Yazar: Sinem ÖZCAN
İçerde’nin kuşkusuz en kritik ve en güçlü önemli karakteri Kebapçı Celal. Şimdi onu, ekranın diğer yanından alıp karşımıza oturtalım ve yakından bir bakalım, kimdir Celal Duman?
İllegal işler yapan, buna rağmen yıllarca kanundan kaçmayı başarmış, kirli oyunlarla güç ve gelir sağlamış bir adam… İst
Uyuşturucu ve daha kim bilir nelerin kaçakçılığıyla sağladığı hatırı sayılır miktarda kirli paranın ve adamlarının, özellikle de Davut’un, ona sağladığı gücün sahibi. Kendi semtinde korkulan ve belki saygı duyulan bir adam ama semtinin sınırları dışında çok da etkili değil. Bir şekilde işi büyütme ve daha da güçlenme arzusu da belli ki bundan kaynaklanıyor.
Acımasız bir adam, Celal! Acımasız ve bencil… Ailesinde ve yakın çevresinde “sözde” sevdikleri olsa da kendi çıkarları söz konusu olduğunda harcayamayacağı kimse yok. Çocuklarına bağlı ve onları seviyor görünse de söz konusu olan kendi canı, planları ve oyunları olduğunda bu sevgi nereye kadar onu durdurabiliyor, tartışılır.
Emrindeki adamların hepsinin kendisini “Baba” olarak görmesinde ısrarcı, Kebapçı Celal. Bunun sebebi babalığın getirdiği müşfiklik ve kollayıcılık değil. Celal Duman, kollayan adam da değil özünde; o, daima kollanan… Babalıktan anladığı da kesin otorite ve kararlarının sorgulanamaz oluşu. Bunu da sağlamış görünüyor. Etrafında onu hiç sorgulamayan ve ağzından çıkanı ne olursa olsun yerine getiren başta Davut, pek çok “evladı” var.
Beni asıl düşündüren de tam olarak bu! Bu etkiyi, nasıl sağlayabildiği? Birçoğu memleketlisi ve çocuk denecek yaşta yanına aldığı insanlar, ancak bu denli koşulsuz itaati sağlayacak bir başka dinamik olmalı. Mert’te o saygının alt metnini biliyoruz: Ailesinden koparılmış bir çocuk olarak Kebapçı’yı gerçek babasının yerine koyuyor ve kendisini Coşkun’un elinden kurtardığını düşündüğü bu adama, büyük bir gönül borcu var,. Ancak diğerlerinin gerekçeleri özellikle de Davut’unki belli değil! Davut ve Celal bağı, baştan beri üstünkörü geçildi oysa Celal’in etkisini doğru anlayabilmek için onun Davut’la ilişkisi bütünüyle ortaya konmalıydı.
Davut, Mert, Sarp ve diğerleri Celal için sadece “av köpekleri”… Celal’in izinin sürülmesini, çözülmesini, yakalanmasını istediği kişiyi, olayı hâlleden, alıp ona getiren veya öldüren av köpekleri hepsi o kadar…
Celal, çocukları Melek ve Mustafa’yı gerçekten seviyor görünse de benim kişisel fikrim, Kebapçı’nın aslında sevmeyi bilmediği… Belki de onu “kötü” yapan, bu duyguyu tam olarak tanımayışı. Delicesine bir aşk yaşamamış, sevdiğine kavuşamamayı tatmamış ve aşkın öğüttüğü adamlardan olmamış, o.
Geçmişine dair fazla bilgimiz yok. Bir kız kardeşinin varlığını öğrendik. Kudret’le onun yaşadığı aşkı hazmedemeyen bir Celal gördük. Melek’in annesini gözünün bile kırpmadan vurduğunu biliyoruz. Yeşim’e de âşık olmadığı her hâlinden belli. O yüzden belki de yüreği kaskatı; merhametten, özveriden zerre pay almamış olarak yaşıyor.
Karısı onu en çok sevenlerden biri… Bütün hırsına ve bütün güç sevdasına karşın Yeşim, Celal’i gerçekten seviyor, bu sevginin, bana kalırsa, karşılığını istediği kadar alamasa da…
Aslında şanslı bir adam Celal… Sevilmek istiyor ve buna da büyük oranda kavuşmuş durumda. Peki, ihtiyaç duyduğu gerçekten sevgi mi? Sanmıyorum. Sevmeyi bilmeyen, sevilmeyi de bilemez ve bu, onun için yeterli bir itki olamaz.
Öykünün temel kuralıdır, karakter değişime uğramalı… Yaşadıkları, deneyimleri, hayalleri ve hayal kırıklıkları onda farklılık yaratmalı ve öykünün başından sonuna dek statik kalmamalı. Oysa Kebapçı Celal, şu ana kadar en küçük bir değişiklik yaşamadı, ilk bölümdeki çizgisinden sapmadı. Yaşanan hiçbir şey onu etkilemedi (Melek’in ölümü bile).