Yazar: Ayşe KUTLUHAN
Çekimleri için Amerikan hapishanelerini andıran özel bir hapishane platosu kurulduğu, Limon Film imzalı ‘’Avlu’’ 29 Mart Perşembe gecesi seyircisi ile buluştu. Yönetmen koltuğuna Yüksel Aksu’nun oturduğu, senaryosunu Mehmet Güzelbeyoğlu ve Caner Yalçın’ın ele aldığı 25 yıldır 140 ülkede yayınlanan ‘’Wentworth’’ adlı diziden ülkemize uyarlanan ‘’Avlu’’ ilk bölümü ile seyirciyi ekrana kitlemeyi başardı. Demet Evgar, Ceren Monay, Şebnem Dönmez, Nursel Köse yanı sıra Kenan Ece ve Teoman Kumbaracı gibi birçok usta oyuncu kadrosunuda içinde toplayan ‘’Avlu’’ dizisi bir hapishane dramını konu alıyor…
Karakterlerin geçmişine şöyle bir gidecek ve onları genel olarak tanıyacak olursak,
Deniz Demir (Demet Evgar) üniversite mezunu; güzel, alımlı, akıllı genç bir kadın. Üniversitedeyken genç bir müzisyen olan Hakan ile tanışıp onunla hayatını birleştiriyor. Bu evlilikten kızları Ecem doğuyor ve akabinde toplumun en derin yarası olan,aile içi şiddet başlıyor…
Murat Ünal (Kenan Ece)annesi ve babasından uzak, akrabalarının yanında büyüyen; ahlaklı, dürüst, uyumlu ve saygılı birisi. Yalnız büyümenin verdiği terk edilmişlik duygusu ile kendini alkole vermiş ve tam dibe vurmuşken Nihal ile yolları kesişmiş. Kaybettiği özgüveni ona Nihal verirken, hep özlemini çektiği ailesi oluvermiştir…
Hakan Demir (Teoman Kumbaracıbaşı) bir türlü ulaşamadığı hayalleri ile ailesi arasında kalıp sıkıştığı yerde alkole sürüklenmiş karizmatik ve çekici bir adam. Erken yaşta kaybettiği ailesinden ona kalan birkaç mülkle geçimini sürdürüyor…
Melis Ersoy (Deniz Barut) şimdiye kadar yaptığı her işte başarılı olmuş bir cezaevi psikoloğu. Melis, cezaevinin, isminin tersine, cezalandırmaktan çok insanları topluma kazandıran bir kurum olması gerektiğine inanıyor…
Nilgün Demir (Ruçkan Çalışkur)Hakan’ın kaybettiği ailesinden kalan tek kişi, ablası. Genç yaşta kaybettikleri annesinin yerine kendini koyup oğlu gibi büyütmüş kardeşini. Bu yüzden Hakan üzerinde inanılmaz bir otoritesi var…
Jale Şahin (Şeyla halis) cezaevine girmeden önce bir bankada müdürmüş. Alkol ve kumar bağımlılığı yüzünden zimmetine para geçirmiş. Suçüstü yakalanmış. Tutuklu ve hükümlülerin temsilcisi. Genel olarak herkese şefkat gösteren, eğitimli, yumuşak biri. Azra’nın çetesine bağlı…
Hasret Şengül (Ayça Damgacı)ilkokulu, üçüncü sınıfta bırakmış; annesiyle mendil, su satarak geçimini sağlamış, aklı biraz kıt birisi. Platonik aşkıyla evlenen bir arkadaşını öldüresiye dövmesi ile hapis hayatı başlamış. Cezası çok olmasa da içerde hiç uslu durmamış. Dışarıdaki hayatında görmediği saygı ve sevgiyi içerde tattığı için dışarıya çıkmayı pek istememiş…
Oktay Boran (Çağdaş Onur Öztürk) eski bir özel harekatçı. Bir baskında arkadaşlarını kaybetmiş, bir tek o hayatta kalmış. Bunu üzerine bir sürü psikolojik tedavi görmüş ve özel harekata geri dönmemiş. Yakışıklılığı ve karizması nedeni ile mahkumların göz bebeği. Çocukluk arkadaşı Murat’ın desteğiyle cezaevinde çalışmayı seçmiş…
Özlem Balaban(Onuryay Evrentan Atasalihi) kendine öz güveni olmayan, kolay ve doğru karar veremeyen biri. Bu nedenle olsa gerek yıllardır müdür yardımcısı. Annesinin kontrolü ve baskısı altı altında yaşıyor ve bundan dolayı düzgün bir sosyal hayatı ya da erkek arkadaşı yok.
Nihal Ünal(Şebnem Dönmez) cezaevinin müdürü. Sert, otoriter, disiplinli bir kadın. Aynı cezaevinde birlikte çalıştığı eşi Murat’la gençken tanışıp evlenmişler. Mutlu, uyumlu bir hayatları var fakat çocukları olmuyor. İlişkilerini işlerine yansıtmamaya özen gösteriyorlar. Nihal öncelikle Kudret ve Azra’nın cezaevi üzerindeki hakimiyetlerini bitirmek istemektedir…
Ecem Demir(Eslem Akar) 18 yaşında, lise son sınıf öğrencisi. Sürekli şahit olduğu aile içi şiddet onu içine kapanık biri yapmış. Kendini derslerine vermiş…
Hikâye, uzun süredir eşinden şiddet gören genç bir kadın olan Deniz’in yine bir tartışma anı ile giriş yaptı birinci bölüme. Hiç kuşkusuz ki jeneriğinden tut da Amerikan dizilerini andıracak şekilde yüksek binaların kadraja alındığı, adetâ yıldız gibi parlayan o ışık şöleniyle beraber müthiş bir ambiyans yakalamış, ta en başta dizi. Başladığı andan itibaren kitlendim kaldım diyebilirim. Uzun süredir bu kadar müthiş görsel şölen veren bir proje ile karşılaşmadım,dersem yalan olmaz kesinlikle. Montaj, görüntü ve çekim açıları enfes… Adım adım tamamen bir görsel şölen adetâ…
Ufak Notlarım:
- Bölümde çalan müzikler enfesti… Kolera şarkıları ile mahkûmların çoşması, yaşamdan tat almaya çalışmaları müthişti. ‘’Allah düşürmesin.’’ dedim kendi kendime, dışarıda yaşama sebebi olmayan kimse çıkmak istemez, oradan heralde.
- Bana göre annesinin yanında bile olsa küçük bir çocuğun yeri asla cezaevi olmamalı. Zira her an herşeyle karşılaşabilir, küçük Öykü gibi. Hikâyenin bu kısmını sevmedim. Ortada küçük bir çocuğun tanık olduğu psikolojik bir şiddet var.
- Hayata kazandırılmak adına bir proje adı kapsamında tutulan mahkûmların arasında Kudret gibi bir mahkûmun yeri asla olamaz bana göre. Zira onun dışarı çıkmak dahi istediğini sanmıyorum, onun imparatorluğu orası. Hikâyenin bu kısmıda çok çelişkili geldi bana. Her mahkûmun kendine ait bir hikâyesi vardır, muhakkak. Hayata yeniden kazandırılacak bir mahkûmu, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların arasına koyarsan Deniz gibi kaybolur işte. Şimdi suçlu olan tamamen bir hayat kurbanı olan Deniz’mi, yoksa onu henüz mahkemeye dahi çıkarmadan cezaevine resmen tepe taklak atan adalet mi? Siz karar verin…
- Deniz’in, Kudret’e posta koyduğu sahneye diyecek lafım yok bayıldım…
Hiç kimse doğuştan suçlu yada günahkâr değildi. Hayat birçok insanı sınar… Kimi yolunu doğru bulur direnir, kimi artık gücü kalmadığı yerde kendini koruma adına kirletir ellerini ve düşüncelerini. Suçlu sadece onlar değildir tabii ki… Gördüğümüz her kötü şeye sessiz kalarak topluma suçlu bireyler salan bizler de en az onlar kadar suçluyuz maalesef…
Hani tadı damağımda kaldı derler ya ‘’Avlu’’ bende o etki yarattı. Emeği geçen herkesin eline koluna yüreğine sağlık…
Sevgiyle kalın…