Dostluk sessiz yemindir. Ben bir insana arkadaşım diyorsam doğrularımı sorgulatmadığı sürece yanında olurum. Gediz de geçmişte yaşananları öğrendiğinde Nare’yi anlasa da Sancar’ın yanında oldu. Aşkını sessizliğiyle kabul edip Nare’yi göndermeyi bile kabul etti. Ta ki o geceye kadar… Nare geçmişin acılarını Gediz’e anlattıkça onda gördüğümüz kızgınlık değil hayal kırıklığıydı. İnsan dostuna konduramaz. Benim arkadaşım bunu yapmaz dersin, yapmamalı. Gerçekleri öğrendikçe de eğer dostunun yaptığı yanlışsa kendini sorgularsın. Gediz de sorguladı ve dostunun zalimliğini gördü. Haklı olanın, sevdiği kadın olduğunu anladı ve artık saklamanın gereği yok, diye düşündü bana kalırsa. İçindekini kustu ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Gediz ve Sancar birbirine taban tabana zıt iki karakter. Bariz farklarıysa doğruluk kavramında. Bazı insanlar kendi doğrularıyla yaşar, Sancar gibi. Gediz ise bu olayda yapılması gereken konusunda çok keskin. Yaşananları dinleyince asıl acı çekenin Nare olduğunu gördü. Ona göre Sancar’ın yapması gereken sevdiğine inanmaktı ama o yapmadı. Bu yüzden de Sancar’ı dinlemedi bile. “Âşıksan inanırsın!” dedi kestirdi attı. Ona göre doğru olan sevdiğine sahip çıkmak, yanında olmak. İki cihan bir araya gelse Gediz’i aksine ikna edemez. Sancar sabaha kadar anlatsa Akın’ın yaptıklarını, içindeki şüpheyi, nafile. Gediz’e göre bir erkek, bir kadını seviyorum diyorsa ağzından çıkan kelama inanır ve yanında olur. Gediz bu yüzden öfkeli. Nare’ye hislerini bir kenara koyacak olursak daha ilk günden Sancar’ın yaptıklarını hoş görmedi. İnsan kızının annesini nasıl sokağa atar derken de gerçekleri öğrendiğinde de aynı şekilde hareket etti.
Gediz’in duyguları söylediği gibi mi? Derecesi ne? Nasıl oldu, bilemem. Bunu sadece Gediz bilebilir. Çok da ilgilenmiyorum açıkçası. Gediz doğru bir adam. Sevmenin gereklerini de yerine getiriyor. İnanıyor, sahip çıkıyor ve destek oluyor. Adını her ne koyarsak koyalım, bir ilişkiden beklenecek şeyler değil mi bunlar?
Sağdıçların arası bozulduğundan beri hep temelde şu soru var : Sancar, dostunun aşk itirafından sonra Gediz’i affedecek mi? Açıkçası geçen haftaki bölümde içten içe ortaklık bitmesin isteyen Gediz de pişman oldu diye düşünmüştüm. Bir an için acaba söylediklerini geri almak ister mi, demiştim. Bu hafta gördüm ki durum hiç öyle değil. Gediz, bırakın affedilmeyi, kendisi affetmiyor Sancar’ı. Sorgu odasında gerçekleri yüzüne çarparken “Sana hâlâ sadıcım, diyorum” dedi. Aslında bir yandan da Gediz kendine kızıyor. Anlayamadığını düşünüyor. Ben de olsam kendimi sorgularım. Sancar affeder mi demiştim ya bir soru daha sorayım. Gediz duyduklarını unutabilir mi?
İki dost arasındaki ilişki artık bıçak sırtında. Zaruri hâlden doğan yol arkadaşlığı, dava bitimiyle yeniden ayrılma noktasına gelebilir. Sorgu odasında çözülmediler. İtiraf edeyim bu oldukça zordur. Çarpraz sorgular tehlikelidir. İşini iyi bilen iki polis, ipin ucunu yakalarsa failleri bülbül gibi şakıtır. Derslerine iyi çalışmışlar ve çözülmediler. Zaten bir süre tek ortak yanları işlerine sahip çıkma hususunda olacaktır. Zira Sancar, Gediz’in Nare’den uzak durmasını istese de Gediz’in buna pek niyeti yok. Hele işin ucunda artık Sancar’ın biraz olsun sıkıntı çekmesi durumu oldukça Nare ile dostluklarına kaldıkları yerden devam edecekler.
Bu dizide en sevdiğim ayrıntıların başında geliyor Nare ve Gediz’in dostluğu. Sadece aşk, insanların hayatlarındaki eksikliği tamamlamaz bence. Güzel bir arkadaşlık da bunu sağlayabilir. Nare, hayatı boyunca kimsenin ona inanmadığı bir kadın. Onun çığlığını ilk duyan kişiydi Gediz. Hayatına yıldırım gibi düşen bu kadına sorgusuz inandı bu adam. Arkasında durdu. Sahip çıktı. Her şeyin ötesinde Nare’nin ne düşündüğü, ne hissettiği onun için çok önemli. Bu ikisi belki sevgili, âşık olamayacaklar ama iyi yol arkadaşı olabilirler. Aşk insana bir kere vuran bir piyango gibidir. Bazen mutlu biter, bazen mutsuz. Sizinle meslekî bir istatistik paylaşmak istiyorum. Aşkla başlayan evliliklerin bitme oranı, diğerlerine oranla daha fazla, bunu biliyor muydunuz? Yani aşk her zaman mutluluk getirmiyor. Şu anda Sancar, Gediz ve Nare arasında böyle bir olay yok ama söylemek istedim. Şimdilik Gediz’in tek derdi Nare’yi korumak, Sancar ve Nare ise olanların ardından kızlarını bu işin dışında tutmak istiyor.
Nare şimdilik sadece Melek’in mutluluğu için yaşıyor. Ona baktığımda iki farklı insan görüyorum. Bir yanı kırık dökük, diğer yanı umut dolu bir kadın. Hayata dair umutlu zira hâlâ kızıyla mutlu olabilecekleri bir dünya hayal ediyor. Sevdaymış, aşkmış umurunda bile değil. Acısını yaşasa da aşk, gelecek planları içinde yok. Diğer yanı kırılmış zira etrafında onu istemeyenlerin yaptıklarıyla unutmak istediği her anısını yeniden yaşadı. Halise, Necdet ve Menekşe iş birliğiyle hazırlanan tuzaktan sonra yaşadığı korku gözlerine kadar işlemişti. Önce o adamlar, ardından hayatını kaydıran Akın kâbuslarına geldi. O güçlü olmaya çalıştıkça bir yerde ayağına çelme takmaya çalışıyorlar. Nare de her defasında ayağa kalkmayı başardı. O güçlü bir kadın. Sevdiklerine hâlâ sonuna kadar masum bir sevgiyle inanan, onlar için mücadele eden biri. Hayat ne kadar zorlaşırsa zorlaşsın ne mücadeleden, ne de sevdiklerinden vazgeçmediğini gördük. Ancaaaak bu tabi ki onların masum olduğuna inandığı anda geçerliydi. Peki şimdi ne olacak?
Sancar ve Gediz suçlu. En başta bende Nare gibi inanmak istemedim. Olmaz, yapmamışlardır dedim ama yapmışlar. Sebepleri, sonrasında yaptıkları onları ilgilendirir. Ben yanlış buluyorum. Sonradan parayı yerine koymaları durumu hafifletmez. Suç tek bir eylemdir. Yapıldıktan sonra ben telafi ettim, diye bir şey hukuk sisteminde yok. Ceza kanunları açıktır. Suç addedilen bir eylemi ifa edersen yaptırım uygulanır, tartışmaya açık da değildir. Nare’nin de suça karşı olan tavrı belli. Bu ikisine nasıl davranacak bilmiyorum ama ondan bir tepki bekliyorum.
Bu olayın içinde en sıkıntılı durumdaki, Sancar. Zira tüm gücü ve otoritesini o şirket sağlıyordu. Gediz ile aralarındaki fark bu. Onun tüm mal varlığı giderken Gediz’in şirket dışındaki malı da olduğu gibi duruyor. Yani asıl kaybedenler Efeoğulları olacak. Ayrıca Sancar’ın kaybedecek çok şeyi var. Malı, mülkünü geçtim kızını da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Belki diğer her şeyi atlatır ama Melek’i kaybetmek yıkar Sancar’ı. Bunca yıl nefretine sığındı da ayakta kaldı. Şimdi o da yok. Nasıl başa çıkacak, ben de merak ediyorum.
Sancar’ın sevgililiğine, hayata bakışına dair birçok şey söylerim. Zira bana göre yanlışı yanlışla kapayan biri o. Babalığınaysa asla. Melek’i çok seviyor. Eskiden işi ve ailesi dışında bir şeyi yoktu. Sahip oldukları da kaybettiğinin yerini doldurmamıştı ama şimdi kızıyla yeniden gülüyor ve onunla mutlu. O artık baba. Kızının mutluluğu için de her şeyi yapar. Şimdi ise o mutluluğun önündeki engel, bizzat kendi geçmişi. Baba kızın her geçen gün kurdukları bağı büyük bir sevgiyle izliyorum. Bakalım bu buhrandan nasıl çıkacak bu ikisi?
Sancar’ın şimdilik tek derdi kızıyken yakın zamanda en küçük problemi bu olabilir. Akın’ın gelmesiyle o duymaktan bile imtina ettiği gerçek, artık çok yakın. Zaten bilinçsizce de olsa Nare’ye adım adım yaklaşırken acı gerçekler gün yüzüne çıktığında asıl büyük dert başlayacak. Sevdiğine inanmadı, onun çığlıklarına kulak tıkayıp acısını görmedi. Sancar’ın Nare’ye zarar verenlere ne yaptığını görüp asıl yakanın kendisi olduğunu anlayınca ne yapacağını anlamak da zor değil. En büyük cezayı kendine kesecektir. Bugüne kadar haklı olduğuna, ihanete uğradığına inandığı için yaptı ne yaptıysa. Aksi hâlde önce Akın’la hesap görüp sonra kendi cezasını da gözünü kırpmadan keser. Bunu görmek için Sancar’ın Nare ile olan anlarında yaşadığı acıyı görmek kâfi. Fazlasına gerek yok.
Nare “Ben sana masumken bile inandım” dedi ama affetmekle ilgili bir şey demedi. İtiraf edeyim ben bu kadında affedecek bir göz de görmüyorum. Yine de acısını Gediz’in de aklına sokmasıyla anlattı bir zamanlar sevdiği adama. Sebep olduklarını söylemek istedi. Ve o, Sancar’a geçen yılların acısını anlattıkça onun yüreğini dağladı. Her bir kelimesi, Sancar’ın kulaklarından önce kalbine dokundu. Nare onun tek sevdası. Ne kadar inkâr etse de aşkının şiddeti ekranın öteki tarafından bile hissediliyor. Yolları uzun, zor ve dikenli. Nasıl aşarlar? Kaderlerini yazan kalemi kırıp destanlarını yazabilirler mi göreceğiz.
Final sahnesinde tüm taşlar yerinden oynadı. Sancar, ailesiyle vedalaşırken Akın da hedefine adım adım ilerliyordu. Her ne kadar Sancar ve Nare, Sefir’in aklını karıştırsa da şimdilik kazanan Akın gibi duruyor. Ancak biri benim adıma kendisine iletirse sevinirim. Akın daha şimdiden zafer naraları atmaya çok yakın. Diğerlerini de küçük bir kar tanesi olarak gördüğüne eminim. O küçücük kar taneleri büyür, büyür ve tepesine çığ gibi düşer. Yani kazandım demesin, zira kaybetmeye bir nefes kadar yakın.
Sefirin Kızı‘nda bu hafta dostluk, aile bağları ve aşka dair çok güzel bir bölüm izledik. Tüm duyguların dozunda ve etkileyici anlatıldığı bir bölüm kotarılmış.
Gelelim nitelikli hırsızlığa.Bir avukat olarak ne sorgu sahnelerinde ne usullerde tek bir hata görmedim. Nitelikli hırsızlık suçunda, kamu malını çalmanın cezası üç yıldan başlar ve sanıklar için tutuklama kararı çıkar. Ancak anladığım kadarıyla burada delil yetersizliği var. Peki, bu bizi nereye götürür? İlk duruşmada tutuklama çıksa bile eğer ikinci duruşmaya kadar, ortaya birinci dereceden müspet delil konmazsa yargılama, tutuksuz yargılamaya dönebilir ya da davanın düşmesine sebep olur. Kanıt yok zira polis ciddi şekilde sorgulama yaptı. Paravan şirketlerden bir yere varılmazsa konu kapanır. Ha, diyeceksiniz ki ortada kesin şüphe var. Aynı anda çalınan ve o miktarla kurulan şirket var. Ancak ceza yargılamasının en temel ilkelerinden biri de “Şüpheden sanık yararlanır.” ilkesidir. Delil yoksa herkes rahat bir nefes alabilir. Sağdıçlar girdikleri gibi çıkarlar hapisten.
Tüm ekibin emeğine sağlık. Yazıma Laura Esquivel’in bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle kalın!