Yazar: Şeyma BULUT
Çarpışma daha ilk duyurulduğu andan itibaren dikkatimi fazlasıyla çeken bir dizi oldu. Özellikle başrol olarak Kıvanç Tatlıtuğ isminin varlığı, bende “izlenir” etkisi bırakmıştı. Bana göre sektörün en önde gelen ve başarılı isimlerinden biri Kıvanç Tatlıtuğ; bütün dizi ve filmlerini izlemiş biri olarak onun olduğu her projeye sonuna kadar güvenirim. Sonrasında ise kariyerinin ilk gününden bugüne bütün projelerini izlediğim ve hayatıma çok farklı yönlerden dokunan Elçin Sangu’nun da projeye dahil olmasıyla heyecanım fazlasıyla arttı. Melisa Aslı Pamuk ve Alperen Duymaz gibi başarılı isimlerin yanında Erkan Can, Onur Saylak gibi bir üstadların da haberini aldığım andan itibaren heyecanla yayın gününü beklemeye başladım.
Dizi haftalardır tüm fragmanların ana konusu olan çarpışma sahnesiyle başladı. Devamında ise karakterlerin o noktaya gelişleri anlatılırken aksiyon biraz da olsa düştü dizide. Uzun zamandır tüm tanıtımların ana teması olan aksiyon sahneleri maalesef ufak çaplı bir çatışma dışında dizinin 70. dakikasından sonra geldi. Halbuki karakterlerin geldiği noktayı ilk bölümde seyirciyi boğacak şekilde üst üste vermek yerine bölümlere flashback sahneleri olarak dağıtmak daha doğru olacaktı. Böylelikle, ilk bölümden aksiyon daha üst seviyede seyirciye sunulabilirdi diye düşünüyorum. Özellikle bu kadar zor bir günde seyirci çekmesi gereken bir dizinin, diğer dizilerin özet saatlerinde aksiyon ve heyecanı en üst seviyede tutması gerekirken bizler beklenen sahneleri ancak dizinin ikinci yarısından itibaren izleyebildik.
Karakterlerimize Kadir Adalı ile başlamak istiyorum zira bu hikâyenin en büyük depremini o yaşadı. Açıkçası karakter tanıtımını ilk okuduğum anda yeniden “Cesur Alemdaroğlu” tarzında bir rol mü acaba diye düşünmedim değil ancak ilk sahneyle anlıyoruz ki Kıvanç yeniden çok başka ve derin bir hikâyeyle karşımıza çıkarken tam anlamıyla bir oyunculuk resitali sundu bize. Kadir Adalı’nın hayatını, yaşadığı o korkunç olaydan önce ve sonra diye iki bölüm olarak düşünebiliriz. Kadir’in hayatının bir bölümü işine oldukça bağlı, doğrunun peşinde koşan, sisteme çok fazla ayak uyduramayan ama doğru bildiği yolda da korkmadan yürüyen bir kanun adamı; diğeri ise tüm hayatını bağladığı eşi ve kızı. Oldukça mutlu bir hayat süren Kadir’in ilk bölümde benim en beğendiğim ayrıntılardan biri olan semt takımında amigoluk yapması. Benim gibi 90’lar çocukları çok daha iyi hatırlayacaktır. Eskiden mahalleler ve her mahallede illa ki bir ağabey olurdu. Mahallenin çocuklarına sahip çıkan, yeri geldi mi ağabey, yeri geldi mi baba olan adamlardır bunlar. Kan bağınız olmasa bile çok seversiniz o insanları. Kadir de tam da böyle bir adam. Kendisiyle aynı semtin çocuğu olan Kerem’le aralarında geçen diyaloglar ve kısa geçmişleri aslında Kadir’in sert polis imajının altında yatan merhameti de gözler önüne serdi. Kadir tüm hayatının; işi, her şeyi olan ailesi ve Sarıyer Spor olduğunu düşünürken aslında asıl hikâyesi henüz başlamamıştı. Ailesi ile bambaşka hayallerle gittiği kupa maçı Kadir’in hayatının en keskin dönüm noktası oldu. Bu, bana 10 Aralık 2016 yılındaki acı olayı hatırlattı. Birçok kesim, dizilerde bu olayların hatırlatılmaması gerektiğini, acıyı hatırlatarak insanları üzdüğünü düşünse de ben tam aksi fikirdeyim. Bu tip durumlarda bizler, televizyonlarda görerek sadece üzülüyoruz, elimizden fazlası da gelmez ancak dizilerde ya da filmlerde karakterler üzerinden bunlar anlatıldığında bir nebze bile olsa böyle bir acının insana neler yapabileceğini izliyoruz. Kadir de tam olarak böyle bir olayla hayatındaki en büyük depremi yaşadı. Bir anda tüm dünyası allak bullak olurken yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgide yaşamaktan utandığı bir ruh hâlinde her şeyden vazgeçerek biniyor arabasına ve yeni hayatına doğru kontağı çeviriyor.
Kadir, bu depremleri yaşayarak yeni hayatına doğru savrulurken Zeynep de kendisini hiç beklemediği bir olay örgüsünün içinde buldu.Karakterin yolculuğuna başlamadan önce ona hayat veren Elçin Sangu hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Herkesin malumu olduğu üzere dizi başlamadan önce en büyük eleştiri oklarının çevrildiği isim Elçin’di. Genel kanı onun bu rol için yetersiz olduğu yönünde artarak devam ederken Elçin, ilk bölümde kusursuza yakın bir performans sergileyerek rolünü çok güzel giydiğini herkese gösterdi. Eski rolünden en ufak bir esinti dahi görmediğim Elçin karşımıza tam anlamıyla Zeynep Tunç olarak çıktı.
Zeynep’i iki kelimeyle anlatacak olursak “güvensizlik ve korku” en doğru sözckler olacaktır. Bu korkuların ve güvensizliğin altında aslında elindekilere sahip çıkma dürtüsü olduğu, eşi Galip ile aralarındaki diyaloglardan da açıkça belli oluyor. Zeynep’in belki de geçmişinden getirdiği birtakım yaşanmışlıkları sebebiyle yalnız kalma korkusuyla her koşulda hayatındaki insanlara tutunmasını görüyoruz. Eşi tarafından aldatıldığını ve onun kumara olan düşkünlüğünü öğrenen Zeynep, tehlike anında bütün bunlara rağmen yine de onu koruma eğilimine giriyor. Kendisinin aksine oldukça sorumsuz olan eşinden boşanma kararı almasına rağmen ,Galip yüzünden ölümle burun buruna geldiği anda bile hâlâ onu korumaya çalışıyor. Zeynep ilk bakışta korkak ve silik bir karakter olarak görünse de en değerli varlığı kızının hayatı tehlikeye girdiği anda bambaşka bir kadına dönüşüyor.
Zeynep, eşi Galip yüzünden kızıyla birlikte şehrin en tehlikeli adamlarından biriyle baş başa kalıyor ve bu hayattaki en değerli varlığı olan kızının hayatının tehlikeye girmesiyle birlikte belki de daha önce teşebbüs etmeyi aklına bile getiremeyeceği bir durumda buluyor kendisini. Galip, İstanbul’un en tehlikeli ve karanlık adamlarından biri olan Veli Cevher’i dolandırmaya kalkıyor ve bu yanlışın bedelini ödemek de kızını kurtarmak uğruna Zeynep’e düşüyor. Veli, kızını görmek istiyorsa kocasının ondan çaldığını geri vermek zorunda olduğunu söyleyince Zeynep tüm korkularını bir kenara bırakarak kendi çalıştığı bankayı soyuyor ve Zeynep de yeni hayatına doğru kontağı çeviriyor.
Kadir ve Zeynep’in aksine Kerem, geçmişi bakımından en karanlık karakter olarak çıkıyor karşımıza. Bu kapalı kutuya hayat veren Alperen Duymaz da rol arkadaşları gibi karakteri mükemmelen giymiş ve bize oldukça keyif veren bir iş ortaya çıkardı. Geçmişinde bir sebepten dolayı babasını yaralayarak cezaevine düşen Kerem, yaptığı hatanın bedelini ödeyerek tahliye oluyor. Dışarıdaki hayatına artık temiz bir adam olarak devam etmek istese de bu sandığının aksine çok zor olacak.
Dizide ülkenin kanayan yaralarından biri daha gözler önüne serildi. Bildiğimiz gibi herhangi bir sebepten cezaevinde yatmış eski mahkûmların düzene ayak uydurması hiç de kolay değil. Kerem’in yokluğunda ailesi de oldukça müşkül bir duruma düşünce Kerem, temiz bir başlangıç yapmak istiyor ancak eski bir tutuklu olması bu duruma oldukça büyük bir engel oluşturuyor. Topluma yeniden kazandırılması gereken bu insanların temiz bir hayat kurabilmeleri için lazım olan imkânlar maalesef ki sağlanmıyor. Kerem de başlangıç yapmak isterken bu durum ortaya çıkıyor.
Her eski mahkûmun başına geldiği gibi işe alınmak istenmiyor ve dışlanıyor. Topluma geri dönmek için çabalasa da bir noktada pes ediyor ve yeniden hiç istemese de bambaşka bir yola gidiyor. Kerem’in hayatında en değer verdiği insan olan Meral’in bile etkili olamadığı bu yolculuğa çıkarken aslında o da bambaşka bir hayata kapı açıyordu. Meral için bir parantez açacak olursak karakterde ilk bölüm açısından eksik olan bir şeyler var. Özellikle Kerem sormadan Yakup’un Meral’i savunmaya geçmesi, bana en yakın arkadaş ve sevgili arasında bir hikâye geçtiği izlenimini uyandırdı. Kerem hırsızlık için girdiği evde Cemre ile karşılaşıyor ve Cemre’yi yaralıyor. Olay yerinden kaçarken belki de içinde yıllardır taşıdığı korkuyla Cemre’yi kurtarma umuduyla yakalanmayı bile göze alarak vicdanının sesini dinliyor ve yeni hayatına doğru yola çıkıyor.
Cemre ise bana göre hikâyenin en eksik kalan karakteri. Diğerlerinin aksine onun içindeki boşluk fazlasıyla büyük ve belki de sırf bu sebepten her şeyi geride bırakarak gitmek istiyor. Cemre’nin babası kızına oldukça düşkün bir profil çizse de aralarında gözle görülmeyen bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Cemre belki de içinde bulunduğu bu boşluktan kurtulmak için kaçmak istiyor. Bir avukat olarak oldukça mükemmel görünen hayatının ardında, görünmeyen ve bitmeyen bir yalnızlık olduğu hissini uyandırdı bende. Melisa Aslı Pamuk bu hüzünlü ve kırılgan karakteri üzerine o kadar iyi geçirmiş ki sanki tüm hayatı boyunca Cemre’yi içinde mi taşıdı diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi. Cemre başına geleceklerden habersiz evine gittiğinde Kerem ile karşılaşıyor ve evden kaçmaktayken Kerem tarafından bıçaklanınca hayatta kalabilmek için çıktığı yolun aslında yeni hayatının başlangıcı olacağından habersizdi.
Dizide en beğendiğim sahne, hiç şüphesiz ki diziye adını da veren çarpışma sahnesi oldu. İlk önce sıradan gibi görünen sahne, tam anlamıyla bir görsel şölendi. Dört aracın birbirine çarpmasının ardından beni en çok şaşırtan olay, Zeynep’in Kadir’i tanıması oldu. Zeynep’in Kadir’i nereden tanıdığı gizemini korusa da bende bir geçmişlerinin olduğu izlenimi uyandı. Bu, bence yeni bir hikâye değil, yeniden bir buluşma olacak gibi. Kızını kaybeden Kadir’le, kızını kurtarmak isteyen Zeynep’in hayatlarının kesiştiği bu noktada, onların hikâyelerini izlemek fazlasıyla heyecanlı ve güzel olacak.
İlk intiba olarak ben kurguyu başarılı buldum. Oldukça zorlu bir günde yayın hayatına başlayan Çarpışma için ilk bölüm reytingleri oldukça iyiydi ve emeğin karşılığı mı bilemem tabii ki ama kesinlikle de “Ben de varım” dediğini düşünüyorum. Emeği geçen herkesin gönlüne sağlık. Haftaya görüşmek üzere.
KISA… KISA…
- Teknik anlamda sıfır hata ile izlediğim bir iş oldu Çarpışma. Uluç Bayraktar farkını ortaya koymuş. Emsallerinden farklı bir iş ortaya çıkararak tam bir görsel şölen sundu seyirciye.
- Dizinin ana tema müziğini, bu kadar güçlü bir diziye göre biraz etkisiz buldum ancak Toygar Işıklı’nın ileriki zamanlarda bu hikâyeye bambaşka bir hava katacağına inancım sonsuz.
- Veli Cevher ve Kadir’in ellerinde aynı zinciri tutmaları bende ortak bir geçmişleri mi var acaba, izlenimini oluşturdu.
- Dizide aynı anda hem mahalle hayatı hem de zengin kesimin yaşantısı işlenirken arada kopukluk olmaması güzel bir mozaik oluşturdu. Birçok dizide bu uygulanırken ve aradaki uçurumlar vurgulanırken Çarpışma’da oldukça dozunda verilmiş bu sahneler.
- Final sahnesinde, görsel anlamdaki efektler emsal işlere göre oldukça başarılıydı, ekibin emeklerine sağlık.