YAZAR: Şeyma BULUT
“Bakmasını bilen göz, çoğu deliliğin kutsal yanını görür.” Akıl Oyunları filminden alıntıyla başlamak istedim bu haftaki yazıma. Bu bölüme fazlasıyla yakın bulduğum bir replik bu çünkü tüm bölüm boyunca Cansız, Veli ve Kadir arasındaki akıl oyunlarını izledik. Cansız’a baktığımızda karşımızda oldukça farklı bir “kötü adam” tiplemesi var. Bir yanı çok öfkeli, bir yanı da bir zen ustası kadar sakin; bir yanı çok gürültülü, diğer yandan da bir ölünün sessizliğine sahip. Kendi deyimiyle acılarının üstesinden zalimliği ile gelmiş bir karakter. Cansız, bu zalimliği ile hayatta kaldığını zannediyor. Zalimliğinin ona nefes verdiğini düşünüyor. Karısına oğlunun ölümüne sebep olduğu için yaptığı konuşmada “ Ben zalimliğimle hayatta kaldım, sen neden yaşıyorsun Asiye?” diye sorarken asıl onu hâlâ ayakta tutanın, Asiye ile aynı duygu olduğunu fark edemiyor. Bu duygunun adı da ‘umut’. Şimdi diyeceksiniz ki bu yargıya nasıl vardın? Bu adamın umudu yok mu hayır var. Cansız, ölen iki oğluna ağlamıyordu, ölen Murat’ına ağlıyordu bana göre. Kendi içinden yaptığı konuşmalarda bir çocuktan bahsediyor, elinde oyuncak bir polis arabasıyla oynarken oğluna olan özlemini dile getiriyordu. Yusuf’tan öyle bir oyuncağının kalabilme şansı yok çünkü o bir bebek. O Oyuncak olsa olsa Murat’a ait olabilir. Cansız Yusuf için değil, Murat için akıtıyordu göz yaşlarını içine. Burada güzel bir şaşırtmaca yapılarak Yusuf iması yapıldığını düşünüyorum ancak Yusuf’un doğum günü Murat’ın ölüm yıl dönümü. İşte tam bu noktada Cansız’ı da hayatta tutanın, tıpkı Asiye’de olduğu gibi umut olduğunu düşündürdü bana. Mantıklı olan tarafı, Yusuf’un öldüğünü kabul etse de baba olan yanının onun yaşadığına inandığını düşünüyorum. Bir yandan böyle bir evlat acısı çeken bir babanın diğer yönüyle içindeki canavara şahit oluyoruz. Şu anda Cansız içindeki tüm o kini akıtabileceği bir düşman buldu kendine: Kadir Adalı. Kadir’in oğlu olduğunu bilmeden elleriyle sonunu hazırlıyor. Önce eskisi gibi görünmez olacak ve sonrasında tertemiz elleriyle Kadir’i yok edecek. Tabii ki bunda Veli’nin manipülasyonu fazlasıyla etkili. Açıkçası Veli bu hafta beni hem çok güldürdü hem de “Aklını mı oynattı bu?” dememe sebep oldu. Zeynep’i tamamen yitirmenin getirdiği delilikle Kadir ve Cansız’ı karşı karşıya getirdi. Birbirlerini öldürmeleri için oyun kurdu ve Cansız’ı da kandırdı. Aslında ben kanmadığını ama kanmış gibi davrandığını düşünüyorum. Çünkü kamerada Kadir ve Zeynep’i izlerlerken bir an Cansız, Veli’ye bakıyordu. Zaten Kadir’i yok etme planını bu kadar uzun vadeye yayması da bu süreçte Veli’nin de Cansız’ın radarında olduğunun habercisi bence. Aslında burada Cansız’ı Picasso’nun “Guernica” isimli portresindeki tepegöze benzettim. Picasso tablosunda, çağın tüm karmaşasını izleyen bir göz olarak tasvir etmişti kendisini. Cansız da burada uzun vadeli ve akıllıca bir oyun kurarak etrafında olan biten her şeye hâkim olma amacını güdüyor. Aksi halde Cansız gibi çok güçlü bir adamın, Kadir’in üstüne basıp geçmesi sadece bir saatlik meseledir. Zaten antikacıda Veli, Selim ve Adem’le yaptığı görüşmede Selim’e kendini öldürmesi için kurşun verirken Veli’ye vermemesi yapacağı hata karşısında cezasını kendisinin keseceğinin göstergesi. Açıkçası Veli’nin yaptıkları ortaya çıkarsa arkasından sadece “ İyi bilmezdik!” diyeceğim.
Zeynep, Asiye sayesinde Cansız’ın Kadir’in babası olduğunu biliyor. Bu bilgiyi Veli’ye karşı mükemmelen kullanarak Kadir’in yeniden polisliğe dönmesini sağladı. Bugüne kadar Veli’nin karşısında hep bir çaresizlik içerisinde olan Zeynep’in bu haftaki güçlü ve net duruşu çok hoşuma gitti. Hatta izlerken ” Yürü be Zeyno kim tutar seni” diye haykırmadım değil. Veli bunu “Bana benziyorsun” diye yorumlasa da ben buna ‘düşmanının taktiği ile düşmanına saldırmak’ olarak nitelendiriyorum. Zeynep banka müdürlüğü yapmış, analitik zekâsı oldukça yüksek bir kadın. Bir yerde okumuştum “Matematiği bilen biri için dünyanın metafiziği dört işlem gibidir.” diyordu. Zeynep de aynı bu alıntıda olduğu gibi matematiği iyi bilen bir analitik zeka. Sadece Veli’yi değil, Selim’in de ne kadar korkak ve kaypak olduğunu çözmüş biri. Veli, Cansız’ın oğlu ile gerçekleri öğrenmesinden o kadar korkuyor ki itiraz bile etmeden Zeynep’in söylediklerini harfiyen yerine getirdi. İlk başlarda oldukça pasif bir karakter olarak izlediğimiz Zeynep yerine, bu güçlü kadını seyretmek bir kadın olarak beni onore ediyor açıkçası. Ekranlardaki ezilmiş kadın görüntüsünden uzaktaki bu güçlü kadınlarla içim açılıyor adeta. Son yıllarda sürekli olarak önümüze koyulan ve özellikle dram ağırlıklı dizilerin olmazsa olmazı olan pasif kadınların yanında Çarpışma’nın güçlü kadınlarını seviyorum.
Zeynep’in yaptığı bu atağın ardından yeniden görevinin başına gelen Kadir, mesleğinin de ayrıcalıklarını kullanarak Cansız’ın hedefini öğrendi. Kadir, aslında şu anda yol arkadaşlığı yaptığı kişinin Cansız olduğunu anlayabilecek bir zekâya sahip olmasına rağmen içindeki kin ve öfke onu mantıklı düşünmekten alıkoyuyor. Halbuki kumarhanedeki olaydan sonra olayın bir tuzak olduğunu anlamış ve – o olduğunu bilmeden – Cansız’ın karşısına dikilmiş, oyunu çözdüğünü söylemişti. Zaten bu kadar başarılı bir polisin bu oyunu çözmemesi saçma olurdu. Fakat fark edemediği Cansız’ın onu daha büyük bir tuzağa çekmek üzere olduğu. Halbuki Kadir’le olan her konuşmada oldukça fazla ipucu vermesine rağmen Kadir, çift mercekle odaklı bakmasından dolayı görmüyor, göremiyor. Aslında biraz geriye çekilse büyük fotoğrafı görebilir. Fakat burnunun ucunu bile göremeyecek kadar hedef odaklı şu anda. Kadir’in kısa zaman içerisinde içine çekildiği pusuyu fark edeceğini düşünüyorum. Sakinleştiği zaman oldukça zeki biri olan bir polisin öfkesini dindirmeyi başardığı anda kendisine kurulan tuzağı göreceğini ve oyunu bu sefer onun kuracağını düşünüyorum açıkçası. Özellikle final sahnesinden sonra bir şeylerin ayırdına varacaktır.
Kadir, Cansız ve Veli arasında artık geri dönüşü olmayan büyük bir oyun başladı. Aslında artık hava puslu ve kurt puslu havaları sever. Bu atmosferin içinde kimin kurt, kimin kuzu ve hatta çakal olduğunu anlamak oldukça güç aslında. Ancak havadaki sis dağılıp güneş açtığında sadece bir kişinin hayatta kalacağı kanlı bir sürece girildiği de gün gibi ortada. Benim gönlüm Adalı’dan yana, ya sizin ?
Ali Sürmeli’nin yanında bu hafta Onur Saylak’a da biraz değinmek istiyorum. Ben Veli’den nefret etme boyutundayım ve bu kesinlikle Onur Saylak’ın oyunculuğunun başarısıdır. O kadar güzel hayat veriyor ki Veli’yi, karşımdaki deliye hem çok gülüp hem de çok sinirlenebiliyorum. Onun anlık ruh değişimlerini çok başarılı bir şekilde taşıyor ekrana. Onur Saylak da aynı Erol Taş gibi oldukça naif bir kişiliği olmasına rağmen “kötü adam” tiplemesi için yaratılan nadir yüzlerden bence. Veli’ye karşı bu kadar antipatik olmamı da sanırım onun güzel oyunculuğu sağlıyor. Veli gibi dinamikleri sürekli değişen bir karaktere hayat vermek bile zorken o her hafta üstüne koyarak götürüyor karakteri. İleride yeni dönem Erol Taş olarak anılırsa şaşırmayacağım. Kim bilir? Belki bir gün o da iz bırakanlar listemize ismini yazdırır.
Bu hafta uzun zamandan sonra beynimi fazlasıyla zorladığım güzel bir bölüm izledim. Bölümden de oldukça fazla keyif aldım açıkçası. Her ne kadar bu durum listeye yansımasa da ben eskiye oranla daha başarılı bölümler izlediğimizi düşünüyorum. Güzel, aksiyonlu ve eğlenceli bir bölümdü. Özellikle sahnelerin renkleri, çekim açıları ve geçişleri çok başarılıydı. Bir an bile kopma yaşamadığım gibi kurgusal anlamda da doyurucuydu. Uluç Bayraktar ve ekibinin emeklerine sağlık.
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş..