YAZAR: Şeyma BULUT
Geçtiğimiz sezon finalinde Dean’in ölerek cehenneme gitmesiyle “şok” bir şekilde veda etmiştik Supernatural’e. Oldukça merak uyandırıcı finalin ardından yeni sezon da aynı şekilde heyecan dorukta başladı. Dean, dört ay sonra yaşama mucizevi bir şekilde geri döndü oysa biz biliyoruz ki Supernatural evreninde mucizeler olmaz. Yapılan iyilik bile gün sonunda karanlık gerçeklerle yok olur. Dean’in dönüşü de her ne kadar iyilikle anlatılsa da sonrasında anlayacaksınız ki altında yatan karanlık gerçek bambaşka. Geçtiğimiz yazılarda da bahsettiğim gibi Sam ve Dean Winchester kardeşlerin hikâyelerinin temeli dört ve beşinci sezonlarla anlatıldı. Bu sebeple dördüncü sezona “Başlangıç” diyebiliriz. Artık yavaş yavaş kardeşlerin neden böyle bir cenderede kaldığını anlıyoruz. Aynı zamanda ihanet ve sadakati görüyoruz. Bu karmaşık ve karanlık sezon benim en sevdiklerimden biri olma özelliğine sahip. Her bölümünde bir sır açığa çıkarken bir yandan da bizi daha büyüğüyle karşı karşıya bırakıyor. Heyecan ve aksiyonun bir an bile eksik olmadığı, her bölümüyle sizi koltuğunuza çivileyecek muhteşem bir resital izleyeceksiniz.
Daha önce Lilith ile başlayan Hristiyan mitolojisine göndermeler bu sezon da devam etti. İlk bölümünün ismi “Lazarus Rising” olarak duyurulduğunda dinler tarihine aşina olanlar Lazarus’un Dean ile özdeş olduğunu hemen anladılar. Hristiyan mitolojisinde Lazarus, Hz. İsa’nın ölümünden dört gün sonra hayata döndürdüğü kişi olarak bilinir. Dizimizde de Dean, cehenneme gitmesinin ardından dört ay sonra hayata döndü. Buradaki göndermeyle Dean’in hikâyedeki konumu da fazlasıyla değişti. Öncesinde sadece kardeşine odaklı bir hayat yaşayan Dean, yaşadığı tecrübeyle kurguda çok daha kritik bir noktaya getirildi. Mitolojide Lazarus dönüşüyle mucizelere sebep olan özel bir insan. Dizide Dean’in Lazarus ile ilişkilendirilmesi de onun büyük savaştaki konumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Supernatural senaryo ekibi yine az bilinen bir efsaneyi seyircisine tanıtırken bunu evrenlerine bir zen ustası kıvraklığıyla monte ettiler.
Bu sezona hakim olan iki efsaneden biri Lazarus’ken diğeri de Lucifer oldu. Yine Hristiyanlara göre Lucifer cehennemin yaratıcısı. Tanrı’ya baş kaldıran Lucifer, kendisi gibi baş melek olan Micheal tarafından kafese kapatılır. Dizimizde de şeytanlar tarafından Lucifer’in o kafesten çıkarılması konu edilirken aynı mitolojideki gibi Lucifer’in içinde olduğu kafesten söz edildi. Altmış altı tane mühürle korunan kafes, son mühür kırıldığında açılacak; Lucifer serbest kalacaktır. Mitolojideki hikâyeyi diziye aktarırken diğer efsanelerin aksine özüne fazla dokunmayan senaristler, İncil’de anlatılanı, olduğu gibi diziye aktardılar.
Supernatural tarihindeki en önemli yan karakterlerden biri olan Castiel’e Misha Collins hayat veriyor. Dizinin hayranları tarafından çok sevilen karakter için başlangıçta iki sezon ömür biçilse de o kadar sevildi ki sonraki sezonlarda yan karakter olmaktan çıkıp Jensen Ackles ve Jared Padalecki’ye başrol olarak eşlik etti. En az kardeşlerinki kadar etkileyici hikâyesiyle sizi hem eğlendirecek hem de derinden etkileyecek.
Dinler tarihine bu kadar yakından bakan dizimizde meleklerin yanı sıra elçiler de tanıtıldı. Tanrı’nın dünyadaki temsilcisi olan elçiler – İslamiyet’teki peygamberler – dizide oldukça farklı bir yorumla seyirciye sunuldu. Dizinin bütününde en sevilen elçi olan Chuck Shurley de bize bu sezon tanıtıldı. Yarı deli, yarı alkolik olan Chuck’ın bazı özellikleri var. Chuck bir şekilde kronik baş ağrıları çekerek geleceğe dair kehanetlerde bulunabiliyor. Meleklerin doğrudan koruması altındaki karakter, kurguda oldukça kilit bir isim.
Supernatural dördüncü sezonuyla birlikte daha önce Buffy The Vampire Slayer isimli fantastik kurguda gördüğümüz özel bölümler çekilmeye başlandı. Çoğu zaman kurgunun tamamen dışında olan bu bölümlerde özel teknikler denendi. Bu sezonda tamamen siyah/beyaz bir temada geçen Monster Movie isimli bölümle eski Amerikan sinemasının korku tiplemelerini içeren eğlenceli bir bölüm hazırlandı. Bu bölüm, tamamen eski Amerikan korku sinemasına ironik bir bakışla sunuldu seyirciye. Başlangıcından sonuna kadar eski tarz bir teknikle çekilen bölüm, dizinin hayranları tarafından da oldukça sevilmişti. Hatta bu özel bölüm o kadar ilgi çekti ki, dizinin devam sezonlarında da bu tip bölümler seyirciyle buluşmaya devam etti. Hatta diziyi izlemeyen kesimin de oldukça fazla ilgi gösterdiği bölümler bunlar. Bunlar, özellikle kurgunun seyirciyi bunalttığı, konunun drama dönüştüğü yerlerde küçük bir nefes aldırmalık bölümler olarak sunuldu ve diziye ayrı bir hava kattı.
Başlangıçtan itibaren oluşmuş birçok soru işareti dağılırken daha büyük soru işaretleri de sezon finaliyle birlikte kafamıza çakıldı. Şeytanlar ve melekler arasında başlayan bir savaşın tam ortasında kalan kardeşler, bundan sonra ne yapacaklar? Onlar bu savaşın neresinde? Aralarındaki farklıları daha iyi anlayan Sam ve Dean bu savaşı durdurmak için nasıl bir yol izleyecekler? Tüm bu soruların cevapları için bir sonraki sezon analizimizi bekleyin.
Supernatural’ı bir yapboz olarak düşünecek olursak her sezonda bu evrene dair yeni ipuçları öğrenip daha da içine girerek dizinin kurduğu dünyayı daha yakından öğreniyoruz. Bu sezonla birlikte dizinin hayranları kısa süreli de olsa çok keskin bir ayrıma girdiler ve bir sonraki sezona kadar da bu ayrım tüm şiddetiyle kendisi gösterdi. Hatta o sene ekibin katıldığı San Diego Comic Con’da hayranlar arasındaki kutuplaşma gözle görülür nitelikteydi. Bu durum, katıldıkları panellerde oyunculara da zor anlar yaşattı. Hatta bu panellerden birinde buna sebep olan karakterlerden birinin hayranlardan gördüğü ağır tepki de dizinin insanlar üzerindeki etkisini kanıtlar gibiydi.
Supernatural beşinci sezon yazımızda görüşmek üzere, karanlıktan uzak durun…