YAZAR: Şehriban Simay DEMİR
İnsanın hayatında yaşadığı felaketler, başına gelen acı durumlar onun değişmesine neden olur, amenna. Peki ya mutluluk, sevgi onlar da insanı değiştirir mi? Bir insanın değişmesine en çok başka bir insan vesile olur derler. Ya onun canını çok acıtarak yahut onu çok severek… Bazen sevdiklerimiz için gönüllü olarak değişmeyi seçeriz çünkü onların sevgisi ilaç gelmiştir yaralarımıza. Ne demiş Mevlana “sevgi şifadır, sevgi güçtür, sevgi değişimin mührüdür.” Zeynep’i izlerken hep bunlar geçti aklımdan. Ondaki değişimi net olarak görebiliyoruz artık. Onu ilk tanıdığımızda sürekli kendine acıyan, iki dünya arasında kaybolmuş bir hâldeydi. Her şey için kendini suçlayan, mutsuzluk kaynağı olduğunu düşünen bir Zeynep vardı karşımızda. Annesi istedi diye tanımadığı bir adamla evlenecek kadar vicdan azabı çeken, benliğinden ödün vererek fedakarlık yapan biriydi o. Şimdiyse, annelerinin karşısında bile boynu bükük durmuyor. Müjgan’a karşılık verebiliyor, söyledikleri karşısında susmuyor. Benal’in kırmızı çizgisini geçmesine izin vermediği gibi gerektiğinde had bildirebiliyor. Evet, yine fedakâr ve Mehdi’nin de dediği gibi “Bebeği kendinden öte koyacak kadar iyi” ama tüm bunların ötesinde artık kendi için bir şeyler isteyecek kadar farkındalık sahibi.
Peki, ne oldu da değişmeye başladı Zeynep diye sorduğumda cevabı yine Zeynep’in kendisinden aldım. O, Mehdi’ye “Ben sevmeyi bilmiyormuşum, bana sevmeyi sen öğrettin.” dedi. Yani sevilmek değil, sevmekti Zeynep’i değiştiren. Mehdi’ye olan sevgisi, inancı onu dönüştürüyor. Farkında olmasa da çok güçlü bir kadın ve bu gücü dışarı çıkaran da işte bu sevgi. Bir tek Mehdi değil Zeynep de değişiyor demiştik daha önce. Şimdiyse değişimin meyve vermeye başladığını görebiliyoruz.
Değişimin ikinci meyvesi olarak Zeynep’in artık acıma duygusuna teslim olup kendi karamsarlığında boğulmadığını gördük. Zor olsa da onunla baş etmeyi öğrendi. O duygu hâlâ var ama artık Zeynep’in hayatını etkileyecek güçte değil. Kibrit’e “Öfkeni kaybetme, hırslı ol, hak ettiğin sevgiyi söke söke al!” derken nasıl ayakta kalınacağını anlatıyordu aslında. O da aynısını yaptı. Önüne çıkan engelleri tek tek kaldırıp Mehdi’ye “Ben varım.” dedi. Bu değişim, hiç şüphesiz yavaş yavaş kendisini de bulmasını sağlayacaktır. Hep birlikte göreceğiz.
Mehdi bu kadar netken Benal onunla aynı doğrultuda değil gördüğümüz kadarıyla. Mehdi’nin kırmızı çizgisi çok açık “Eğer kafanda ben Zeynep’ten ayrılır seninle evlenirim düşüncesi varsa lütfen sil,unut!” cümlesi her şeyi açıklıyor zaten ama Benal, bu umuda sımsıkı yapışmış ve hâlâ Mehdi’nin çocuğu yüzünden onunla olacağı ümidini taşıyor. Artık, Benal benim gözümde iyi niyetli değil kesinlikle. Eğer Zeynep’e, birbirinizi sevdiğinizi anladım dedikten sonra “Ben aranıza girmeyeceğim.” deme olgunluğunu gösterseydi onun iyi niyetine ikna olurdum. “Çocuğumu babası ile karar alarak büyütürüm ama Mehdi ile geleceğim olmaz” deseydi hala samimi diyebilirdim ama yapmadı. Zeynep’in “Git, Mehdi ile konuş!” demesinin ardından Mehdi ile evlilik hayalleri kurmaya başladı. Mehdi düşüncesini dile getirdiğinde ise tüm nefretini, içindeki kinini kustu. Mehdi’ye âşıksa bile artık pek masum değil o aşk, çünkü içinde ne onur var ne de gurur.
Yazımı bitirmeden önce şunu da eklemek isterim. Diziye başlarken gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenmesi beni cezbetmişti. Korktuğum gerçekleşmez ve iddiasından sapmazsa kurgusunun akışı, karakterlerin duygu durumları, verdikleri tepkiler, kararlar, çözülen sorunlar hep hayattaki gibi olagelir umarım diye hayal etmiştim. Beni en çok bu fikir içine çekmiş, kendimi böyle hazırlayarak başlamıştım Doğduğun Ev Kaderindir’e. Bunca hafta sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki korktuğum gibi olmadı. Her şey gerçek hayat doğallığında ilerledi. Dizide sorunlara bulunan çözümler, alınan kararlar hep gerçek yaşamda çözdüklerimiz gibi. Klasik bir yerli dizide bebek olayı ortaya çıksaydı çiftin arasında kriz çıkar ve ayrılırlardı. Adam, hamile kadınla evlenmeye karar verirdi. Biz izleyiciler de tek yol karısından boşanıp onunla evlenmek mi, bambaşka seçenekler var diye düşünürdük. İşte bu dizi, o başka yollara sapıyor. Burada düşünülüyor ve en mantıklı yol hangisi ise ona karar veriliyor. Ne sırlar çok fazla saklı kalabiliyor ne de yaşanan sorunlar uzadıkça uzuyor. Artık memnuniyetle söyleyebilirim ki gerçeğe oldukça yakın işleniyor hikâye ve bu bence, onun en büyük gücü. Yazan kalemlerin emeğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere…