Algı, duyularımızın aldığı bilgileri yakalayan, işleyen ve aktif olarak anlam kazandıran bir kabiliyettir. Bu yeteneğimiz doğru bilgilerle işlendiğinde bize doğruyu bulma ve anlama imkânı sunar. Peki ya doğru olduğuna inandığımız gerçeklerin hepsi birer yalandan ibaretse o zaman ne yapacağız? Cevabı basit: Düşünecek, sorgulayacak ve öyle karar vereceğiz. O hakikat tüm berraklığıyla bize kendini gösterene kadar da sorgulamaya devam etmemiz gerekir aksi hâlde başkaları tarafından önümüze sunulan bilgi parçalarının bizi götüreceği şey hakikat değil, felaket olur.
Öğretmen’de bu haftaki dersimiz tam olarak buydu: Algı! Akif Hoca öğrencilerini rehin aldığı günden bu yana onlara hep cevaplarını bildiği soruları sordu. Düşünmelerini, doğruları bulmak için çaba göstermelerini, sorgulamalarını istedi. Etraflarında iyi olarak gördüklerinin aslında kötü; kötü olarak bildiklerinin de iyi olduğunu göstermek ve dahası onların, buna ulaşmasını sağlamaktı amacı. Taner Hoca’nın “Avcı” kod adlı çete üyesi olduğunu direkt söyleseydi gerçek bu kadar değerli olur muydu?
Akif Erdem, bu sonuca ulaşmalarını sağlamak için kendini kullandı. Önce onlara iyilik meleği olarak gösterdi kendini, ödüller verdi, eğlenmelerini ve rahatlamalarını sağladı. Sonrasındaysa olanca acımasızlığıyla yeniden sahneye çıktı. Bundaki amacı da çocukların kalbini kazanmak ya da onları ölesiye korkutmak değildi. “Hiç kimseye körü körüne inanmayın. Kişilerin, isimlerin değil; doğruların peşinde olun!” derken insanların değil olayların peşinden koşmaları gerektiğini göstermeye çalıştı. Taner Hoca da buna iyi bir örnek: Öğrencilerinin gözünde tam bir iyilik meleği. Onlara yardım eden, yanlarında olan, yol gösteren biri. Bu sebeple de köstebeği ararken akıllarına bile gelmedi asıl hainin o olacağı tam aksine sert, disiplinli ve yeri geldiğinde de acımasız olan Harun Hocalarının köstebek olduğunu düşündüler. Bunun için ellerinde doneleri de vardı. İşte dersimizin konusu olan algı tam olarak burada devreye giriyor. İnsan sorgulamadığında gözünün gördüğüne inanır ve beyin de parçaları hemen birleştiriverir. Harun Hoca onlara, başarılı olmaları için sert ve disiplinli tarafını gösterirken arkalarından sinsi sinsi mezarlarını kazan Taner hoca hep iyi, kibar yanını gösterdi. Babam hep “Bir insan çok kibar, çok özenliyse o adamda mutlaka bir sorun ara!” der. İyilik sorgulanmaz diye düşünebiliriz belki ama bazen de sorgulamak lazım galiba. Çocukların Taner sonucuna ulaşmaları neredeyse imkânsızdı fakat ders başarıyla sonuçlandı.
Akif Erdem’in yaptığı planı tüm sonuçlarıyla hesap ettiğini biliyoruz. O zaman Mine ve Merve’ye Harun Hoca’nın tacizci olduğuna ilişkin videoyu çekmeleri için neden imkân sağladı? İşte asıl sorgulamamız gereken bu. Akif önce onlara alan açıp sonra neden hocasıyla yüzleştirdi Mine’yi? Çünkü Mine neredeyse Rüya gibi Harun Hoca’yı da sosyal medya yoluyla kurban edecekti. Yukarıda da dedim ya insan gördüğüne inanır sonra da parçaları hemen birleştiriverir diye. Mine de atletizm hayatının Tuğrul’la ilişkisi yüzünden bitirildiğine emin olunca hemen kendince bir çıkarım yaptı ve hocasını kendisini taciz etmekle suçladı. Akif, meslektaşının hayatının kararmasına izin vermedi fakat Mine’ye de çok büyük bir ders verdi. “Sözcükler ağzımızdan çıkana dar bizim esirimizdir, çıktıktan sonra da biz onların esiri oluruz!” Bir anlık öfke ve hırsla, aşağısı yukarısı düşünülmeden atılan tek bir adım bir başkasının mahvına sebep olabilir. Mine de neredeyse Harun’u böyle korkunç bir sona sürükleyecekti. Akif Hoca, günlerce öğrencilerine Rüya üzerinden bir şeyler anlatmaya çalıştı. Kanıtlarıyla gösterdi, olmayınca da dersi uygulamalı olarak anlattı ve bence bu sefer başarılı da oldu. Hem çocukların ve dışarıdaki insanların aklında masum öğretmenle ilgili tek bir şüphe bile kalmadı hem de Mine’yle birlikte diğerlerine her gördüklerinin, duyduklarının doğruluğuna inanmamaları gerektiğini uygulamalı olarak anlattı.
Bütün bunlar aslında planlanmış sonuçlar. Adım adım geldiler bu noktaya ancak her planın bir açık noktası, uygulanmasının önüne engel olabilecek bir Truva atı vardır. Akif’in Truva atı da Zeynep! Yılmaz’ın büyük bir risk alarak bu iki âşığı yüzleştirmesi Akif’i fazlasıyla dağıttı. Hem nasıl dağılmasın ki? Rüya’nın başına gelenleri aydınlatmaya çalışırken en kıymetlisini karşısında görmesi, aylar sonra ona bir adım mesafede olup yanına gidememesi paramparça etti onu. “Sana anlatacağım!” dedi ama ne yazık ki kalan zamanını düşününce ben anlatabileceğini düşünmüyorum. Yılmaz da zaten anlatmayacağını ya da teslim olmayacağını biliyordu. Bir şeyler görmek istedi ve ben gördüğünü düşünüyorum. Yılmaz’ın bu yüzleşme sonrasına Metin Müdür’le konuşup ardından da Zeynep’in evine gitmesiyle birtakım soruları için ipucu yakaladığını gördüm. Akif’in tek başına bunları başarmasının bir yolu yok. Mutlaka ona yardım edenler olmalıydı ve bana kalırsa Yılmaz, o işbirlikçilere herkesin sandığından çok daha yakın.
Haftalardır o mu bu mu diye diye dolaştığımız köstebek sonunda açığa çıktı. Açıkçası Taner Hoca’yı ben asla beklemiyordum. Onun gibi şovmen birinin böylesine büyük bir çeteyle bağlantılı olması şaşırtıcı. Geçtiğimiz hafta “Avcı” kod adı ortaya çıktığında ben de herkes gibi işte Taner Arslan dedim. Bunu söyledim söylemesine de anlam veremedim. Baktığımızda tam ona yakışan bir kod isim. İlgi çekici, gösterişli. Ben yine de birazcık hayal kırıklığı yaşamadım dersem yalan olur. Taner Hoca ilk bölümden beri tabiri caizse tam bir medya maymunu aslında. İlgi çekmek için yapmadığı kalmadı. Hatta geçen haftaki bölümde sosyal medyadan yaptığı canlı yayınıyla da bu özelliğini gözler önüne sermişti. Ben bu adamın programlı tek bir hareketini görmedim. Tek yaptığı anlık krizleri fırsata çevirmesiydi. Şimdi bu arkadaşımız karşıma planlı ve soğukkanlı şekilde cinayet işleyip hastaneye köstebek yerleştirecek kadar programlı biri olarak çıktı. Hem çok şaşırdım hem de çok işkillendim. Sebebini açıklayacağım elbette ama hala ısrarcıyım. Bu adam o kadar planı tek başına yapıp da soğukkanlılıkla devam edebilecek hele de birini öldürebilecek biri değil. Basit bir videoyu elleri titreyerek çekti bu adam yahu, var mı daha ötesi? Taner’in çeteyle işbirliği apaçık ortaya çıkmış olsa da bu işin arkasında başka biri ya da birileri de olduğunu düşünüyorum ben. Kara’nın sorgudaki hâllerinden de anlaşılacağı üzere o da bu oyunun kurucusu değil. Çete lideri olarak görünen Kara’nın bile piyon olduğu bir oyunda, Taner’in oyun kurucu olması bana çok mantıklı gelmiyor ve zaten Kara’nın korktuğu da öğretmen değildi. Güçlerinin yetmeyeceğinden dem vurup duruyor sürekli. Resmin büyük bir parçası açığa çıkmış olsa da hâlâ en önemli parçasının eksik olduğu kanısındayım ben.
O zaman neler oluyor? Bana kalırsa bunun cevabını bize Kara verdi. Listeyi görünce korkusu, endişesi, kimsenin gücünün yetmeyeceği kişilerin olduğunu ima etmesi derken bu gördüklerimizin buz dağının görünen kısmı olduğunu düşündürdü bana. “Biz birbirimizi yeriz ama o yukarıdakilere bir şey olmaz!” derken bu Sur Çetesi’nin ardında çok güçlü ve nüfuzlu biri ya da birileri olabileceği algısı oluştu bende. Finale 3 kala bu çetenin bizi kime veya kimlere götüreceğini ben de merakla bekliyor olacağım.
Eveeeettt, Akif Erdem kim? Biz bu sorunun cevabını haftalar önce öğrendik ancak Küçük Kapı Lisesi sakinlerinin bir kısmı ve aileleri henüz bilmiyorlar. Akif kendine “Halk Kahramanı” dedi. Ben bu adamla ilgili samimi görüşümü final yazıma saklıyorum ancak ona bir kahraman denilebilir mi? Evet bu söylenebilir. Planında başarılı olabilirse bir liseyi, öğrencilerini, meslektaşlarını hem de geleceklerini kurtarmış olacak. Tam da bir halk kahramanından bekleneceği gibi…
Tüm ekibin yüreğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.