Site icon Dizifilm BiZ

Aras Bulut İynemli

Aras Bulut İynemli

Yazar: Sinem ÖZCAN

İçerde dizisine kadar yollarımız uzun süreli kesişmedi Aras Bulut İynemli ile. Mete ve Şehzade Bayazıt olarak onu görmüşlüğüm vardı ama her iki dizinin de takipçisi olmadığımdan ciddi bir fikre sahip değildim, açıkçası. Özellikle Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de dikkatimi çekmişliği de vardı ama sürekli izlemediğimden olsa gerek, bende çok da büyük iz bırakmamış. Bir anlamda ben onu İçerde’yle tanıdım denebilir.

Çizdiği karakter özünde bir sokak çocuğu… Serseri ve gözü kara… Madalyonun diğer yüzünü çevirdiğinizde ise duygusal ve çok yalnız bir adamla karşılaşıyorsunuz. Yani renkli ve dolu bir kimlik Mert Karadağ… Diziyi seyretmeye başladığımda ilk izlenimim “Role hem görüntü hem de tavır olarak uygun!” olmuştu. Bölümler ilerledikçe dikkatimi daha fazla çeker oldu.. Önce kimliği çözmeye ardından Aras Bulut İynemli’nin ona ne kattığını sorgulamaya başladım. “Mert’i bir başkası canlandırsa nasıl olurdu?” diye hayal gücüme mesai yaptırdım. Vardığım sonuç: Eğer dizinin en kritik isimlerinden biri Mert’se bu büyük oranda oyunculuğun etkisiyledir, oldu. Bilhassa Mert’in deli dolu, esprili ve yer yer psikopat yönü oyunculukla belirgin hâle geldi ve karakterinin vazgeçilmezine dönüştü. Yine de son bölüme kadar (31. bölüm) temkinliydim biraz. Yer yer yüksek oynadığını düşünüyor ve biraz daha nötr bir çizgi izlese nasıl olur acaba, duygusu taşıyordum.

Geçen hafta dizi, Melek’in vurulma sahnesiyle final yapınca bu bölümün Mert için çok yoğun olacağını bekliyordum. Nitekim ilk sahneden belli etti rengini. İlk sahnelerden itibaren, geçmiş bölümlerde izleri gelen oyunculuğun zirveye yaklaştığını fark ettim.

Bölümü Mert açısından dört farklı duyguyla değerlendirmek mümkün. Melek’in vurulmasından ölümüne dek süren “korku ve acı”, Celal’in adamı olduğunun ortaya çıkmasıyla yaşadığı “çaresizlik ve aşağılanma”, polislikten atılması ve Melek’in kaybının doğurduğu “yalnızlaşma” ve Melek’in intikamını almak için tetikçiyle Kudret’in peşine düştüğündeki “öfke”… Bütüne şöyle bir baktığımda hepsi de zor ve şiddetli duygular, her biri için aynı psikoloji içinde farklı yorum gerekiyor. Üstelik duygu geçişlerinde çok dikkatli olmak gerek. Bir önceki etkiyi yok etmeden izleyiciyi alıp bir başka zeminde aynı düzeyde etkilemek lazım ve bu zorluğu öyle büyük bir başarıyla aşıp geçti ki Aras Bulut İynemli, ifadenin tam karşılığıyla ağzım açık kaldı.

İyi oyuncu, yaratıcı olmak zorunda çünkü durumu, duyguyu ve eylemi yorumlaması gerekiyor. Bunu yaparken de bir fark yaratması lazım… Aynı duyguyu herkesten başka vermeyi bilmeli. Klişeden uzak kalmalı, bedenini ve sesini bir enstrüman gibi kullanmalı. Öyle bir profil çizecek ki o karakterle örtüşecek, potluk yaratmayacak, dar gelmeyecek. Bu hafta her anında “İşte, budur!” duygusu yarattı bende Aras Bulut İynemli…

Acıyla kendini kaybedişi, hareketlerinin kontrolsüzlüğü, gözlerinin ifadesi, sesinin titreyişi her detayıyla çok iyi düşünülmüş çok çarpıcı ve bambaşka bir canlandırmaydı. Her şey açığa çıkıp artık duvara tosladığını anladığındaki o manyakça gülüş, Yusuf Müdür ona saldırdıkça gözlerinde beliren buz gibi öfke tek kelimeyle dehşetti. Öyle seri ve öyle güçlü yansıtıyordu ki Mert’in git – gellerini hayran kaldım. Tam anlamıyla sınırda bir kimlik vardı karşımda, bir adım ötesi delilik olan bir manik hâl… Bakışlarına yerleştirdiği o psikopat ifade bir anda  7- 8 yaşındaki çocuğun masum ve canı yanan hâline dönüşüveriyordu.

Hele iyice yalnızlaştığı, bu dünyada artık tamamen tek başına olduğunu fark ettiği sahneler, beni benden aldı. O serseri, deli adam bir anda anne kucağına muhtaç, çaresiz ve korku dolu küçük çocuk oluverdi. Sığınma duygusuyla gittiği kapıdan Füsun tarafından geri çevrildiğindeki küskünlük canımı fena yaktı.

Sarp’a “Kaybedecek bir şeyi olmayan bir adama bakıyorsun!” dediğinde gerçekten de gözlerinde artık göze alamayacağı hiçbir risk kalmamış bir adam bakışı yansıyordu. Nitekim Kudret’in elindeki silahı alıp kendi alnına dayadığında o an Kudret’in de ölümün de Mert’in zerrece umrunda olmadığını hissettim. Kudret’in “delilik” diye ifade ettiğini Aras Bulut İynemli “hayattan vazgeçiş” olarak yorumluyor ve öyle vurguluyordu.

Baştan sona her sahnesine bayıldığım oyunculuğun bence kendi içindeki zirvesi hastanede,  Melek’le yaptığı son konuşmaydı. Sanki Melek onun acısını görür de üzülür diye kendini toparlayışı, sanki işi şakaya vurursa Melek’i incitmezmiş gibi gülerek konuşması ve en çok da sanki Melek’in gidişine izin verircesine onu yolcu edişi bu kadar mı gerçek, bu kadar mı inandırıcı, bu kadar mı mükemmel verilir?

Çok zor bir rolün belki de en zor bölümlerini canlandırdı bu hafta Aras Bulut İynemli… Bölüm bitip de etkisinden çıktıktan sonra izleyenler ne düşünmüş diye biraz gezindim internette söylenen “bu tür rolleri” iyi oynadığı… İzninizle bu yorumu hiç paylaşamayacağım: bu tür roller denen şey, canlandırılması en güç karakterlerden biri… Bu kimliği böylesine iyi, böylesine mükemmel yorumlayan bir adam her rolün altından aynı güçle kalkar. “Joker” benzetmesi gördüm bir yerde ki bence en doğru tespitlerden biriydi. Bir oyuncu için oynanması en zor karakter o ve Aras’tan muhteşem bir joker olmuştu bana göre.

Bu hafta benim yüreğimde çok güçlü bir rüzgâr estirdi, Aras Bulut İynemli. Emeğine, gönlüne ve gayretine sağlık diyorum.

Exit mobile version