Av ve avcı ilişkisi çok değişiktir. Kurt çakal için ava çıktığında av mı yoksa avcı mı olduğu puslu hava dağılana kadar belli olmaz. Çakala pusu atılmaz, avcının tüm gücüyle tek hamlede saldırması gerekir. Çakal oldukça zeki bir hayvandır. Pusuyu fark ederse ava giderken avlanabilirsiniz. Çarpışma’da da kurt, çakal ve sırtlanın puslu havadaki kapışmasını izliyoruz iki haftadır. Kurt Kadir, çakal Cansız, sırtlan da tahmin edebileceğiniz gibi Veli. Sırtlan bünyesinde barındırdığı sinsilikle kurt ve çakalı karşı karşıya getirerek bu kavganın kazanan tarafı olma derdinde. Cansız ve Kadir’i karşı karşıya getirerek ikisinden de aynı anda kurtularak krallığını ilan edecekti, Veli. Fakat bilmediği karşısındaki rakiplerinin kendisinden çok daha zeki olması. Cansız son anda polisin baskın haberini alarak mekânı terk etti. Zaten karşılaşmaları için şu anda şartların da oluşmadığı kanaatindeyim. Karşılaştıkları an öyle bir an olmalı ki kurt ve çakal tüm heybetleriyle kavgaya tutuştuklarında tüm şartlar eşit olmalı. Tüm şartlar eşitlendiğinde bu kavgadan biri galip ayrılacak ve krallığını ilan edecektir. Şu anda Kadir güç toplasa da hâlâ bu oyunun en güçlü ismi, Cansız. Veli’yse karakterinin getirdiği özgüven ve egosu yüzünden gelen tehlikeyi fark etmiyor. Cansız, polisin elinden kurtulduğunda Veli’yi aradı. Onun zekâsındaki birinin Veli’nin kendisine oynadığı oyunu anlaması da uzun sürmeyecektir. Zaten Cansız, Bahar’ı ele geçirdiği anda emri verenin Veli olduğu ortaya çıkacaktır. Bana kalırsa Cansız şu anda her şeyi biliyor. Veli’nin ona yalan söylediğini, kandırdığını ve hatta Kadir’in oğlu olduğunu. Nereden çıkardın bildiğini diyecek olursanız geçen hafta Cansız Asiye’nin yanına gitmeden önce Kadir’in ona verdiği kaset teybin içindeydi ancak olayın ertesi günü Veli kaseti teybin dışında buldu. Cansız onu oradan çıkarmadı bu sebeple de Cansız’ın kaseti dinlediğini düşünüyorum. Fakat tam olarak olayın içinde Veli’nin fonksiyonunu çözememişti ama Adem’in kaseti çalmaya çalışmasıyla kafasında netleştirdiği kanaatindeyim. Zaten Adem’i kendisinin değil de Veli’nin öldürmesini sağladı. Cansız düşmanlarını oldukça iyi analiz ettiği için Veli’nin zayıf yönlerinden birinin Adem olduğunun da farkında. Bu sebeple Veli’ye cezasını kesmeden önce onu yavaş yavaş öldürmek istiyor düşüncesi uyanıyor bende. Cansız, her ne kadar ailesine değer veriyor görüntüsü çizse de ben buna asla inanmıyorum. Her şeyden çok kendisine değer veriyor ki bunu Adem’in öldüğü sahnede de anladık. Orada Veli’ye kullandığı “ Aile zaaftır.” sözleriyle de Kadir’in oğlu olduğunu öğrense bile bunu pek önemsemeyeceğini düşündürdü bana. Her ne kadar evlat acısı çeken bir baba olsa da kendi ifadesine göre bu acıyla zalimliği sayesinde başa çıkabiliyor. Yine bu zalimliğini kullanarak kendi varlığı için oğlunu feda edeceğini düşünüyorum. Zaten Kadir’in onlara indirdiği son darbeyle Cansız’ın artık harekete geçeceğine dair şüphem kalmadı. Cansız, bir çakalın zekâsıyla önce düşmanını izledi, zaaflarını buldu, onu tanıdı ve artık harekete geçmesi an meselesi. Harekete geçtiğindeyse Kadir ve Cansız arasında sonunda sadece birinin hayatta kalacağı amansız bir savaş başlayacaktır.
Zeynep, Asiye’den de öğrendikleriyle Veli’yi iyice köşeye sıkıştırdı. Zeynep; Cansız ve Kadir’i karşı karşıya getirenin Veli olduğunu anlayınca onu Cansız’la tehdit etti. Cansız’ın bu durumu bildiğini düşünsem de Veli’nin kendisini kandırmasını affetmeyecek ve Veli için oyunun sonu gelecektir. Ancak ben Cansız konusunda Veli’yle aynı fikirdeyim. Saklanan gerçeğin tam ve kesin olarak ortaya çıkmasıyla Cansız, herkesin canını yakacak. Kimliğini bu kadar saklamayı kendisine takıntı haline getirmiş bir insan Zeynep’in kendisini bildiğini öğrendiğinde ilk olarak ondan kurtulmak isteyebilir. Zaten Veli’nin son anda Zeynep’i tutarak “ Ateşle oynuyorsun.” demesinden de bu anlam çıkıyor. Veli’nin Zeynep’e adına sevgi dediği takıntısının onun sonunu getireceğini düşünüyorum. Çünkü Veli şu anda yaptığı her şeyi hem gücünü yeniden kazanma hem de Kadir’den kurtulup Zeynep’i kazanma arzusuyla yapıyor. Zeynep’e de bunu “Seni görmek için sonunda ölüm bile olsa her şeyi yaparım.” diyerek dile getirdi. Ben hâlâ Veli’de sevgi gibi bir duygunun barınacağını düşünmüyorum ancak aşk, takıntıyı da beraberinde getirdiğinde çok tehlikelidir. Kurtlar Vadisi dizisinde Polat Alemdar aşkı tanımlarken “ Aşk bir oyun değil bir hastalıktır ve o hastalığın yeryüzünde insanoğluna yaptıramayacağı şey yoktur.” demişti. Veli’yi göz önüne aldığımda ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Veli son zamanlarda attığı tüm adımları Zeynep için attı. Hatta o, Kadir’i seçince de Selim’le birlikte ona büyük bir tuzak kurdular. Bu hafta Selim, Zeynep’in kendisine kurduğu tuzaktan bihaber Zeynep adına hesap açtırarak onu zimmete para geçirme suçuyla tuzağa düşürmek için harekete geçti. Bunu da Veli’nin emriyle yaptı. Zaten Veli’nin psikopat kişiliği de burada açığa çıkıyor. ‘Benim olmayan, kimsenin olamaz’ düşüncesindeki hareketlerine sonuçlarını düşünmeden devam eden Veli , bu takıntıları yüzünden sadece Zeynep’i değil, hayatını da kaybedeceğe benziyor. Veli’nin bundan sonraki adımı ne olur bilemiyorum -gerçekten öyle deli bir ruh hâli var ki bir türlü tahminde bulunamıyorum – ama kendi ölümünü kendisi hazırlıyor gibi geliyor bana.
Etraflarında bunca kıyamet koparken birbirlerine sımsıkı tutunan Zeynep ve Kadir’se aşk sarhoşu. Kaybettikleri on altı yılın acısıyla yaşadıkları her günü, diğer günden daha güzel yaşamaya yemin etmiş gibiler. Açıkçası o sert, Sarıyer delikanlısını pamuk şeker kıvamında görmek benim çok hoşuma gidiyor. Kadir, başkalarıyla yine o sert ve net duruşuyla devam ederken Zeynep’le olduğu anda yüzünde beliren ışık kalbimi ısıtıyor dersem abartmış olmam, sanırım. Yaralı bir ruh, aşktan daha güzel bir duyguyla iyileşemezdi zaten. Kadir hâlâ karısı ve kızının intikamı peşinde koşarken Zeynep’in aşkı onu iyileştiriyor. Aşkın iyileştirici gücüne her zaman inanan biri olarak onların geçmişteki yaralarını aşkla iyileştirerek eksik yanlarını kapatmaları tam bir mucize. Bu mucize sayesinde Kadir daha iyi , daha anlayışlı olurken bunun en güzel yansımasını Asiye’yle olan ilişkisinde görüyoruz. Belki Zeynep’ten önce karşılaşsalar Asiye’nin oğluyla bir şansı olamayacaktı ancak Zeynep’in Kadir’in kalbine dokunmayı bilmesi sayesinde anne oğul en azından bir araya gelebildiler. Zaten Kadir’i hem Veli’den hem de Cansız’dan ayıran en önemli güç bu. Onların zaaf olarak gördükleri aile, sevgi gibi kavramlar Kadir’in en güçlü silahları çünkü büyük savaşlar ancak birlikte kazanılır. Bu sebeptendir ki ben bu savaşı Kadir’in kazanacağını düşünüyorum. O bir olmayı biliyor, birlikte olmayı. Bu sefer iyiler kazansın.
Kerem hayatının en büyük sınavını vermek üzere. Kerem ne kadar doğru yerde olmaya çalışsa da etrafındaki kötülük onu bir türlü rahat bırakmıyor gibi. Aslında Kerem’i nilüfer çiçeğine benzetiyorum ben. Hayatındaki bunca pisliğin içinde temiz kalmayı başararak devam ediyor hayatına. Belki yine kötülük ayağına dolandı ancak yine bunca kirin içinden de yine o temizliği sayesinde çıkacaktır. Ne de olsa herkes bir gün kalbinin ekmeğini yer. Kerem hayatındaki en doğru kararın Cemre olduğunu düşünerek ona olan sevgisine tutunarak ayakta durmaya çalışırken Cemre de kendisi yüzünden bataklığın dibine çekilen sevdiği insan için tüm gücüyle savaşıyor. Hatta onun için son sahnede anlıyoruz ki babasını bile gözden çıkartabilecek kadar değer veriyor Kerem’e. Zaten Cemre daha önce de söylemişti bunu. Zeynep’le konuşurken “Benim sizden başka, Kerem’den başka kimim var?” derken bunu dile getirmişti. Kerem, Zeynep ve Kadir; Cemre’nin ailesi. Onlar için de her şeyi yapabilecek cesaret ve duruşta görüyorum Cemre’yi. Cemre babasının ondan sakladığı tüm sırlarla yüzleşerek hem Kerem hem de kendisi için ayakta kalıp mücadele etmek zorunda. Kerem’se ailem dediği insanlar için ayakta durarak o girdiği cezaevinden yine dimdik çıkmak için var gücüyle savaşacaktır. Kerem’le Cemre’yi ruh eşi olarak gördüğümü daha önceki yazılarımda söylemiştim. Ruh eşlerinin binlerce yıllık kaderidir sonu gelmeyen acılar ve keskin ayrılıklar. Tıpkı Holy Bourne’nin Sen Benim Diğer Yarımsın isimli eserinde dediği gibi “Romantik tarzda kitaplar basan yayınevleri haklıydı; ruh ikizi diye bir şey gerçekten vardı. Anlamadıkları şeyse şuydu: Ruh ikizini bulmak yıkım demek olabilirdi bazen.” Kerem’le Cemre milyarlarca insanın yaşadığı bu dünyada birbirlerini tamamlarken etraflarındaki karanlık onları bir şekilde mutlu olmaktan alıkoyuyor. Onlar bir şekilde bu engellerini de aşarak yollarına devam edeceklerdir ancak etraflarındaki korkunç kısır döngüye karşı daha ne kadar ayakta durabilirler, işte onu bilemiyorum. Ancak bu dizide beni en fazla içine çeken aşk onlara ait. Bu sebeple son ana kadar inancımı koruyacağım.
Final sahnesine geldiğimizde deyim yerindeyse ava giden avlanır sözünü canlı canlı yaşadık. Selim, bir yandan Kerem’i cezaevinde öldürmek için harekete geçerken diğer yandan Zeynep’in hayatını yok etmek için düğmeye basmıştı. Fakat Selim hareket alırken etrafında olanları da göremeyecek kadar kör oldu. Belma’nın korkuyla Kadir’e koşması, öncesinde de Zeynep’in Selim’in şirketinde kara para akışını Cemre’yle birlikte çözmesi Selim’i bu hikâyede avcıyken birden av konumuna düşürdü. Kadir, Zeynep, Cemre ve Belma tarafından kıskaca alınan Selim’in işbirliği dışında bir çaresi kalmadı. Selim artık bildiği tüm sırları bu insanlara da anlatmak zorunda kalacak ve onun kendisini kurtarmak için yapacağı her hamle, Selim’i Cansız tarafından verilen kurşuna biraz daha yaklaştıracaktır. Çarpışma’da hem Veli hem de Selim için yolun sonu göründü dersek abartmış olmayız. Bu büyük mücadelenin sonuna geldiklerinde kaybedenlerin başında da önce Selim Gür gelecektir. Selim avukatlığı sayesinde her şeyi meslek kıvraklığıyla yaptığını düşünürken bir şeyi hep göz ardı etti. Düşmanları da artık onların taktiğiyle savaşıyor. Bunu görmeyen Selim bu oyunun ilk kaybedeni oldu. Ne diyelim? Darısı Veli Cevher’in başına.
Çarpışma’da geçtiğimiz iki haftaya oranla daha durağan bir bölüm izledik. Oynanan akıl oyunları bu hafta kendisini belli ederken zaman zaman kopmalar da yaşadık. İki haftanın hareketliliğinin ardından bölüm bana çok durgun geldiğinden bu hafta izlerken geçtiğimiz iki hafta kadar keyif almadım. Savaşın ilk kısmı Cansız’la başlamıştı bu bölüm de sanki ona bağlanan bir köprü gibiydi. Bu hafta özellikle parantez açmak istediğim sahne, Kerem’in tutuklandığı mahkeme sahnesiydi. Gerçekten gözlerime inanamadım. Neden mi? Hata yoktu. Mahkemeye çıkan Kerem’in duruşu, duruşma salonu, avukatlar, hakimlerle savcı ve okunan karar hepsi çok başarılıydı. Uzun yıllardır gördüğüm en başarılı duruşma sahnesiydi. Yani gözlerimi kapatsam kendimi gerçek bir duruşma salonunda gibi hissederdim sanırım. Ekibi bu hassasiyetlerinden dolayı tebrik ediyorum.
Zaman zaman biraz sıkılsam da yine de hoş bir bölümdü. Tüm ekibin emeklerine sağlık.
Yazıma Cemal Süreya’nın bu unutulmaz dizeleriyle son veriyorum, haftaya görüşmek üzere.
“Sen el kadar bir kadınsındır Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli Bazı ağaçlara kapı komşu Bazı çiçeklerin andırdığı İş bu kadarla bitse iyi Bir insan edinmişsindir kendine Bir şarkı edinmişsindir, bir umut Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da Saçlarınla beraber penceredeyken Besbelli arandığından haberli Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda Sevgili”