Yazar: Irmak TERCANER
İnat, bir duygudur tıpkı sevgi ve nefret gibi… Hem de çok güçlü bir duygu. İnsana hayatta asla yapmam dediği şeyleri yaptırtabilecek, en dibi gördüğü o korkunç anda ona yeniden hayat ışığı olabilecek, insanı insan yapan en net duygu. Bu hafta, bu güçlü inat duygusunun bir kadına neler yaptırabileceğini görme umuduyla oturdum ekran karşına… Tahmin ettiğimi buldum mu? Bence kesinlikle evet… Geçen hafta hem Öykü için hem de bu aşka ilk bölüm itibariyle inanmayı seçen bizler için yıkıcı bir konuşma ve bu konuşmanın sonucu olarak da üzücü bir bölüm sonu karşımıza çıkmıştı. Ozan’ın soğuk tavırları ve cam gibi kırıcı sözleri karşısında neye uğradığını şaşıran Öykü, her insan için kaçınılmaz olan inat duygusunun pençesine düşmüş ve Ozan’ın inadı yüzünden bir karar vermek zorunda kalmıştı. Cem ile hemen evlenmek… Evet, belki Öykü bu kararı Ozan’ın inadına vermişti fakat bu durum Ozan’ın aksine yine en büyük zararı Öykü’ye verecek. Süreç içinde bunu maalesef ki zaten göreceğiz. Asıl soru şu olmalı? Ozan’ın ağzından pervasızca dökülen o sözler neden sende böyle bir etki yarattı Öykü? Neden bu kadar sinirlendin? Aslında cevap çok basit değil mi? Ozan sıradan biri değildi ki. Ozan’ın düşünceleri senin için arkanı kolaylıkla dönüp gidebileceğin birinin sözleri hiç olmadı ki. Ona ne kadar kızarsan kız, seni ne kadar kırarsa kırsın istediğin şey çok basitti… Senin için o düşüncelere sahip olmamalıydı çünkü sen asla öyle bir insan değildin… Para avcısı, iki yüzlü ve tehlikeli bir kadın. Sen asla bu değildin ve istedin ki her ne kadar kendine itiraf edemesen bile o hoşlandığın adam senin için böyle düşünmesin. Bu yüzden delirdin ve ona çok kızdın.
Öfke de bir duygudur hatta sevgi kadar güçlü bir duygu. İşte tam da bu yüzden dizinin ilk bölümünden beri defalarca kez vurgulanan ‘’Öykü her zaman mantığıyla hareket eder, tartar. ‘’düşüncesini belki de ilk kez boşa çıkardın ve öfken ile hareket ettin. İşte bu durum da diziyi çıkılmaz bir kaos ortamına sürükledi. Her ne kadar Cem’in mutluluğunun kısa süreceğine inansam da kabul etmeliyim ki şimdilik minik bir zafer kazandı… Bırakalım öyle kalsın zira bu bölüm kendilerine çok sinirlendim ama sırası var oraya da geleceğiz. Peki Öykü’nün bu hamlesine karşın öfkeden gözü hiçbir şey görmeyen esas oğlanımız ne yaptı? Tabi ki de ikinci bölümden beri uygulamayı çok denediği ama bir türlü başaramadığı ‘’ gerçekleri itiraf etme’’ eylemiyle bu duruma karşılık verdi… İşte tam o an ne mi oldu?
Diziye büyük renk kattığına inandığım ve en azından kardeşlik duygusuna yakışır bir davranış tutumu içinde olduğunu düşündüğüm Rüya devreye girdi ve işler o an tabi ki de karıştı. Ah Rüya ah… Sen bir işe el atarsın da o iş karışmaz mı? Şüphesiz ki Rüya, dizide kendime en yakın bulduğum karakterlerin başında geliyor. Sahnelerini o kadar severek izliyorum ki. Ah bir de sakarlıkları ve şaşkınlıkları olmasa. Neyse canım o kadarı kadı kızında bile olur der ve asıl noktaya gelirim. Rüya’nın hamlesi kişi olarak biraz şaşmış olsa da genel itibariyle Öykü’yü kurtardı mı? Kesinlikle evet… Ferrin’in o kendine has ve genelde yanlış düşüncelerinin aksine Rüya, kardeşinin hayatını bir kez daha kurtardı.
Tabi ki bölümün olmazsa olmazı ve kendisine bölüm itibariyle baya sinirlenmemize neden olan karakterimiz Cem… Ben sana ne desem de sakinlesem bilemedim… Öncelikle bir ayak burkma eylemin ne kadar abartılabileceğini gösterdiğin ve rahatsızlıklarımızı abarttığımız zaman ne kadar irrite edici olabildiğimizi görme imkânı sağladığın için sana teşekkür etmeliyim. Ya Cem sadece ayağını burktun, güzel kardeşim. Nedir bu mübalağa nedir bu naz… Bazen diyorum ki Cem karakterini Özgün Karaman değil de başka biri oynasa sanırım hiç katlanamazdım. Özgün Karaman hatırına katlansam da zaman zaman zorlanmıyorum desem yalan olur özellikle de bugünkü o aldatma sahnelerini gördükten sonra. Geçen haftaki yazımda, Cem’in Öykü’yü sistematik bir şekilde aldattığını ve pişman olmadığını belirtmiştim. Bugün bir şey daha eklemek istiyorum. Geçmişte yaptığı hatalara pişman olmasının tam aksine Cem, her bölüm daha beter hatalar yapıyor ve kendi evinde kaçamak yapmak gibi akla hayale kesinlikle sığmayacak eylemleri uygulamaya devam ediyor. Tam da bu yüzden de Cem, benim için durumuna üzüleceğim bir karakter olmaktan çıkalı çok oldu…
Belirtmeden geçemeyeceğim…
Bugün ilk kez bazı sahnelerde sıkıldım hem de çok… Cem’in odasında Pınar’la geçen sahneleri ve sonrasında Pınar’la yakalanmamak için çaba sarf ettiği havuz sahneleri bana çok mantıklı gelmedi… Zaman öldürmek için çekilen bu tarz sahneler bazen beni zorlamıyor desem, yalan olur. Düşünüyorum da bu sahneleri izlemesem de benim için çok fark etmezdi… Belki de bu olaya çok sinirlendiğimdendir, bunu da bilemiyorum ve zamana bırakmayı tercih ediyorum. Cem’in Öykü’ye yakalanmamak için çaba sarf ettiği o zaman diliminde Öykü çok farklı bir durumdaydı. Ozan’ın ona verdiği sözde iki günlük süre hızlı bir şekilde erimeye devam ediyordu… Böyle bir anda ne olmalıydı? Tabi ki de çiftimizin yakınlaşma sürecinde önemli görev alacak Sude karakteri devreye girmeliydi… Sude’nin role hazırlanma süreci için başlayan birliktelik, Sude’nin bitmek bilmeyen istekleriyle farklı ortamlara kaymış oldu… Şunu söylemeliyim ki, Ben Sude’nin hazırcevaplığını sevenlerdenim. Bazen Öykü, Ozan ile başa çıkmakta yetersiz kalabiliyor ve böyle durumlar da her ortama bir Sude şart. Neydi o Sude öyle? Evinde Ozan’a neler neler dedin öyle… Hak etti mi? Ozan seni ne kadar çok sevsem de söylemeliyim ki geçen bölüm sonu ve bu bölümün bir kısmına kadar hak ettin ya…
Sude’nin role hazırlanma sevdasıyla başlayan gecemiz, fragmanlarından beri heyecanla beklediğim Öykü’nün o güzel şarkı performansı ile son buldu…
O ne güzel bir sestir arkadaşım ya. Elif Doğan’a sevgilerimle diyorum ve Ozan’a geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Tamam, senaryo gereği Öykü şarkı söylemeli de bu kadar kolay mı ya? Solist kötü durumda olduğu için birden ekip tarafından Öykü’ye ‘’O zaman sen söyle’’ tarzı bir tavır ile sahne gerçekleştirilmeye çalışıyor da bu biraz daha mantıklı bir şekilde olabilir mi? Bence evet… Örneğin, Öykü’nün bu kadar iyi şarkı söylediğini siz nerden biliyorsunuz ki? Neyse bu kadarı kadı kızında da olur diyerek rotayı Ozan’ a çeviriyorum. Evet Ozan, kesinlikle senin işin için geldiğinden dolayı Öykü’nün videosunu çeken o adama müdahale ettin! Evet, kesinlikle bu öyle. Bir adam, neden bir iki gün önce hakaretler yağdırdığı kadını korumaya çalışır? Neden mi? Aşk başka bir şeydir de ondan. Hem ondan ölesiye nefret edersin hem de gözünden bile sakınır ve var gücünle korumaya çalışırsın. Sen şimdilik duygularını bastırmaya çalış da bu dikkatli seyirci bunu yemedi haberin olsun. Ve bu bölüm itibariyle diziye yeni bir düğüm daha atıldı. Hep merak etmiştim… Cem, Canan’ın oğluydu evet ama hiçbir zaman Zerrin, Merter’e gösterdiği kadar büyük bir tepkiyi Cem’e göstermemişti. Bunun nedenini hep merak etmiştim ki bugün cevabımı aldım. Zerrin’in kocası ile Merter’in annesinin beraber kaçmış olmaları beni şaşırtmadı desem yalan olur. Bu büyük bir hamleydi ve süreç içinde bu hamle bize ne gibi yollar açacak göreceğiz. Ancak Rüya’ya çok üzüldüm… Babasını yanında sandığı an kaybetmiş bir çocuk Rüya. Bunun travması, şüphesiz ki onun için çok büyük olmuş olmalı. Belki de bu travmanın yaşandığı gün kendisine kol kanat geren Engin Deniz’e bu yüzden bu kadar bağlanmış. Her geçen gün Rüya’yı daha çok seviyorum. Kardeşi için çocukluğundan ve en büyük aşkından vazgeçen bir abla Rüya ve bu o kadar kıymetli ki… Ayrıca Merter ile olan uyumları çok mükemmel.
Yine bu bölüm her bir sahnelerini gözümü kırpmadan izledim… Mekân çıkışında Rüya’nın Merter’in sırtında olduğu o sahneden tutun da çorba yaptıkları o en küçük sahneye kadar… Favori çiftim benim, yolunuz açık olsun tam gaz devam…
Ve tabi ki de Ferrin, Resmiye ve Bekir… Ah Bekir… Bu bölüm ne çektin Resmiye’den. Daha da çekeceğin var haberin olsun… Kıskançlık ne fena şey ki Resmiye direkt Zerrin’in yanına geçti ve Zerrin’den sonra Canan’ın en büyük düşmanı oldu. Bu sahneler zaman zaman keyifle izletse de arada dozunda mı bıraksak, ne yapsak? Canan’ın hakkından da ancak Resmiye gelirmiş bunu da gördük. Ah Zerrin’im… Canan seni bir duygu sömürüsüne hemencecik nasıl kandırdı ya. Bu kadar zeki ve cin bir kadın karşısında az daha gözü açık olmak lazım.
Bak nasıl hemencecik seni gönderdi de düşman olmana sebep olan o defterin yanına gitti koştur koştur… Tabii burada Ferrin’in boşboğazlığı da biraz etken de oldu yine de biraz daha dikkatli ol, sen. Canan fena bak benden söylemesi… Ferrinciğim lütfen sen de ablanın sırlarına biraz daha sadık ol, lütfen ya… Bu dizide nedir bu kardeşlerin hataları? Kardeşlik en güzel duygudur ve kardeşler birbirlerini her daim korur ve kollarlar…
Kardeşlik demişken söylemeden geçmemeliyim, beni bu bölüm Cem ve Ozan’ın o son sahnedeki konuşmaları o kadar etkiledi ki.
Cem’e bu bölüm ne kadar çok kızsam da abisine olan sevgisine hayran kaldım. İki kardeşin aynı kadına âşık olmasıyla şüphesiz diziye güçlü bir düğüm atılmıştı fakat bu durumu en başından beri sevmeyenlerdenim. Bu bölüm bundan iyice emin oldum. Bu kardeşliğe yazık edilmemeli ve ileride bölümlerde işlenecek güçlü olaylar zinciri ile bu kardeşlik tekrar eski hale getirilmelidir… Cem’in samimi itirafları ışığında kendisini daha fazla suçlamaya başlayan Ozan, ilk defa Öykü’yü suçlamak yerine kendini suçladı ve kendinde gördüğünü çok net bir şekilde Öykü’ye dile getirdi.
Bu itiraflar zinciri altında bocalayan Öykü ise bölüme konu olan o inadını bırakarak ve belki de ilk kez bu konuda mantığıyla hareket ederek soluğu Cem’in yanında aldı… Ozan’ın ağır tavrının ve söylemlerinin başaramadığını bu sefer yine Ozan’ın hayal kırıklığı ve kendisiyle yüzleşmesi başardı ve Öykü’nün ağzından o iki cümle süzülüverdi… ‘’Ayrılmak istiyorum’’… Ve bölüm, haftaya ne olacağını merak etmemize sebep olan o sahne ile son buldu… Herkesin emeğine sağlık.