Site icon Dizifilm BiZ

Ateşböceği 1. Bölüm

Aslı Barış

                                                                                                                        Yazar: Sinem ÖZCAN

Ateş Böceği, oyuncuları ve tanıtımları nedeniyle sıcak bulduğum ama takipçisi olup olmayacağım kararını ilk bölüme bıraktığın yaz dizilerinden biriydi. Nilay Deniz’i de Seçkin Özdemir’i de “izlenir” bulurum. Çağrı Çıtanak ve Gözde Çığacı’ya ise bayılırım. İkisini aynı dizide ilerleyen bölümlerde büyük olasılıkla da partner olarak görmek, Allah’tan bir göz isterken iki tanesine birden sahip olmak gibiydi benim için. Ebru Hacıoğlu öykücülüğüyle daha önce tanışmadım. Barış Yöş’ün anlatıcılığını ise vasat görürüm. Konunun klasik zengin erkek – fakir kız öyküsü olduğunu da bildiğim için çok büyük bir heyecan duymasam da bilhassa Çağrı Çıtanak hatırına keyifle oturdum ekran başına.

Öncelikle öykünün genel hatlarıyla ilgili bir açıklama yapmam gerek, sanırım. Evet, zengin erkek – fakir kız konusu özellikle son dönemlerde çok sık işlendi ama bu bize özgü bir durum da değil. Dünyada da romantik – komedi janrına bakınca bu temaya sıkça rastlandığını görmek mümkün. “Ayyyy ama çoookkkkk klişeeee…” diyen tiplerden de olmadım, hiç. Aksine severim ben klişeleri; iyi işlenmiş ve bağlantıları sağlam yapılmışsa benim için, sıkıntı yoktur. Üstelik işlenebilecek kurgu adeti de belliyken romantik – komedi gibi soft bir janr için zengin – fakir ikilemini çok da itici bulmadım, ben. Yaz sezonu tanıtımları dönmeye başladığında neredeyse her yeni dizi için “Bu filanca dizinin çakması…” yorumlarını sıklıkla görür oldum. Ateşböceği de bu suçlamadan payını almıştı ve hâlâ da alıyor. Söz konusu dizinin de özgün olmadığını bir kenara bırakarak Ateşböceği’nin bölüm sonunda “çakma” denebilecek bir tarafının olmadığını düşünüyorum. Her patron ve çalışan ilişkisinde aynı diziye gönderme yapacaksak Hollywood yapımlarının da yarısı “o dizi”nin çakması demektir.

Bölüme gelince sevdiğim yanları da oldu, zayıf bulduklarım da… Önce beğendiğim yerlerden başlayayım: Nilay Deniz & Seçkin Özdemir uyumunu düşündüğümden iyi buldum, açıkçası. Özellikle Seçkin Özdemir, cool ve elit Barış’ın havasını iyi yakalamış gibi görünüyor. Nilay Deniz’in de kendine özgü bir sıcaklığı var ve Aslı’ya yakışmış. Oyunu fazla yükselttiği yerlerde yapaylıklar oluştu ama birkaç bölüm içinde bunların törpüleneceğini düşünüyorum ve sempatik bir ikili olacakları kanısındayım.

Öykünün genel hatlarını ve ilk bölümde ortaya konuluş biçimini de sevdim. Temponun da doğru ayarlandığını düşünüyorum, dağınık değildi. Kahramanları, özelliklerini ve öyküdeki yerleri kısa kısa ama doğru verildi.

En sevdiğim yer, başta Aslı ve Barış’ın simitçi önündeki karşılaşmaları oldu. Birbirlerine doğru yürüdüklerinde iç sesim “yine mi?” diye sızlanırken çarpışarak karşılaşmanın farklı bir versiyonu doğunca çok hoşuma gitti.

Öyküdeki ana engel, Çiçek’e çarpan aracın kendi arabası olduğunu, Barış’ın Aslı’dan gizlemesi olacak, sanırım. Ayrıca İlayda karakteriyle de Aslı ve Barış’ın bir araya gelmeleri geciktirilecek. İlki bana göre iyi bir çatışma ama ikincisi için çok güçlü diyemeyeceğim. İlayda entrikacı bir kadın belli ki… Barış’ın müvekkilinin kocasını, yani Barış’a şantaj yapan adamı temsil etme kararı, onun da Çiçek’e vurup kaçan araba konusuna dâhil olmasını sağlayacak ve bunu da kullanacaktır ancak Barış’ın kimliği insanlara zor güvenen, kadınlarla mesafeli ve güçlü bir adam olarak çizilmiş; İlayda bu noktada Barış’a büyük engel oluşturacak kadar güçlü görünmedi bana. Aslı’yı “yanardöner” işlerle devre dışı bırakmaya çalışması daha olası. Öykü buradan yürürse ilerleyebilir ama Barış’ı elde etme çabalarının çok da güçlü olmayacağını düşünüyorum.

Aslı’dan gizlenen araba konusu da Aslı çok net ve dobra bir kız olduğu ve dürüstlüğe çok önem verdiği için bir çatışma oluşturur ama Barış’ın olayla hiç ilgisinin bulunmadığı düşünülürse – ki bunu kanıtlamak zor değil –  çok da büyük bir engel değil. Bu durumda öykünün çok zengin bir malzemesi var mı, kuşkuluyum.

 

Tiplemelerin çoğunu sevdim. Özellikle Sıdıka, Çiğdem Aygün’ün fizyonomisinin katkısıyla iyi işlenirse çok enteresan bir karaktere dönüşebilir. Teo’da Çağrı Çıtanak’ın çok doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum ve ilerleyen bölümlerde Gül’le Teo’nun iyi bir ikili çıkaracakları da belli oldu. Gül’ün öyküde biraz daha işlenmesi gerekiyor, bana kalırsa. Gözde Çığacı, ona ihtiyacı olan rengi fazlasıyla verecektir ama yere daha iyi basan bir karakter olmalı, şu an için ben onun biraz içinin boş kaldığını hissettim.

Neşe’de Şebnem Dilligil’i, Cahide’de Derya Alabora’yı da çok sevdim. Bölümler oturdukça ağırlıkları daha çok hissedilir olacak.

Sevmediklerime gelince: İlk söyleyeceğim senaryo dili olacak. Diyaloglar sıradan ve özensizdi, bana göre. Şaşkınlık ve kendine çekidüzen verme gayretindeki şoförün söylediği “Sen de alır mısınız, bayan?” tarzı cümlelerin lüzumsuz abartı ve fazlasıyla basit bir komedi anlayışı taşıdığını düşünüyorum. Aynı şekilde İlayda’nın Barış’a “Ben zoru severim.” cümlesi de binlerce kez tekrarlanmış hiçbir orijinalliği olmayan boş bir replikti.

 

Bazı tiplerin kasten karikatürleştirildiğini ve komedi = abartı anlayışıyla total izleyiciye el sallandığını gördüm. Tamamen kişisel beğenim, bunu da sevmedim. Barış’ın asistanı Şirin, böyle bir tiplemeye kurban edilmeseydi Aslı Samat’ın oyunculuğuyla çok daha sıcak ve adı gibi şirin bir kimlik olabilirdi. Şu hâliyle Hollywood sitcomlarındaki abartılı tiplemelerden biri olmuş ki Barış yapısındaki bir adamın elitliğine de hiç uymamış.

Fazla yüksek oynadığı için ben oldum olası Belma Canciğer oyunculuğuna soğuğumdur ve onun tiplemelerini sevmem. Burada da Handan’ı aynı gerekçeyle sevmedim. Bana lüzumsuz abartılı geldi. Bu abartının yarısı oyuncunun tarzından yarısı da çizilen kimlikten… Saflığın, zayıflığın bu kadar eğilip bükülmesiyle ortaya çıkan sonuç bana komik gelmiyor, açıkçası. Buna karşın Hakan’ı daha doğru buldum. Benzer bir karakter olmasına karşın Hakan bana çok da itici gelmedi.

Arzu ve Barbaros belli ki öyküye bir yan kanal açmak için yaratılmış karakterler. Ana öyküyü besleyici bir rolleri yok, ilk bölümde görebildiğim kadarıyla. Buna çok itirazım yok ama Arzu’da Alicia Kapudağ’ı beğenmedim. Bölümde gözümü en rahatsız eden ve bana göre karaktere en oturmamış kimlik oydu. İlerleyen bölümlerde toparlanır mı bilmem ama şu hâliyle Arzu beni itti.

Bölümde bazı sahneleri boş ve manasız buldum. Bunların ilki, çimlerin üstünde şoförlerle hoplayıp zıplayan Aslı sahnesiydi. Aslı’nın enerjikliğini, doğallığını ve sıcaklığını vermek için yapılmıştı anlıyorum ama bu şekilde bir sergilenme bana fazlasıyla yapmacık geldi. Çok daha doğal ve çok daha sakin bir sahneyle aynı duygu etkileyici hâle getirilebilirdi.

İkincisi de Aslı’nın kaza yapmasına neden olan şoförle Barış’ın konuşma sahnesiydi. Belki ne konuştuklarına tanık olsaydık bu havada kalmışlık oluşmazdı ama üç cümleyle adamın süt dökmüş kediye çevrilmesi yersiz oldu. Üstüne üstlük bu sahne sadece izleyicide değil Aslı’da da yeteri kadar etkileyici olmadı.

Hakan’ın kaza gecesini hatırlaması için yapılanlara girmiyorum çünkü o sekansın bütünüyle totali hedefleyerek yazıldığını ve çekildiğini düşünüyorum.

Finaldeki ateşböcekli sahne eşliğindeki “Ateşböcekleri” şarkısına gelince… Ben aynı şarkı eşliğinde benzer görüntüleri üçüncü kez izliyorum. Güneşi Beklerken’de, Tatlı İntikam’da ve burada… İlkinde “muhteşem” ikincisinde “eh n’apalım” üçüncüsünde ise “yeter” diyorum, izninizle… Dizinin adı “Ateşböceği” farkındayım. Bu ada en uygun şarkı da “Ateşböcekleri” onun da farkındayım da bari mizanseni ve atmosferi değiştirseydiniz.

Dizinin takipçisi olup olmama kararını bölüme göre belirleyeceğimi söylemiştim. Açıkçası tanıtımlardan edindiğim izlenimi bölümde yakalayamadım. “Kötü değil” ama “mutlaka izlenmeli” de değil benim için. Özetle, fırsatım olursa ve denk gelirsem bakarım diziye ama sürekli takipçisi olmam.

Sonuç ne olursa olsun, uzun çalışmalar ve büyük emeklerle ortaya çıkan bir iş Ateşböceği, diğer bütün yapımlar gibi. Ben takipçisi olmasam da umarım reyting listesinde yüzü güler, şansı bol olur, ekran ömrü uzun olur.

 

Exit mobile version