Yazar: Sinem ÖZCAN
Bay Yanlış, Can Yaman’ın projeye imza attığı andan beri beklediğim bir işti. Bilenler bilir, Can Yaman, finans haberleri sunsa keyifle kahvemi alıp ekran başına geçerim ben. Onun varlığı benim için dizinin izlenme referansıdır. Dolayısıyla çok önceden listeme eklenmişti, Bay Yanlış. Dizilerin zorunlu olarak verdikleri ara, benim de hepimiz gibi yerli dizi izleme tempomu düşürdü açıkçası ama epeyce de özlemişim.
Bay Yanlış, bilindik yerli romantik komedilerden farklı bir çizgide açtı perdeyi. Fakir kız – zengin erkek aşkına ya da bir aşk üçgenine sırtını yaslamamış görünüyor. Kadın – erkek ilişkilerindeki olağan çatışmadan kaynaklanan bir durum komedisi izlenimi verdi, ilk bölümüyle. Bu bağlamda bence dinamikleri de güçlü. Bu kez karşımızda ilişki geçmişi olmayan, saftirik ama iyi niyetli bir genç kız yok. Aksine ilişkiler yaşamış, bu ilişkilerde aradığını bulamamış ve özel hayatının karmaşası kariyerini gölgelemiş, mutsuz bir kadın var. Tamamen kentli çizgi kollanmış ve gerek atmosferde gerekse tiplemelerde yerellikten uzak durulmuş. Hikâyenin dilinde de gelenekçi bir üslup yok. Bu da bana işin dış pazar hedeflenerek oluşturulduğunu düşündürdü. Sıcak mahalle komedilerine alışmış, kendinden izler arayan ve bağrına basacağı kahramanlar bekleyen yerli ve özellikle de total izleyici, işi ne kadar sahiplenir bilemem ama benim gibi yerellikten uzak, kentli bakış açısı arayanlar için ilk bölüm çok keyifliydi.
Hikâyenin odağındaki Ezgi; sevmek, sevilmek, mutlu olmak için kendini paralayan ama paraladıkça daha da mutsuz olan ve bir türlü “doğru adam”ı bulamayan bir genç kadın. Dolandırılmış, ihanete uğramış, kandırılmış ve her seferinde kendini suçlamış; suçlamış ama yaşadıklarından da ders almayı bilememiş. Umudunu yitirdiğinden artık “aşk defteri” ni kapamayı planlıyor, öte yandan da içten içe hâlâ “Bay Doğru”nun gelip kendisini kurtarmasını bekliyor. Öyle ya da böyle, bize çok yabancı bir karakter değil aslında. Her kadının hayatında yanlış seçimler, bu seçimlerle ödediği bedeller ve belki bulduğu belki de hâlâ aradığı doğru adamlar var. Ezgi, hepimizdeki arızaların biraz daha altı çizilmiş hâli aslında.
Ezgi’nin kapı komşusu ve aradığı doğru adamın tam zıddı da Özgür Atasoy. Hayatının kontrolünü ele aldığını düşünen, kendi kurallarınca yaşayan, hedonist ve tam bir Carpe Diem adamı. Ezgi gibi “hayatının aşkı”nı arayıp onunla “mutlu bir yuva kurma” hayali olan kadınlara, asla güven vermeyen “evlenilecek değil eğlenilecek erkek” Özgür. O kendi yarattığı dünyada zaman zaman ufak tefek kazalar da yaşasa mutlu. Şimdilik tek sorun ondan ısrarla torun isteyen annesi gibi duruyor. Kendince hayatın sırrını çözmüş dahası bu sırrı, doğru erkeği bulma derdindeki Ezgi’yle paylaşmaya da hazır.
Aslına bakarsanız Özgür’ün dile getirdiği gibi Ezgi, onun “tipi değil” ama bir biçimde yolları kesişti ve bu kesişim, şimdilik karşılıklı ihtiyaçlar doğrultusunda devam edecek gibi duruyor. Biri diğerine aşk mentorluğu yapacak, diğeri de Özgür’ün annesinin bitmek tükenmek bilmeyen salvolarına kalkan olacak. Ancaaakkkk Özgür’ün Ezgi’ye avcılığı öğretirken gün gelip “av” olacağı da aşikâr.
Ezgi’nin “sevgi açlığı”nın ve bu açlık yüzünden ilişkilerinde hep yanlış adım atmasının altında, babasının olduğuna dair ipucunu gördük. Annesi, ikinci eşiyle mutlu bir hayat sürerken Ezgi’nin kendi kendine “Hep babam yüzünden. Hep onun gibi erkekleri buluyorum.” demesi, arızalı bir baba profili yarattı gözümde ki kadınlarda sevgi açlığının kökeninde “baba” figürünün olduğu da psikolojide çok net vurgulanan bir durum. Babanın sağlıklı ilgisi ve doğru dışa vurduğu sevgisi kadınların özgüvenli bireyler olmasını sağlıyor ve bir başka erkeğin ilgisi ve sevgisi için kendini paralamadan dengeli bir ilişki kurmasına yardım ediyor. Belli ki Ezgi’nin geçmişinde “doğru” bir baba olmamış. Bu eksiklik de “sevilmek” için kendini parçalayan, ne kadar verici olursa o kadar sevilebilir olduğuna inanan ve terk edilene kadar karşısındaki adamı doğru değerlendiremeyen bir kadın yaratmış. Yakın çevresinde kuzeni ve iyi bir dostu var. Görebildiğim kadarıyla ikisi de aslında arızalı kadınlar. Kuzeni Cansu, okuduğu cilt cilt kitaplara ve “ilişki guru”su pozlarına rağmen aslında kendi ilişkisinde bir adım bile yol almış değil. Sevgilisini bırak evliliğe ikna etmek, kızıyla kendisini tanıştırma aşamasına dahi getirememiş ancak gözündeki çöpü görmeden Ezgi’ye doğru erkeği bulup evlenme tavsiyeleri vermekten geri durmuyor. Arkadaşı Deniz, şimdilik hayatında kimse olmayan kariyerine odaklanmış bir iş kadını ama ne hikmetse o da yaşamadığı ilişkiler üzerinden tavsiyelerde bulunacak yetkinliği kendinde görüyor. Bu ikilinin yönlendirmesinin Ezgi’ye yıllardır bir fayda sağlamadığı açık da Özgür hayatına girdikten sonra tavırlarının ne olacağı muamma.
Öte yandan Özgür, gününü gün ederken “seçilmiş bir yalnızlık” yaşadığını iddia ediyor. Hayatında işi ve dostları var ama tek gecelik gönül eğlenceleriyle götürdüğü ve kalıcı ilişkilere kapadığı bir özel hayat da hemen fark ediliyor. Ezgi’nin arızasının babasından kaynaklandığını algıladık ama Özgür’ünki nereden geliyor, şimdilik belli değil. Dergiye verdiği röportajda anne ve babasının mutlu bir evlilik yaşadıklarını, sevilen bir çocuk olduğunu ve babasının onun hayatında önemli rolü olduğunu öğrendik. Baba ölmüş de olsa yetişme çağındaki bu tablo aslında onu sağlıklı ilişkiler kurabilen bir birey yapmalıydı ancak “seçilmiş yalnızlık”ların özünde bir “korku”nun varlığı da inkâr edilemez gerçektir. Onun korkusu nerden geliyor, henüz belli değil. Geçmişte kırıcı bir ilişki yaşamış ya da atlatamadığı bir yara almış olabilir ama bunun üstünü bir şekilde örtüp yoluna devam etmiş. Etmiş de ufak bir detay da gözümden kaçmadı. Genellikle kalıcı ilişkilerden uzak duran insanların kesin kuralları olur ve bu kuralları da karşı tarafa net biçimde belli ederler. Oysa Özgür gerek barda tanıştığı kadınla gerekse dergi muhabiriyle ilişkisinde sorun yaşadı ve bu sorunun altında da kurallarını onlara net biçimde geçirememesi var. “Ben ilişki adamı değilim, sevgili filan olamam. Bir gece takılırız biter gider.” mesajını veremedi ve kendini zor durumda buldu. Sarhoş Ezgi’ye kıyamayıp onunla ilgilenmesi, kolayca faydalanabilecekken aksine kendince ilkeli davranması da manidar. Bu ilişki kazaları da Ezgi’ye tavrı da aslında onun seçtiğini iddia ettiği hayat tarzını sonradan üstüne giydiğinin daha doğrusu giymeye çalıştığının göstergesi. Ezgi’ye öğüt verirken söylediği “Kadın ve erkek birbirini değiştirir.” yargısı özünde çok doğru. İçten içe onu değiştirip tercih ettiğini iddia ettiği hayattan çıkaracak kadını bekliyor gibi görünüyor.
Bay Yanlış ana çatışmasının ipuçlarını, aslında Özgür’ün Ezgi’ye verdiği öğütlerle koydu ortaya. “Doğru erkek veya yanlış erkek diye bir şey yoktur. Kadınlar ve erkekler birbirlerini şekillendirirler. Yani aslında erkekleri şekillendiren kadındır. İşin özünde doğru davranan kadın ve yanlış davranan kadın vardır.” diyerek bir tartışma başlattı. Aslına bakarsanız Özgür’ün söyledikleri, tıpkı Ezgi ve Cansu’nun pek bi’ değer verdikleri kişisel gelişim ve ilişki kitapları gibi “doğru gibi görünen yanlış”lar. Gerçekten de doğru erkek/ kadın yoktur ve insanlar ilişkide birbirini şekillendirir, buraya kadar tamam amaaaaaa her ilişki iki kişiliktir. Dinamikleri, özneleri ve konumları farklıdır ve bir diğerine benzemez. Yani bu işin ne maddelenecek kuralları ne bir denklemi ne de adım adım uygulanacak reçetesi vardır. Üstelik sadece kadının doğru veya yanlış davranmasıyla da açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Öykü tam da bunu vurgulamaya çalışacak gibi görünüyor. Ezgi, kitap formüllerinden vazgeçecek; Özgür de ağzından çıkan koca koca cümleleri afiyetle yiyecek anlaşılan.
Bana kalırsa öykü, ilk bölümde derdini doğru ve açık anlattı. Bölümün ilk yarısı biraz dağınık ve düşük tempolu olsa da ikinci yarı toparlandı ve ideal ritme kavuşup derli toplu aktı. Ana kahramanların hikâyesine odaklanıp diğer kahramanları şöyle bir gösterip geçmesini de sevdim, yavaş yavaş öyküye dahil olup kendilerine alan açacaklardır. Komedide çok sevdiğim Suat Sungur’un ve genç jenerasyonun en iyi komedi oyuncularından biri olan Anıl Çelik’in varlığı diziye çok hoş bir tat katacak, eminim.
Bu arada Ezgi’nin Doktor Serkan’a kendini anlatırken Uzakdoğu mutfağını sevip kursuna gitmesi, Japonca öğrenmeye meraklı olması bana Özge Gürel ve Can Yaman’ın daha önce birlikte oynadıkları Dolunay’a bir selam çakma gibi geldi ve aslında bu minik detaydan da çok hoşlandım.
Özge Gürel ve Can Yaman, Dolunay’da başarılı bir performans sergilemişler ve sevilerek izlenen bir dizi ortaya çıkarmışlardı. Birlikte oynamaya alışık olmanın rahatlığını Bay Yanlış’ta sezdim, ben. İlk bölümün gerginliği ve alışma çabası doğal olarak kalkmış ortadan.
Yazımın başında da söylemiştim eğer bir projede Can Yaman adı varsa benim için izlenme sebebidir. İlk işinden beri yarattığı bütün karakterleri, oyunculuğunun adımlarını ve gelişimini hep severek hep takdirle izledim. Benim için en önemli tarafı kendini tekrar etmemesidir. Ayrıca Sevgili Can’ın kendini ilk etapta göstermeyen ama çok hoş bir komedi damarı vardır. Komikleşmeden komik olur ve bunu da “jön” imajına zarar getirmeden onu bütünleyerek yapar. Romantik komedi sanılanın aksine zor ve incelik isteyen bir türdür. Öyle ya da böyle benzer tiplemeler içerir ve oyuncu olarak siz bu benzerliği farklı kılmak için savaşırsınız üstelik de kahraman genellikle karakterden çok tipe yakın çizilmiştir, oyuncunun onu tip olmaktan kurtarıp eşsiz ve tek bir karaktere dönüştürmesi gerekir. Can’ın oyunculuğunun bence çok önemli bu iki özelliği, bu kez de ön plana çıkacak gibi duruyor. Özgür Atasoy, Sevgili Can’ın yarattığı altıncı karakter ve ilk bölümden edindiğim izlenim onun oyunculuğuyla ilgili kanımı güçlendirdi. Yine başka, bambaşka bir karakter yakalamış gibi görünüyor. Ben onun her yeni karakterini, dizinin en az ilk iki bölümünde yadırgarım biraz. Yavaş yavaş alışır ve yaklaşırım. Bu kez de öyle oldu. Şu an Özgür Atasoy bana çok yabancı bir adam ve onu tanıdıkça sevemeye ya da sevmemeye kara vereceğim, galiba. Ferit’ten de Can Divit’ten de farklı ve açıkçası benim gerçek hayatta çok da kapsama alanımda olmayacak bir kimlik, Özgür Atasoy. Şimdi sırtımı koltuğa yaslayıp, kahvemi elime alıp bu, bana çok uzak adamı bana nasıl sevdireceğini izleyeceğim Sevgili Can’ın.
Daha önce de söyledim, Bay Yanlış gerek konusu gerek karakterleri gerek mekânları itibariyle yerli bir iş değil. İzlenme oranlarını bu nasıl etkileyecek bilemiyorum ama benim kişisel beğenime uygun. Mahalle, mahalleli ve gelenek üçgeninde çok güzel işler izledim ve artık daha kentli bir iş izlemek istiyorum galiba. Bu anlamda benim beklentimi de karşılıyor, Bay Yanlış.
Yazan, yöneten, canlandıran ve set gerisinde yükün büyüğünü omuzlayan herkesin emeklerine sağlık.