Yazar: Sinem ÖZCAN
Siyah Beyaz Aşk‘ın, bembeyaz kadını o… Tertemiz yüreğini kapkara bir adama açıp onu herkesten, kendisinden bile korumaya çalışan kadın, o… Kendi hayatını karartmadan Ferhat’ın hayatını gündüze çevirmeye çalışan kadın, o. Aslı Çınar Aslan’dan söz ediyorum elbette. Dizi başladığından beri sık sık zihnimde söyleşip duruyorum onunla, sonunda dedim ki “Çık zihnimden; geç, otur karşıma bir kahve içip iki satır konuşalım!” Sağ olsun kırmadı, hayalimdeki masanın karşı köşesine kuruldu. Sorduklarıma bir bir cevap verdi.
Elbette, konuştuğum benim Aslı Çınar Aslan’ım. Her izleyeninki farklı, her izleyeninki kendine göre. Ben, benimkini davet ettim. Kısacası günahı da sevabı da benim üstüme.
Aslı Hanım; mesleğine âşık, düzenli bir hayatı olan bir kadındınız ve bir gün basit bir yanlışlık sonucu hayatınız değişti. Sizi tutsak eden adama âşık oldunuz. Durumunuzu “Stockholm Sendromu” diye adlandırabilir miyiz?
Hayatımın bir yanlışlık sonucu değiştiği doğru ve evet, beni tutsak eden adama âşık oldum. Ferhat’ın başlarda beni çok hırpaladığını hatta psikolojik şiddet gördüğümü de kabul ediyorum. Eğer bu hiç değişmeden sürüyor olsaydı, ben bütün bu işkencelere rağmen ona âşık olmuş olsaydım yargınız doğru olurdu. Ancak sizce Ferhat aynı Ferhat mı? Onun bana hâlâ eziyet ettiğini söyleyebilir misiniz? Şu an beni zorla tuttuğundan bahsedebilir miyiz? Ben Ferhat’a, o değişmeye başladıktan sonra âşık oldum bu durumda “Stockholm Sendromu” ifadeniz bence yersiz kaçıyor.
Sizinki siyahla beyazın aşkı… Yalnız siyahın beyazın üzerini örtüp onu yok etme gücü var. Bu kadar karanlık bir aşk sizi yormayacak mı Aslı Hanım?
Siyah, beyazın üzerini niye örtsün ki? Aşk dediğiniz şey, bir kaynaşma hâlidir. Siyahla beyaz kaynaşınca biri diğerini yok etmez. Gri çıkar ortaya. Siyah fazlaysa kurşuni, beyaz çoksa hafif bir duman rengi… Siz, şu an Ferhat için kapkara diyebilir misiniz? Değil… Bizim sevgimizin beyazı çok, dolayısıyla siz hafif puslu bir bahar havası görürsünüz bizim aşkımızda. Dürüst olalım, aşkın kendisinde de karanlık bir yan yok mu zaten? Bembeyaz aşk olur mu hiç?
Söyler misiniz bana, sizin gibi bir kadın neden Ferhat Aslan’a âşık olur?
İnanın, bunu ben de çok düşündüm. “Aşkın mantığı yok!” derler ama bizimki öyle değil. Bizimki iki “yaralı ruh”un bir araya gelmesi. Benzer yaraları almış farklı biçimde tedavi etmeye çalışmışız biz ve şimdi bakıyorum da ikimiz de bunu başaramamışız aslında. Biz farkında olmadan birbirimizin yarasını tedavi ediyoruz.
Yani “Bir elmanın iki yarısıyız” diyorsunuz?
Hayır, kesinlikle onu demiyorum. İki yarımdan bir bütün olmaz, o hastalıklı bir düşünce tarzı. İki ayrı bütünüz biz, sadece yaralarımız benziyor ve ikimiz de kendimize göre o yaranın nasıl iyileştirileceğini biliyoruz. Birbirimize başka kimsenin anlayamayacağı, dokunamayacağı kadar iyi geliyoruz.
Sizin de çocukluğunuzda babanızın ölümünün yol açtığı bir travma ve sizi terk eden bir anne var ama Ferhat’tan farklı olarak sizin yanınızda bir ağabey bulunmuş. O sizin duygusal ihtiyaçlarınızı karşılamış. Onun tedavi edemediği ama Ferhat’ın iyileştirdiği neydi, sizde?
Ağabeyim benim için baba figürünü doldurdu, haklısınız ama adı üstünde “baba” o. Oysa bir kadının “baba dokunuşu”ndan, onun vereceği güvenden başkasına ihtiyacı var. Babanızın her zaman “küçük kızı”sınızdır. Oysa küçük kız olmadan da birinin sizi olduğunuz gibi kabul etmesine ihtiyacınız var. Tamam, koruyup kollama dürtüsü aynı belki ama bir adamın siz olmadan yapamayacağını bilmek, birinin hayatında sizden daha önemli bir şey olmadığını hissetmek, işte o paha biçilemez bir duygu.
Ferhat’ın siz olmadan var olamayacağını düşünüyorsunuz, bu durumda?
Evet. Yani nefes alır, uyur, yemek yer filan ama Ferhat olmaz. Yıllarca üstünü sımsıkı kapadığı ne varsa onlar bana duyduğu aşkla ortaya çıkıyor. Ferhat’ı güzel yapan da o derinde kalanları… Ben olmasam hepsini yine bir bir toplayıp gömer yüreğine ama şunu da hemen eklemeliyim ben de o olmadan artık Aslı olamam.
Ne demek istediğinizi tam anlayamadım, açar mısınız biraz?
Ben Ferhat’ı tanıyana kadar mutluluk oyunu oynayan küçük bir çocukmuşum. Bunu şimdi fark ediyorum. Hayatımdaki eksiklerin üstünü örtüp yaşamışım. Evet, ben kimseye zarar vermedim, aksine insanlara iyilik etmeyi ilke edindim. Baktığınızda Ferhat’tan farkım bu ama kendimi sanal bir dünyaya hapsetmişim. Küçük ve steril bir çevre, güven duyduğum insanlar ama coşkusu olmayan bir hayat. Şimdi kendim için de Ferhat için de belki korkuyorum, tehlikeler beni panikletiyor ama “Ferhat yanımdayken bana bir şey olmaz!” duygusu var ya işte o beni alabildiğine cesur, alabildiğine mücadeleci yapıyor. Korkusuz, coşku dolu ve her şeyi dibine kadar yaşayan bir insan oldum ve şimdi anlıyorum ki gerçek Aslı buymuş.
Aslı Hanım; biz sizi kararlı, ayakları yere sağlam basan, dikbaşlı, özgüvenli bir kadın olarak tanıdık. Ferhat’la ilişkinizde ise daha geri planda kalan, genellikle onun karar ve emirlerine boyun eğen, mücadele etmeyen bir kadın görüyoruz. Bu aşk acaba sizi değiştirdi ve daha erkeğe bağımlı bir kadın mı yaptı?
Siz kibarca söylüyorsunuz ama ben açıkça ifade edeyim “Aslı, kocasının ağzına bakan bir kadın mı oldu?” demek istiyorsunuz, sanırım.
Evet, bu şekilde ifade etmek istememiştim ama haklısınız, güçlü karakterinizin bu aşkla değiştiğine inanıyorum, siz ne düşünüyorsunuz?
Güç ve güçlülük kavramlarını yanlış anladığınızı düşünüyorum. Güçlü kadın demek; meydan okuyan, rest çeken ya da karşısındaki erkeği “süründüren” kadın demek değil. Karşınızdaki insanı iyiye doğru dönüştürebiliyorsanız güçlüsünüz bence. Bunun standart bir formülü yok ki… Kimini meydan okuyarak hizaya getirirsiniz, kimini başını okşayarak; kiminin yanında durmayı başararak, kimininse söylediklerine karşı çıkarak. Her ilişkinin dinamiği farklı ve eğer siz kendi gücünüze inanıyorsanız o ilişkideki doğru yolu seçersiniz.
Biraz daha açık anlatmanız mümkün mü? Söylemek istediğinizi tam olarak anlayamadım.
Madem sorunuz bana yönelik o zaman ben de doğrudan kendimle ifade edeyim. Ferhat’ın kim olduğunu, nasıl bir hayattan geldiğini ve iç dünyasını artık siz de benim kadar biliyorsunuz. Bu adamın hayatı mücadeleyle geçmiş; savaşın her türüne, kavganın her çeşidine alışkın. Sizce bu adamla mücadele ederek bir yere varmak mümkün mü? Üstelik kadınlara ilişkin de annesinden ve çevresindeki kadınlardan edindiği çok keskin fikirleri var. Bu adama annesi, teyzesi ya da tek gecelik ilişki yaşadığı kadınlar gibi davranırsanız bir ilişki oluşturamazsınız. Ferhat, en ihtiyaç duyduğu anda “Yanımda ol istedim!” diyebiliyorsa benim yolum için yanlış diyemezsiniz.
Yani yaptığım her şey bir taktik sonucudur mu diyorsunuz?
Yok, öyle diyemem. Aslında siz şimdi, böyle sorunca durup düşünüp bulduğum açıklama bu. Galiba ben bunları sezgisel olarak yapıyorum. Planlı, tasarlanmış ya da düşünülmüş bir tavır değil, benimki ama sanırım sezgisel olarak doğru yolu bulmuşum ki Ferhat, eski Ferhat değil artık.
Aklıma takılan bir diğer konu da sizin aşkı çok çabuk kabullenmeniz ve bununla hiç savaşmadan kendinizi bu duyguya ve Ferhat Aslan’a teslim etmeniz. Açıkçası ben sizin ona âşık olduğunuzu bu kadar kolay kabullenmenizi ve onunla olmak için bu kadar tavizkâr olmanızı beklemiyordum.
Siz hiç âşık oldunuz mu?
Bunun konuyla ne ilgisi var, anlayamadım?
Özel hayatınızı merak ettiğimden sormuyorum, sadece bir durum tespiti yapmaya çalışıyorum. Cevap vermek istemeyebilirsiniz ama eğer âşık olduysanız bilirsiniz hiçbir aşk, kendinizle çok büyük savaşlar vermeden kabullenilmez. Benim mücadele etmediğimi neye dayanarak soruyorsunuz anlamış değilim ama kolay kabullendiğimi söyleyemezsiniz. Kendi duygumu kabullendiğim andan beri de Ferhat’ın duygularının gerçekliğini anlamaya çalışmakla uğraşıyorum. Aşk öyle bir duygu ki siz ona şekil veremiyorsunuz, o sizi biçimlendiriyor. Aklınızın söylediğinin tam tersini yaparken buluyorsunuz kendinizi. Bununla övünmüyorum ya da kendimi aklamaya çalışmıyorum ama olayın doğası böyle. Ebru’nun evinde kapıya gelen Ferhat’a “Git!” derken aklım kontrolü ele almıştı ama yüreğim “Gitme” diye bas bas bağırıyordu. Orada aklımı dinledim mi, dinledim; koşup peşinden boynuna sarılmamayı başardım ama her savaşı da aklım kazanamıyor doğrusu. Bunu bir zaaf olarak görüyorsanız ben bir insanım ve her insan gibi zaaflarım var.
Aslı Hanım, bütün hayatınızı can kurtarmaya, insanlara hayat vermeye adadınız. Yaşama hakkına inandığınızı biliyorum ancak âşık olduğunuz kişi Ferhat Aslan. Onun yüreğinde tertemiz bir yer olduğunu da biliyoruz, ne var ki hayatına bakınca ve yaptığı iş düşünülünce durum karmaşıklaşıyor. Ferhat Aslan her şeye rağmen bir katil. Çok âşık olabilirsiniz, gözünüz ondan başkasını da görmüyor olabilir ama sizin gibi bir kadın, bir katile âşık olup onunla mutlu olmayı nasıl sindirecek?
İşte, en korktuğum soru geldi. Açıkçası şu an bu, düşünmemeyi bilinçli olarak tercih ettiğim bir durum. Baştan beri iç savaşımın ana nedeni bu oldu. Ahmet Ümit’in bir sözü var bilir misiniz? “Kimse iyi dediği birine âşık olmaz… Aşkın iyilikle ilgisi yoktur…” der. İyilik göreceli bir kavram… Bana sorarsanız benim tanıdığım Ferhat, özünde iyi bir adam ama yaptığı işlere iyi demem mümkün değil. Haklısınız, sadece benim değil bütün insanlığın değer yargılarına göre hiç affedilmeyecek bir şeyi yapıyor: Adam öldürüyor. Üstelik bunu bir defa, yanlışlıkla ya da zorunluluktan yapmış da değil, bir anlamda işi bu. Bunu onaylamam ve yüreğimde aklamam mümkün değil!
Aşk, bir imkânsızlık durumu ve sanırım bizimkinin imkânsızlığı da tam olarak buradan kaynaklanıyor. Açıkçası size şu an verebileceğim net bir cevabım yok, keşke olabilseydi. Belki de birlikte olsak da mutlu olamayacağız ve belki de biz Ferhat’ın yaptıklarının bedelini mutsuzlukla ödeyeceğiz, bilemiyorum.
Anlıyorum. Sizi bu soruyla çok üzdüğümü de görebiliyorum ve daha fazla incitmek istemiyorum. Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Rica ederim, incitmediniz ama kaçmaya çalıştığım gerçekle yüz yüze gelmek hoş olmadı, doğrusu. Aslına bakarsanız keşke bu soruları Ferhat’a da sorabilseydiniz inanın ben de bazı cevapları çok merak ediyorum.
Bunu ne kadar isterdim bilemezsiniz ama Ferhat Aslan’dan söz ediyoruz onu siz bile konuşturmayı başaramamışken sizce o benim sorularıma gönüllü olarak cevap vermeye yanaşır mı? Bunu ona sormak bile benim için hayati tehlike içeriyor.
Siz de haklısınız. Beni gerçekten anlamaya çalıştığınızı düşünüyorum ve buna yardımcı olabildiysem ne mutlu bana!