vedalaşmak hep acı gelmiştir bana… Bu sebeptendir ki; dün gece ekran karşısından tarif edilemez bir hayal kırıklığı ile kalktım… Neden mi? Yine bir veda zamanı gelip çatmıştı da ondan… Darısı Başımıza dizi yorumculuğuna başladığım, ilk göz ağrım benim… Her daim beni güldüren, odak noktasına güçlü bir aşkı ve tam ortasına da günümüz dizilerinde artık kendine pek de yer bulamayan sıcak bir aile dizisi olma özelliğini yerleştiren güzel dizim, benim… Kim derdi ki seninle olan yolculuğumuz bu kadar kısa sürecek? Kim derdi ki bu kadar yaşanmamışlıkla ve bu kadar kısa bir zaman içinde bizi bırakıp gideceksin? Üzülerek söylemeliyim ki bu işe gecesini gündüzünü vererek çalışan yapım ekibi ve oyuncularından tutun da bu projeye koşulsuz bir şekilde bağlanmış olan biz seyircilerine kadar hiçbirimiz böyle bir sonu hayal etmemiştik…
Darısı Başımıza, gerek en başından beri vaat ettiği içimizi ısıtacak sıcak bir aile dizisi olma özelliği gerekse de içinde her daim barındırdığı eğlence dozu yüksek sahneler ve güçlü oyuncu kadrosu ile uzun soluklu bir yaz dizisi olmaya en başından beri adaydı. Evet, adaydı aday olmasına da bu noktada unuttuğumuz bir şey vardı. Ne miydi? Tabii ki de reyting canavarıydı… Son yıllarda günümüz dizi sektöründe ne kadar kaliteli projeler ortaya çıkarılırsa çıkarılsın eğer reytingleri iyi değilse bitmeye mahkûm olmuştur… Ne kaliteli yapımlar ne kaliteli oyunculuklar harcanmıştır bu uğurda ah, bir bilseniz… Biten her proje, o diziye gönül bağıyla bağlı olan insanların içinden bir şeyleri koparırcasına alıp götürmüştür. Tıpkı dün akşam ki gibi… Yalnız itiraf etmeliyim ki; bu sefer reyting canavarı, yalnızca dizimizi değil her biri ailemizin bir ferdi kadar gerçek olan karakterlerimizi, onların hikâyelerini, içimizde fırtınalar koparan gerçek aşklarını, bir dizinin seyircisine sunmasının çok zor olduğu ancak buna rağmen bizlere geçirilmiş olan o içtenliği, samimiyeti ve huzuru aldı elimizden… O kadar üzgünüm ki. O kadar yarım kaldım ki… O kadar çok merak ediyordum ki Rüya ve Merter’in gözlerimizden yaş getirecek o komik diyaloglarını, Öykü ve Ozan’ın bütün imkânsızlıklara rağmen bir gün mutlaka yolunu bulacak o destansı aşkını, Cem’in ödeyeceği bedelleri… Hatta ilk bölümden beri hiç de merak etmediğim ‘’Zerrin’in babasının defteri’’ konusunu bile izlemeyi istemiştim. Keşke her bölüm Cem’e sinirlenmeye devam etseydim… Bunlara çoktan razıydık da yeter ki her bölüm gözümüzden yaşlar getirircesine güldüren o güzel dizimiz devam etseydi… Dizimizin finalini tekrar tekrar izlediğim şu saatlerde ne yazık ki ağzımdan ‘’keşke’’ dışında tek bir kelam çıkmıyor… Tam da bu yüzden bu yazımı bölüm yorumu olmaktan daha ziyade çok sevdiğim bir projeye ve onun yaşanmamışlıklarına bir veda ve son bir teşekkür olarak kaleme alıyorum. Geçen hafta Öykü ve Ozan diyaloğuna Cem’in kulak misafiri oluşuyla son bulmuştu bölüm. Yeni bölüm fragmanını görene kadar ki tek derdim bu sahnenin devamını izlemekti. Peki, beklediğimi bulabilmiş miydim? Kesinlikle hayır. Bu kadar heyecan içinde bırakılmış bir bölüm sonunun devamı niteliğinde çekilen bir sahnenin daha gerçekçi ve mantıklı olmasını beklerdim ama olsun… Canan’ın belki de ilk kez bir hamlesi işe yaramış ve en azından bir süre için bile olsa Öykü ve Ozan’a zaman kazandırmıştı. Eğer başka bir zaman olsaydı muhakkak ki Canan’ın bayılma sahnelerine değinir ve bir iki serzeniş ederdim ama diyorum ya şu an o sahneleri her hafta izleyeceğimi bilsem yine de gıkım çıkmazdı… Bu yüzdendir ki pas geçiyorum dahası tebrik bile ediyorum. Neden mi?
Bu hamle sayesinde esas çiftimiz tam da final bölümünde çok güzel zaman geçirdiler de ondan… Hepimiz biliyoruz ki; eğer Canan hasta taklidi yapmasaydı Öykü, Ağva’ya Ozan ile değil Cem ile gidecekti ki tahmin ediyorum bunu hiçbirimiz tercih etmezdik. Canan’ın komik hamlesi sonucunda baş başa Ağva’ya yola çıkan ikilimizin bu sahneleri, final bölümü olmasına rağmen çok eğlendirdi mi? Eğlendirdi… Geçen haftaki yazım da Öykü ve Ozan’ın her bölüm değişen sinerjilerine değinmiştim ancak bu hafta hiç de öyle olmadı… İlk bölüm başladıkları ve geçen hafta devam ettirdikleri ‘’didişen sevimli çift hâlleri’’ bu hafta tam olarak zirveye ulaşmış ve kabul etmeliyim ki bu halleri onlara çok yakışmıştı… Keşke ikinci ve üçüncü bölümlerde de aynı enerji de olsaydınız da bu kadar kısa süren bir proje de birbirinizi kırdığınız değil de birbirinizle didiştiğiniz ama didişirken bile bizlere geçirdiğiniz o güçlü aşkı daha fazla görme şansımız olsaydı… Sude’nin de yardımıyla bolca yalnız zaman geçirme şansına sahip olan güzel çiftimizi vardıkları otelde tabii ki de bir sürpriz beklemeliydi… Sürprizimizin adı elbette Cem’di… Ah, Cem ah!
Dizinin başından beri en çok sana kızdım en çok sana söylendim. Peki, haksız mıydım? Sevdiğini sistematik bir şekilde aldatan bir adama kızmasaydım da ne yapsaydım? O kadar çok istedim ki beni yanıltmanı. Ne yazık ki böyle olmadı… Sen, her yeni bölüm de beni kızdırmayı daha da çok başardın. Belki de kendini bizlere anlatma şansı hiç bulamadın? Eğer daha çok bölüm izleme şansımız olsa belki de yaşadığın değişime şahit olacak ve seni daha çok sevecektik? En nihayetinde ilk bölümünden beri olmasını sabırsızlıkla beklediğim şey oldu ve Cem’in foyaları ortaya çıktı. Bu sahnenin nasıl olacağını hep merak etmiştim… Söylemeden geçemeyeceğim ki çok da istediğim gibi olmadı ama olsun… Erken final olarak hazırlanan bölümlerin olmazsa olmazı olay örgüsünün hızlı ilerlemesi ve kahramanların ilişkilerinin mutlaka bir sonuca bağlandırılmasıdır. Bu yüzdendir ki; bazı sahnelerin hızlı geçilmesi çok doğaldır çünkü amaç, planlanan zamanda final yapılamamış olsa da hikâyeyi en doğru yerde bırakmaktır… Bu nokta da Darısı Başımıza, bence amacını gerçekleştirebildi. Cem’in aldatma olayının ortaya çıkmasıyla birlikte çiftimiz, geçen süreci izleme şansımız olmasa da birlikte bir yolculuğa çıktılar ve dizimiz, mutlu bir sona doğru yelken açtı… Bu noktada Öykü ve Ozan’a son bir sözüm olacak… Evet, bundan sonraki ilişki sürecinizi izleme şansımız olmayacak… Evet, artık yalnızsınız ama şunu unutmayın! Sizlere bunca bölüm gönül veren, seven, koruyan, kollayan ama her şeyden önemlisi enerjinize ve sinerjinize ilk bölüm itibariyle koşulsuz inanan biz seyircileriniz her zaman yanınızdayız… Bana, ilk bölümden çift uyumu nasıl olurmuş bunu öğreten güzel çiftim yolunuz açık olsun!
Çiftlerden bu kadar bahsetmişken tam da final bölümü yazısında Rüya ve Merter’e değinmeden bitirmek tabii ki de olmazdı…
En az Öykü ve Ozan çifti kadar sevdiğim, beni her hafta güldüren, samimiyetlerine sonuna kadar inandığım, her biri tek başına da çok eğlenceli ama bütün olduklarında tadından yenmez ikilim benim… Ben, sizi o kadar çok sevdim ki… Bu hikâyeyi taşıma noktasında size o kadar inandım ki… Teşekkür ederim. Neden mi? Beni bir kere bile yanıltmadınız da ondan… Tam da ilişkiniz için önemli adımlar atılırken yarım kaldınız ve hatta belki de yarım kaldık ama olsun… En azından ilişkinizin ileriki bölümlerde ki gidişatına dair ipuçlarını da alarak noktaladık birlikteliğimizi… Engin Deniz’in gerçek yüzünü görmenden ve ondan vazgeçmenden o kadar mutluyum ki. Kızım, gerçek aşk yanı başında! Dön de bak artık Merter’e… İkiniz de âşıksınız birbirinize… Bal gibi de belli oluyor işte… Biz göremeyeceğiz de artık kabul edin bunu da olun hadi Merter ve Rüya çifti… Bak biz, size uzak da olsak, göremesek bile hissederiz mutlaka! Uyumlarına hayran kaldığım, beni gülmekten öldüren güzel ikilim sizin de yolunuz açık olsun… Zerrin, Ferrin, Resmiye, Serkan, Canan, Sevtap ve Nur. Darısı Başımıza’yı izlenebilir kılma noktasında o kadar güzel işler yaptınız ki… Bir projede başroller kadar yan rollerin de diziyi taşıyabileceğini o kadar güzel gösterdiniz ki… Sizlerin önünde sadece saygıyla eğililir… Gönül isterdi ki; sizlerle birlikte daha nice yollarımız olsun ancak ne yazık ki bu sadece bir temenni olarak kaldı… Ne yazık ki artık Resmiye ve Ferrin çatışmaları yok… Bu çatışmalara yaptığı yorumlarla bizleri kendine hayran bırakan bir ‘’Zerro’’ yok… İlk kez bu bölüm fark ettiğim, çok sevdiğim ve neden daha önce fark etmediğimi kara kara düşündüğüm Rüya-Serkan diyalogları yok… Sizin bu neşeli diyaloglarınızı çok geç fark ettim ama hiç unutmayacağım. Teker teker her birinize, aile ortamınızın içine beni de aldığınız ve bu nokta da hayatıma kattığınız bütün güzellikler için teşekkür ederim. Sıcak bir yaz günü hayatımıza giren, güldürmeyi kendisine ilk görev edinen ancak güldürürken düşündürmeyi de çok iyi bilen, destansı aşkların ve mizah yönü çok güçlü karakterlerin olduğu güzel dizim benim… Girdiğimiz bu dönemeç hepimizin için çok acı oldu ancak yine de mutluyum… Ya hiç tanımasaydım sizi? Ya hiç girmeseydiniz hayatıma? Dizi sektöründe aile sıcaklığını unuttuğumuz, mizahın gücüne inanmayı bilmediğimiz çok daha karanlık yarınlar beklerdi biz güzel seyircilerinizi…
Biliyorum ki; bu bir veda değil… Sizler, uzaklarda bir yerlerde yaşamlarınızı sürdüreceksiniz ve biz de sizlerin ışığın da sizleri özleyerek, buruk bir şekilde yolumuza devam edeceğiz… Darısı Başımıza, bize kattığın her şey için teşekkür ederiz… Yolun açık olsun. Herkesin emeğine sağlık…